Akşener'den Erdoğan'a Tıbbiyeli Hikmet Yanıtı!
Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın doktorlar için kullandığı "Varsın, gidiyorlarsa gitsinler" ifadesini eleştirdi. Tıbbiyeli Hikmet Boran ile Mustafa Kemal Atatürk arasında Sivas kongresinde geçen diyaloğu anlattı.
İYİ Parti lideri Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın doktorlar için kullandığı "Varsın, gidiyorlarsa gitsinler" ifadesini eleştirdi. Tıbbiyeli Hikmet Boran ile Mustafa Kemal Atatürk arasında Sivas kongresinde geçen diyaloğu anlattı.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında açıklamalarda bulundu.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yurtdışına gitmek zorunda kalan veya özel sektöre geçen hekimler için kullandığı "Gidiyorlarsa gitsinler" ifadesini eleştiren Akşener, 1919'da Tıbbiyeli Hikmet Boran ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk arasında geçen diyaloğu paylaştı:
'TIBBİYELİ HİKMET'İN HİKAYESİ
"1919 yılı aynı zamanda Atatürkümüzün milletimizi kurtuluşa hazırladığı yıldır. Sivas'a geldiğinde Tıbbiyelilerin temsilcisi seçilen Hikmet Boran da oradaydı. Sivas kongresinde Tıbbiyeli Hikmet, henüz 19 yaşında. Coşkuyla Mustafa Kemal Atatürk'e seslendi. 'Paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz.'
'ŞİMDİ NİÇİN 'GİDERLERSE GİTSİNLER' DEDİKLERİNİ ANLADINIZ MI?'
Sivas kongresinde 19 yaşındaki Hikmet Boran'ın Gazi Paşa'ya söyledikleri ve Tıbbiyeli Hikmet'in yüreğinden kopan sözler karşısında Mustafa Kemal ne dedi biliyor musunuz? 'Evlat, müsterih ol. Gençlikle gurur duyuyorum.' Onun için cumhuriyet gençlere emanet edilmiştir. Şimdi niçin 'Giderlerse gitsinler' dediklerini anladınız mı? Bütün mesele Hikmet Boran'dır."
Akşener ayrıca, Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu'nun Polonya tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildiğini belirterek "Gönül ister ki biz de aday gösterelim" ifadesini kullandı.
Akşener'in açıklamalarında öne çıkan diğer başlıklar şöyle:
'AK PARTİ'NİN BAKIŞ AÇISI, MACHIAVELLI'YE 'ULAN BUNLAR BENİM AKLIMA NEDEN GELMEDİ' DEDİRTECEK TÜRDEN'
- Aziz milletim, AK Parti iktidarının akıl ve bilimden uzak, cumhuriyet değerlerimizle de sorunu olan yönetim anlayışı, hele Atatürk'le olan sorunlarını da bir türlü çözemediler. İyice hastalıklı bir hal aldı. Machiavelli'i gururlandıracak ya da yattığı yerden ters döndürecek, 'Ulan bunlar benim aklıma neden gelmedi' dedirtecek türden bir bakış açısına sahip AK Parti kadrolarının elinde ekonomimiz can çekişiyor.
'BEŞTEPE SOKAĞINDA KABUS'
- 6 aydır öve öve bitiremedikleri rekabetçi kur masalı, gelinen noktada adeta bir korku filmine dönüştü; beştepe sokağında kâbus.
- Milletimiz böyle bir ibretlik tabloyla karşı karşıyayken, bizi her geçen gün daha da ağırlaşan sorunlarımızın aslında var olmadığına ikna etmeye çalışıyorlar. Bay Kriz çıktı, 'Bizim ayçiçek yağımız, zeytinyağı gibi sorunlarımız yok' dedi. Şaşırdık mı? Şaşırmadık. Çünkü kendisine göre evine ekmek götüremeyen de yok, işsizlik de yok, yoksulluk da yok, milletçe Şirinler Köyü'nde yaşıyor elhamdülillah. Bu arkadaşa göre toplanmışız, kafamızdan sorun uyduruyoruz.
