Akşener: Bu Utancı Temizleyeceğiz
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, grup toplantısında gerçekleştirdiği açıklamada Erdoğan'ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesine tepki gösterdi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, grup toplantısında açıklama yaptı.
Meral Akşener, Erdoğan'ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesine tepki gösterdiği toplantısında "Biz doğrularını anketlere göre belirleyenlerden değiliz. Hiç kimse merak etmesin. İlk seçimlerden sonra bu utancı temizleyeceğiz. Biz değerlerini bir avuca peşkeş çekenlerden değildir. Söz konusu kadınların hayatı, çocukların sağlığı, ailelerin birliğidir. İktidar tecavüzü, ölümleri izlemeye devam etsin. Biz biliyoruz ki İstanbul Sözleşmesi yaşatır." ifadelerini kullandı.
Meral Akşener'in açıklamasının satır başları şöyle oldu:
Geçtiğimiz Cumartesi günü, biliyorsunuz Nevruz Bayramı’ydı. Nevruz, Türkler’de, yeniden doğuşu, zorlukları yenip refaha erişi simgeler. Kışın sonunu, baharın gelişini simgeler. Bu vesileyle, bir kez de buradan, Nevruz’un, zor zamanlardan geçen, türlü sıkıntılarla uğraşan aziz milletimize, mutluluk, huzur ve refah getirmesini diliyorum. Bu günler elbette geçecek, ve aynı büyük kararlılıkla, o güneşli baharları hep birlikte mutlaka göreceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Değerli milletvekilleri;
Türkiye, bir yönetim kriziyle karşı karşıya. Türkiye, hukuksuzlukla, adaletsizlikle karşı karşıya. Cumartesi sabahı itibariyle yaşananlar, beş bin yıllık devlet geleneğimizin, başımıza bela edilen bu ucube sistemde, ne büyük bir tehdit altında olduğunun göstergesidir. “Devlet Ebed Müddet” diyen bizler, varlığımızın teminatı olan devletimizin, Sayın Erdoğan’ın elinde, oyuncak olduğu gerçeğine, sessiz kalamayız.
Devleti, şahıs şirketi zannettiklerini biliyorduk. Devleti, gelin, görümce ve damatlar için, makam kapısı gördüklerini biliyorduk. Devletin malını deniz, yemeyeni de keriz gördüklerini de biliyorduk. Ama bugün artık öyle bir noktaya geldiler ki; Devletmiş, anayasaymış, kanunmuş, artık hepsi önemiz birer detay haline geldi. Kendilerini, saray sefasına öyle kaptırdılar ki; Millet iradesini umursayan, memleketin geleceğini düşünen kalmadı.
Kendilerini saray sefasına öyle kaptırdılar ki millet iradesini umursayan, memleketin geleceğini düşünen aralarında hiç kimse kalmadı.
Bu anlayışla yönettikleri Türkiye'de Sayın Erdoğan'ın paşa gönlü ne istiyorsa o oluyor, o yapılıyor. Sadece canları istedi diye uluslararası bir anlaşmayı kendileri adına 'feshedebiliyorlar'. Sırf canları istedi diye gecenin bir yarısı itibarı bağımsızlığından gelen Merkez Bankasının bir başkanını daha görevden alabiliyorlar.
Anayasamız, kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkarılamaz deniyor. Yani diyor ki Cumhurbaşkanı’nın karar ve işlemleri anayasanın ve kanunların üzerinde değildir, Cumhurbaşkanı tabidir. Sayın Erdoğan, millet iradesini hiçe sayan o kanunsuz yetkiyle gece yarısı aklına esmiş İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmiş. Bu yetki aşımı milletimiz için hak gasbıdır.
Sayın Erdoğan'ın paşa gönlü ne istiyorsa o yapılıyor. Sadece canları istedi diye uluslararası anlaşmayı kendileri adına feshedilebiliyor. Bir gecede Merkez Bankası'nın bir başkanını görevden alabiliyorlar. Bu yetki aşımı milletimiz için hak gaspıdır. Bu gaspın bir kez önü açıldı mı nerede durayaağını kestirmek zordur. Seni o makamlara getiren Türk milletinin iradesine, Türk devletinin hukukuna halel getirecek hesabın içindeysen yol yakınken geri dön. Aynı hukuksuzluğu başka yerlede kullanmayı hesaplıyorsan, yanlış hesap Bağdat'tan döner.
Mesela mülkiyet hakkı da aynı yöntemle gasbedilebilir. Memuriyetten doğan haklar, çalışanlarımızın tüm yasal hak ve güvenceleri de aynı yöntemle gasbedilebilir. Bu gasbın bir kez önü açıldı mı nerede duracağını kestirmek zordur. Yarın emekli maaşları ödenmeyecek diye bir Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın çıkmayacağını bilemezsiniz. Yarın seçme ve seçilme hakkını iptal ediyorum diye bir Cumhurbaşkanlığı Kararı’na uyanmayacağımızı bilemezsiniz.
