Abdullah Bakır İslam'da Liyakati Anlattı: "Allah Size Emaneti Ehline Vermeyi Emreder"
Yüksek İslam Enstitüsü hocası Abdullah Bakır, İslam'da liyakati anlattı: "İslam'da kendi akrabalarını, yakınlarını, dostlarını emanete hıyanet ederek zenginleştirme yoktur. İslam'da bunlar yasaktır, haramdır" dedi.
Yüksek İslam Enstitüsü hocalarından Abdullah Bakır, İslam'da liyakati anlattı: "İslam'da kendi akrabalarını, yakınlarını, dostlarını emanete hıyanet ederek zenginleştirme yoktur. İslam'da bunlar yasaktır, haramdır" dedi. Sebeplerini NGazete’ye anlattı.
İşte Abdullah Bakır'ın o röportajı:
NGazete: Abdullah hocam yeni bir sohbetle tekrar merhaba. Nasılsınız?
Abdullah Bakır: Teşekkür ediyorum.
NGazete: Bugün değişik bir konu işleyelim. Bugün Mevlit Kandili aynı zamanda. Her konuda örnek aldığımız peygamber efendimizle ilgili konuşalım istersiniz. O dönemde devlet aygıtı yoktu. Peygamber efendimiz bulunduğu ülkeyi veya topluluğu nasıl yönetti? Bugünlere ışık tutmak üzere bizlere ne tür mesajlar verdi? Mesela o zaman, kendi yakınlarını, akrabalarını, devlet yönetimine soktu mu? Bugünün güncel tabiriyle nepotizm denilen, yakınlarına, akrabalarına iş verdi mi? Onları kayırdı mı, yoksa liyakate mi önem verdi? Bütün bunları kapsayıcı şekilde, günümüzdeki devlet yöneticilerine de veya yönetime gelmek isteyen kişilere örnek olacak şekilde bir devlet nasıl yönetilmeli? Peygamberimiz nasıl yönetti, anlatabilir misiniz?
Abdullah Bakır: Kur’an İslam’ın anayasasıdır. Bu anayasa Allah tarafından yüce peygambere gönderilmiştir. Maddeleri adalet, emniyet, eşitlik ve meşveret üzerine kurulmuştur. Peygamberimiz (S.A.) idaresi, tamamen Kur’an’dan alınmış, cumhuriyet, demokrasi ve adalet üzerine kurulmuş, dünyada eşi olmayan, benzeri bulunmayan, Allah tarafından dikte ettirilmiş bir idare şeklidir. Bu idare şeklinde peygamberimiz (S.A.) Allah’tan ne aldıysa onu uygulamıştır.
Mesela bu anayasadan bazı maddeleri şöyle hatırlatmak isterim. “Allah size emaneti, ehline vermeyi emreder” ve “Hüküm verme durumunda olduğunuzda mutlaka adaletle hükmedin, Allah size bu hususta ne güzel nasihat eder.” Başka bir ayeti kelimede “Yiyin, için, israf etmeyin. İsraf edenleri Allah sevmez.” der.
Başka bir maddede Cenab-ı Hak buyuruyor ki; “Ey insanlar, ben sizi bir dişi, bir erkekten, yani Adem ve Havva’dan yarattım. Sizi milletler, gruplar, kavimler halinde, renk de ayrı ayrı, dil de ayrı ayrı yarattım. Sizin en hayırlınız, muttaki olanınızdır. Yoksa eşitsinizdir. İnsanlar eşit yaratılmıştır.”
Başka bir ayeti kelime’de Cenab-ı Hak, peygamberimize buyuruyor ki; “Ben seni insanlara müjdeci ve emri tutmayanları da korkutucu, ikaz edici olarak gönderdim.” buyurmuş, başka bir maddede “Ey insanlar! Deyin ki, ‘Ancak Rabbim sana ibadet eder, senin huzurunda eğilir, ancak senden yardım isterim’”. buyuruyor.
Başka bir ayette, “Hırsızın elini kesiniz, işlediği cezaya mukabil olarak.” Yine başka bir ayette, “Ey iman edenler! Allah’a karşı vazifelerinizi tam yapın. Şayet yapmazsanız, Allah’ın ve Resulünün emirlerine, yani bu anayasaya, karşı çıkarsanız, geçmişte olduğu gibi, geçmiş peygamberler zamanında olduğu gibi, azanların, Hakk’tan dönenlerin, hakikatten udûl edenlerin cezasını Hak Teala vermiştir.” “Kendine gel ey mümin! Allah’a hakkıyla iman etmişsen, şöyle kendini bir test et. Allah’a hakkıyla kul musun? Emirlerini yerine getiriyor musun, yoksa getirmiyor musun?” Yani Allah’ın yasak kıldığı, “Kendi akrabalarını kayırma, adalet üzerine ol” buyurduğu halde bazı insanlar kendi akrabalarını, yakınlarını, dostlarını, kendilerine emanet edilen emanete hıyanetlik ederek onları zengin ediyor. İslam’da böyle bir şey yoktur. İslam’da bunlar yasaktır, haramdır. Ayrıca bize, Müslümanlara, peygamberin şahsiyetinde bütün dünyaya ilan ediyor. Buyuruyor ki; “Ey müminim diyenler! Size bir fasık haber getirdiğinde, bu haberi enine boyuna, derinliğine, iyice araştırın da ona göre hüküm verin. Şayet araştırmadan bir hüküm verirseniz o kavime, o topluluğa, o insana zarar vermiş olursunuz da, ondan sonra pişman olursunuz. Bu pişmanlık fayda vermez, sorumlusunuz."