'CUMHURİYET TARİHİNİN EN BÜYÜK SOYGUNUNA BİLEREK VE İSTEYEREK GÖZ YUMDULAR'
- İşte Sayın Erdoğan’ın fantastik dünyasında her şey bu sistemle işliyor. Yani, bırakın sorunlarımızı çözmeyi daha sorunlarımızın varlığını bile, kabul etmiş değiller. Bu kafayla attıkları her adım da maalesef milletimizin ve memleketimizin zararına sonuçlanıyor. Nitekim, bunun son örneğini, Cumhuriyet tarihinin, en büyük vurgunlarından biri olan, Türk Telekom’da gördük. 90’lı yılların ortasında, 25-30 milyar dolar arasında, değer biçilen Türk Telekom’un, yüzde 55’ini, ailece muhabbet kurdukları, Lübnan’lı Hariri’ye 'Özelleştirme yapıyoruz, yabancı sermaye giriyor.' tezahüratları eşliğinde, 6 buçuk milyar dolara sattılar. Hariri, gözlerinin önünde Türk bankalarından kredi kullandı. Gıklarını çıkarmadılar. Sözleşme gereği söz verdiği hiçbir yatırımı yapmadı. Dönüp tek bir laf etmediler. Türk Telekom’un kârını cebine indirdi. 'Sen ne yapıyorsun?' demediler. Cumhuriyet tarihinin en büyük soygununa bilerek ve isteyerek göz yumdular.
'MİLLETİN KESESİNDEN 24 BUÇUK MİLYAR LİRAYI DAHA ZARAR HANESİNE YAZDILAR'
- En sonunda Hariri cebine indirdiği kâr dışında, her şeyi bırakıp gidince de hisseler, kredi aldığı bankalara devroldu. Peki soygun burada bitti mi? Hayır bitmedi. Sözleşme, 2026’da sona ereceği için hisseler, 2026 yılında zaten ücretsiz olarak devlete geçecekti. Onlar ne yaptı? 2026’yı beklemediler, Varlık Fonu’na, 1 milyar 650 milyon dolara, tabiri caizse çaktılar... Yani, milletin kesesinden, 24 buçuk milyar lirayı daha zarar hanesine yazdılar. Pandemide vatandaşına, ancak 10 milyar liralık, nakit desteği verebilen Bay Kriz, eski dostu Mösyö Hariri için, 24 buçuk milyar lirayı bir çırpıda harcadı. Dile kolay… 24 buçuk milyar lira.
- İnsanların derin yoksullukla mücadele ettiği, annelerin bebek bezi yerine naylon poşet kullanmak zorunda bırakıldığı böyle zor bir dönemde milletimizin gözünün içine baka baka yapılan bu rezilliği bırakmayacağız.
'MÜSLÜM BABA GİBİ 'BATSIN BU DÜNYA' DİYORUM'
- Biliyorsunuz 26 aydır ülkemizi geziyoruz. Arkadaşlarımla beraber milletimizin dertlerini dinliyorum. Dinlediklerimi de her hafta bu kürsüden anlatıyorum. Bu sayede milletimizin sesini tüm Türkiye'ye duyurduk. Yine bu kürsüden sözü bizzat kendilerine vererek esnaflarımızı, sanayicilerimizi, atanamayan öğretmenlerimizi, işçilerimizi, umutsuzluk içindeki gençlerimizi dinledik. Bundan sonra da dinlemeye devam edeceğiz. Ancak bir kesim var ki onların sesi hiç duyulmadı; ev kadınları. İktidar tarafından çantada keklik görülen ev kadınları. İşte o nedenle ben de bir yandan ilçe ziyaretlerimize devam ederken, bir yandan da iktidarın yolunu unuttuğu o evleri ziyaret etti. Öyle şeylere şahit oluyorum ki bir yerden sonra kalbim ağrıyor, Müslüm Baba gibi 'Batsın bu dünya be' diyorum, batsın.
- 'Eskiden ciğer alırdık, tavuk ciğeri alırdık. Şimdi onu alamıyoruz' diyor. Bir başka kardeşim diyor ki; 'Önceki günden kalan bayat ekmeği 1.5 liraya alıyoruz.'
- Düşünün ev kirasını ödeyebilmeyi hayali olarak söyleyen gencecik bir kadınla konuştum. Böyle bir rezalet olabilir mi? Bu kardeşim diyor ki; 'Her gece başımı yastığa koyduğumda; 'Bize simit yiyin diyorlar, simit 4 lira olmuş. Biz beş kişilik aileyiz, günde 20 lira verip bir öğün simitle beslenemeyiz.' İşte size, evlerin içinde yaşanan AK Parti gerçekleri.