Cumhurbaşkanı dahil hiç kimse millet iradesinin, anayasanın ve kanunların üzerinde değildir. Aldığın abuk sabuk kararlarla hukuksuzluğu normalleştirmekten vazgeç. Bugün uluslararası sözleşmeyi yetkini ve haddini aşarak iptal edip yarın da aynı hukuksuzluğu başka alanlarda kullanmayı planlıyorsan şimdiden söyleyeyim yanlış hesap Bağdat'ta döner. Bugün kendin için açtığın bu dolambaçlı yollar yarın döner dolaşır karşına çıkar.
Dünün vesayetçilerinin yaptıklarının ötesini, bugün çıkıp, sen kendin yaparsan,
Yarın aynısıyla karşılaştığında, dün yanında dimdik duranları, o gün yanında bulamazsın. Bunu böyle bilesin.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstanbul Sözleşmesi’ni, 2011 yılında, tüm partilerin onayıyla, milli bir uzlaşıyla kabul etmiştir. Ak Parti iktidarının, milletimiz için yaptığı, ender iyi işlerden biridir. O zaman, gelinen bu noktada, sizce de bir gariplik yok mu? Bunca yıldır, bu sözleşmeyi iç siyasete malzeme yapıp, kadınlardan, çocuklarımızdan, aile yapımızdan dem vurup, siyasi rant kovalayan Sayın Erdoğan’ın, bugün çıkıp, aynı sözleşmeyi feshetmeye kalkması sizce de garip değil mi? Elbette garip, ama şaşırtıcı değil. Neden mi?
Çünkü, arkadaşlar zorda. Çünkü, oylar eriyor. O nedenle Sayın Erdoğan, panik içerisinde, “kimin gözüne nasıl girerim?”, “kimden nasıl siyaset devşiririm?” diye çırpınıyor. Sırf, çarpık zihniyetli bir azınlığa şirinlik yapacağım diye, Türkiye’de, şiddet gören, istismar edilen, tacize, tecavüze uğrayan, kadınların, çocuklarımızın güvenliğini, kutsal aile yapımızı kurban ediyor. İşin özü işte budur.
Üzerinde öyle uzun uzun tartışmanın anlamı yok. “Şu madde şu anlama gelir”, “bu madde şöyle sakıncalıdır.” gibi, Hamasi ve samimiyetsiz tartışmalara gerek yok.
İstanbul Sözleşmesi’nin hedefi belli: Kadınları, çocukları ve aileyi koruyup kollamak. Bu kadar net. Ya kadınları korumayı seçeceksiniz, ya da kadın katillerine cesaret vereceksiniz. Ya çocuklarınızı kollamayı seçeceksiniz, ya da çocuk tacizcilerine yol vereceksiniz. Ya ailelerinize sahip çıkacaksınız, ya da yuvaların yıkılmasına göz yumacaksınız. Bu kadar basit. Ne var ki, Sayın Erdoğan’ın siyaset anlayışı, korumak ve kollamaktan anlamaz. Onun zihniyeti, kavgadan, kargaşadan anlar. Onun siyaseti, nefretten, düşmanlıktan beslenir.
Kimseyi bulamazsa, kendiyle ve kendi icraatlarıyla kavga eder. Nitekim, İstanbul Sözleşmesi konusunda da, durum aslında budur. Bu arkadaşlar, sözleşmenin gereğini yapmak için, en küçük adımı bile atmamışlar, Şimdiyse çıkıp, kendi elleriyle imzaladıkları sözleşmeye karşı, mücadele ediyorlar. Bizim de bu tiyatroyu, onaylamamızı bekliyorlar. Çok beklerler.
Kardeşim; Madem, kafanızı karıştıran maddeler vardı, O zaman sözleşmeyi neden imzaladınız? Madem, şüpheleriniz vardı, O zaman neden, bir de adını İstanbul Sözleşmesi koydunuz? Madem kadınların, çocuklarımızın iyiliği umurunuzda değildi, O zaman kime şirinlik yapma peşindeydiniz?
Bu işler, öyle gece yarısı kararnameleriyle, abuk sabuk konuşan vekillerle, tabela kovalayan trollerle olmaz. Çıkacaksın, devlet yönetmenin ciddiyetiyle, bunların cevabını vereceksin. Niye imzaladın, şimdi niye vazgeçiyorsun, bu millete, kadınlara anlatacaksın. Öyle haksız, hukuksuz, oldu bittilerle, bu işin içinden sıyrılmazsın Sayın Erdoğan…
Türkiye’de son bir yılda, 304 kadın öldürüldü. Her gün, ülkemizin dört bir yanından, artık sokak ortalarına kadar taşan, kadına yönelik şiddet görüntüleri geliyor. Çocuklarımız bile, şiddetin, tacizin, tecavüzün mağduru.
Boşanmalar çığ gibi artıyor, aile yapımız sarsılıyor. Ve şiddetin, bundaki payı büyük.