“Müminler, müminlerin kardeşidir” buyuruyor. Bir kavim, başka bir kavmi maskaraya almasın, yani onunla alay etmesin. Belki de Allah indinde o, onlardan çok daha hayırlıdır.
Sonra başka bir maddede “Ey insanlar! Zandan çok sakının. Çünkü, bazı zanlar var ki günahtır.” Bu böyledir diye zannettim de, olduydu filan araştırmadan zannı uygularsanız eğer, işittiğiniz herhangi bir şeyi uygularsanız cezaya çarptırılırsınız. Siz gıybet de etmeyin, çekiştirmeyin. Bir kavmi, bir toplumu birbirine düşürmeyin. Araştırmayın! Böyle günahını, suçunu cımbızla araştırmayın. Eğer bunu bir ıslah yerine değil de ifsad, arayı açma şeklinde tefsir ederseniz, Allah indinde sorumlusunuz. Bundan çok kaçının, sakının. Çünkü gıybet şu demek: “Ölmüş kardeşinizin etini yemeyi siz içinize sindirebilir misiniz? Bak duyunca, ikrah ettiniz, yüz çevirdiniz, iğrendiniz. Öyleyse zandan ve gıybetten çok sakının” buyurmakla Allah Teala, yüce peygamberi, bu anayasanın başkanı olan zat-ı muhteremi terbiye etmiş, öğretmiştir, uygula demiştir. O da uygulamıştır. Fakat 70 sene sonra dış güçler, işte burada söylenir dış güçler diye, Yezid’in orduları, Hz. Peygamberin torunlarını Kerbela’da katletmişlerdir. Bunu Yezid veya Muaviye veya ona benzer kişiler tek başına yapmamışlardır. Mutlak suretle bu anayasanın dünyaya 70 sene örnek olduğunu gören dış güçler, “Bunu biz doğmadan boğalım, öldürelim” demişler ve peygamberimizden 70 sene sonra bu katil, bu kital maalesef devam etmiştir. İslam’ı parçalamışlardır. Orada Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan’ı değil, İslam’ı katletmişlerdir. Dünyaya yayılacak olan çok önemli, Allah kanunlarını, Allah anayasasını birden değiştirmeye yeltenmişlerdir. Maalesef bunda da kısmet muvaffak olmuşlardır. Ölen Müslüman, öldüren Müslüman. Ne demek bu? O günden bugüne kadar dikkat edilirse, İslam anayasası dediğimiz, peygamber zamanında uygulanan bu anayasa, maalesef yine Müslümanların birbirlerine düşmeleri, düşürülmeleri sayesinde bugüne kadar tam uygulanamamıştır.
NGazete: Peki hocam, konuşmanızın bir yerinde “Hırsızlık yapanın eli kesilir” demiştiniz. Tabi bunun araştırılması lazım. Kişi bunu mecburiyetten mi yapmış, neden yaptığını hukuken mutlaka irdelemek lazım. Çünkü benim hatırladığım Osmanlı İmparatorluğu döneminde sadece bir veya iki vaka var bu şekilde. Şimdi adi bir hırsızlık için kişinin kolu kesilirken, devlet hazinesinden gereksiz yapılan israflar, yetim hakkını almak, bunlar daha büyük cezalar gerektirmez mi?
Abdullah Bakır: Ayeti kelimede bu söylediğiniz şeyi açıklıyor aslında. Mesela Hz. Ömer (R.A) halifenin önüne gelen bir dosyayı imzalamadı; “Bunun elini niçin kestireceğimizi ben bizzat araştıracağım” dedi. Gitti, araştırdı. Hatta evindeki yaşantısını dahi araştırdı. Gördü ki zaruretten çalmış o ekmekleri, o gıda maddelerini. Hz. Ömer (R.A.) dosyayı getirenlere demiş ki “Al bu dosyayı, iyice tetkik et, ona göre hüküm verelim” demiştir. İslam’da adalet budur.
Devlet hazinesini soyanlara gelince, her dönemde olmuştur bu. Belki bu dönemde de vardır, bilemem. Ancak ayetin emrini söylüyorum ben, kendilerine emanet edilen hazine, devletin, hatta milletin fertlerinin malıdır. Hazine onlardan gelen kuruş kuruş biriktirilen bir meblağdır. Milletindir. Halkındır. Emanete hıyanetlik eden kim olursa olsun, Allah indinde sorumludur. Onun şu anda beşer kanunlarına göre eli kesilmiyor. Fakat o kimseler, inansa da inanmasa da, mahkeme-i kûbra kurulduğunda, köşede bucakta ekmek bulamayan o hanımefendi, köylü diyecek ki “Gel ağa buraya, benim verdiğim vergilerle, biriktirdiğimiz o hazineyi kimlere sarf ettiğini omuzundaki melek yazmış, benim omuzumdaki melek de yazmış. Şimdi okuyorum, ver benim hakkımı” dediği an verecek hiçbir şeyi yoktur. Onlar gerçek müflistir. Hakiki iflas etmiş zavallı serserilerdir.”
NGazete: Sohbet için çok teşekkür ediyoruz, sağolun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.