- Buna 5 maaşlı danışmanları, karısına ayrı araba, kendisine ayrı araba verilen ve yan gelip yatan, 24 saat hangi lüks restoranda ne yiyeceğini, hangi selfieyi yapacağını, hangi lüks arabanın içinden cıvık cıvık fotoğraf vereceğini düşünenler, bu dönemde zenginleşmiş haramzadelerin çocukları ve hayali, kirasını ödemek olan gencecik bir kadın. Sabahtan akşama kadar anlatın büyüme masallarıyla bu sesleri duymuyor, anlamıyorlar. Onlar istedikleri kadar inka etsinler. Biz bu gerçekleri anlatmaktan vazgeçmeyeceğiz. Esnafın, üreticinin, sanayinin derdine nasıl çare aradıysak, evlerdeki dertlere de çare arayacağız. Emeklililerin geçim sıkıntısına, gençlerin gelecek planlarına nasıl çözüm bulduysak, ev kadınlarına da bulacağız.
'BU İŞTE YOKSULLUĞU PAYLAŞMAK'
- Hani 2 ayyaş diye hakaret ettikleri, iftira ettikleri, bu ülkenin kurucu lideri Atatürk ve arkadaşı İnönü var ya... Cumhuriyet yeni kurulmuş, fabrikalar kurmaya çalışıyorlar, fakirliği ortadan kaldırmaya gayret ediyorlar... Ama elbette savaştan çıkmış bir ülkede yokluk var. O yokluğun nasıl paylaşıldığını söyleyeyim size. O devrin bakanlarının çocuklarına, 5 metre 3 metre neyse Amerikan bezi verilirmiş. O Amerikan bezinden boyanmış elbiseyi giyen ablam sağ benim. Zerrin Ablam anlattı. İnönü'nün de ailesine veriliyor, hepsine veriliyor. Bu bakanların eşlerinin bir kısmı bu kumaşı boyamakta usta, bir kısmı da onları dikmekte usta. Bir araya gelip çocukların elbiselerinin o bezini boyayan, sonra onları diken ve okula giderken de Özlem Toker'in ayakkabısının altının pençeyle kalın bir şekilde olduğunu söylüyorlar. Ama aynı şekilde Zerrin Ablamın da ayakkabısının altı bu kadar. Bu işte yokluğu paylaşmak.
'İĞRENÇ DİZİLERLE ABDÜLHAMİD HAN'I NE HALLERE DÜŞÜRDÜNÜZ'
-Her hafta burada yakın tarihimizden olmuş bir anekdotu anlatacağım. Bunlar ders alır mı bilmem ama milletimiz nereden nereye geldiğini, nereye götürüldüğümüzü anlayacak. Atatürk'le Abdülhamid Han'ı karşı karşıya getirdiler. Onları dövüştürerek, birinin diğerine üstün olduğunu iddia ederek elinize ne geçti muhteremler? Yaptığınız iğrenç dizilerle Abdülhamid Han'ı ne halleri düşürdünüz.
TIBBİYELİ HİKMET'İN HİKAYESİ
- 1919 yılında İstanbul'un işgal altında olduğu günlerde İngilizler, Mektebi Tıbbiye'nin şahane binasına el koymuştu. Tıbbiye öğrencileri, aralarında Hikmet Boran'ı önder seçerek işgali protesto etmeye karar verdiler. Bu ne demek biliyor musunuz? 'Canınız cepte o okula gitmeniz' demek. Dev bir Türk bayrağı hazırladılar, 14 Mart sabahında İngiliz nöbetçileri atlatıp al bayrağı sallandırdılar. İşte o gençler, karanlık işgal güçlerimize umut oldular. Şanlı mücadelemize bayram oldular. Ama hikaye daha burada bitmedi. 1919 yılı aynı zamanda Atatürkümüzün milletimizi kurtuluşa hazırladığı yıldır. Sivas'a geldiğinde Tıbbiyelilerin temsilcisi seçilen Hikmet Boran da oradaydı. Sivas kongresinde Tıbbiyeli Hikmet, henüz 19 yaşında. Coşkuyla Mustafa Kemal Atatürk'e seslendi. 'Paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz.'
- Sivas kongresinde 19 yaşındaki Hikmet Boran'ın Gazi Paşa'ya söyledikleri ve Tıbbiyeli Hikmet'in yüreğinden kopan sözler karşısında Mustafa Kemal ne dedi biliyor musunuz? 'Evlat, müsterih ol. Gençlikle gurur duyuyorum.' Onun için cumhuriyet gençlere emanet edilmiştir. Şimdi niçin 'Giderlerse gitsinler' dediklerini anladınız mı? Bütün mesele Hikmet Boran'dır.