Biz diyoruz ki, “Devlet, kadınları, çocukları, aileyi korumak zorundadır. İstanbul Sözleşmesi, işte tam da bunun için vardır.” Onlar ise; Sözleşmenin gerektirdiği, yasal düzenlemeleri yapıp, uygulanmasını sağlamak yerine,
Birkaç oy uğruna kadınlarımızı, çocuklarımızı ve ailelerimizi feda etmeyi seçtiler. Birkaç oy uğruna; Çocuklarımızı korumayı değil, 7 yaşındaki kızlarımızı evlendirmeyi seçtiler. Kadına el kaldıranın karşısına dikilmeyi değil, “o saatte ne işi varmış?” vicdansızlığınız seçtiler. Kadının iş hayatında önünü açmayı değil, “çalışan kadın fuhuşa hazırlanıyor” ahlaksızlığını seçtiler.
Çünkü, ne kadınları, ne çocuklarımızı, ne de aile yapımızı korumak gibi bir dertleri yok. Tüm hesapları, iktidarlarını sürdürmek. Tek öncelikleri koltuklarını korumak. Memlekete, millete ne olursa olsun, yeter ki koltukları korunsun. Bu koltuk sevdasının sonunda; Harcanan kadınlarımız oldu.
Harcanan çocuklarımız oldu. Harcanan aile birliğimiz oldu. Ama hiç kimse merak etmesin, İlk seçimlerden sonra, bu utancı temizleyeceğiz. Çünkü biz, doğrularını anketlere göre belirleyenlerden değiliz. Çünkü biz, değerlerini bir avuç ahlaksıza peşkeş çekenlerden değiliz.
Çünkü biz, koltuk uğruna, dün ak dediğine, bugün kara diyenlerden değiliz. Söz konusu, kadınların hayatıdır, Söz konusu, çocuklarımızın sağlığıdır, Söz konusu, ailelerin birliğidir. Hal böyleyken, bizim için gerisi teferruattır.
İktidar, şiddeti, tacizi, tecavüzü, ölümleri izlemeye devam etsin, İYİ Parti, amasız, fakatsız milletinin yanındadır. İktidar istediğini söylesin, Biz biliyoruz ki, İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!
Bu sistemde Erdoğan'ın izni olmadan faiz artırılamaz. Faiz artırıldığında kelle artıran da kendisi. Yapılan hatalarda aman Erdoğan'a fatura kesilmesin diye çöp öğütülür gibi öğütülüyor.
Türkiye'yi yönetenler ne içeride ne dışarıda yatırımcıya güven vermiyor. İşinizle, aşınızla zerre ilgilenmeyen bu iktidar ömrünü tamamlamıştır. Piyasalar için istikrar ve güvenin adresi olması beklenen Merkez Bankası'nı yap-boz tablosuna çevirmelerinin nedeni budur.
Merkez Bankası Başkanı'nı 4,5 ay sonra bir gece yarısı görevden almak ekonomiyi uçuruma sürükleyen bir adımdır. Şuursuz kararlar sonucuda Türkiye yüksek faizin acı reçetesi, yüksek kur ve enflasyonla boğulmaya devam ediyor. 2001 krizinde Türkiye dünyanın en büyük 18'nci ekonomisiyken bugün son sırada tutunmaya çalışıyoruz. Faizler son 4 yılın da zirvesine çıktı. Kendisi faiz düşmanı ama faizi artıran da kendisi.
Cuma sabahı iktidara yakın bir gazete faiz artırımına 'tezgah' dedi, aynı gazetenin yazarı yeni başkan oldu. 'Gazete manşetleriyle bize istikamet veremez' diyordun, onlar manşet atıyor, sen gereğini yapıyorsun. Nereden nereye. Manşetlerle vuruş vuruşa geliyordunuz, manşetlere eğile eğile gidiyorsunuz. Merkez Bankası Başkanı'nı uyarmak istiyorum, o koltuğa yeni talipler var. Ayasofya İmamı Twitter'dan ayar verip, başkanlığa göz kırptı. Sayın Başkan siz siz olun o koltuğa alışmayın.
Türkiye'yi fakirleştiren değil zenginleştiren bir politikaya bugün başla. Hukukun üzerinden elini çek. Ülkemizin çok ciddi bir tasarruf açığı var. Etkili bir dağılım yapmak önem taşıyor. Kanal İstanbul ile heba etme.
Özetle makro ekonomiyi belirleyen üretim gücüdür. Türkiye'nin hiçbir makro ekonomi sorunu yoktur. 183 milyonu besleyecek kadar tarım alanlarına sahibiz. Çok geniş bir alana yayılmış maden kaynaklarına sahibiz.
Göbeklitepe de bizim Ayasofya da bizim. Dünyanın en güzel kıyılarına sahibiz.
El oğlunun değil kendimizden sandıklarımızdan bizi ayırmasından sıkıldık. Ayrıştırılmaktan, kutuplaştırılmaktan, birbirine yabancılaştırılmaktan, AK Parti'ye o verenin makbul, oy vermeyenin terörist ilan edilmesinden sıkıldık.
İYİ Parti iktidarında devlet parçalayan değil yeniden birleştiren olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.