- Kıymetli mesleğinizin hak ettiği saygınlığı göremediğini de biliyoruz. Çalışma saatlerinden şiddete kadar türlü haksızlıklara maruz kaldığınızı da biliyoruz. Bir de anlayışsız, şımarık tavırlarla karşı karşıya kalıp yıpratıldığınızı da biliyoruz. Ama çok az kaldı. İYİ Parti iktidarında sizin daha fazla hor görülmenize müsaade etmeyeceğiz. Her birinizi Hikmet Boran'ın çocuğu sayacağız.
- Cumhuriyetimizin ilk yıllarında svaaştan yeni çıkan bir ülke olmamıza rağmen nice başarılar sağladık. Mesela 1928 yılında Hıfzıssıhha Enstitüsü kurduk. 86 olan kurum sayımızı 176'ya, 6500 olan yatak sayımızı 14 bine çıkarttık. Tüm bunları oldukça sınırlı imkanlarla, idealist bürokratlarla gerçekleştirdik. Ama maalesef lisede okurken doktor olmaya karar veren Safiye Ali'yi yurt dışında okutup doktor yapan cumhuriyet vizyonundan bugün geldiğimiz nokta içler acısı.
- Sayın Erdoğan, kadınlar gününde kadın muhtarlara jurnalcilik teklif ettiği toplantının bir bölümünde doktorlara "Giderlerse gitsinler" dedi. Sonra son dönemde sıkça yaptığı üzere geri vites yaptı. Tepki alınca "Rabbim onlardan razı olsun, eksiklerini göstermesin" dedi.
- Tayyip Erdoğan'ın duygu dünyasındaki dalgalanmalara ne biz, ne kendi partisi artık ayak uydurabiliyor. Psikolojik bir yorum yapamıyorum. Uzmanlara duyrulur. Milletçe adeta doktor Jekyll ile Bay Hayden'ın hikayesini yaşıyor gibiyiz. Bir Sayın Erdoğan ve bir de Bay Kriz var.
'MESNETSİZ SALDIRISININ TEMELİNDE, SAĞLIK SEKTÖRÜNÜ RANTÇILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ OLDUĞU GERÇEĞİNİ SAKLAMA ÇABASI VAR'
- Değerli dava arkadaşlarım bağımsızlık, hakikatin dile geldiği yerde başlar. Bay Kriz’in doktorlarımıza haksız ve mesnetsiz saldırısının temelinde, aslında sağlık sektörünü, yabancılara ve rantçılara peşkeş çekmiş olduğu gerçeğini saklama çabası var. Bugün milletimiz, eczaneye gittiğinde ya ilaç bulamıyor ya da fahiş zamlarla karşılaşıyor. Bunun başlıca nedeni de ilaçta tamamen dışa bağımlı hale gelmemiz. Çünkü Ak Parti iktidarı, Cumhuriyetin kurduğu ve Türk Milleti’ne ait olan, bütün değerleri elden çıkardığı gibi, geçmiş hükümetlerin, 1979 yılında açtığı, SSK İlaç Fabrikası’nı da, 2005 yılında kapattı. Bu fabrika, ağrı kesiciler, ateş düşürücüler, antibiyotikler ve antiseptikler gibi memlekete en çok ve en sık tüketilen ilaçların, kendi bünyesinde üretimine önem veriyordu. Kapatılmasıyla da, vatandaşlarımız, yabancı ilaç üreticilerinin insafına mahkum oldu. Yani insanlarımız, yabancı tekellerin elinde olan ilaç firmalarının kârı için adeta kurban edildiler.
Bir diğer gudubet uygulama da şehir hastaneleri. Şehir hastanelerini inşa eden ve işleten yandaş şirketlere, her yıl milyarlarca lira kira ödüyoruz. 2021 yılında, 14.3 milyar lira ödendi. Ayrıca bu hastanelere, tam 25 yıl garanti verildi. Üstelik bu garanti ödemeleri, döviz kurundaki değişikliklere göre güncelleniyor. Yani, Türk lirasında bu sene yaşanan ciddi değer kaybıyla birlikte, kira ödemeleri birkaç kat artacak. İşin acı tarafı da ne biliyor musunuz? Şehir hastanelerinin 3 yıllık kiralarıyla, yatırım maliyetleri karşılanabiliyor. 22 yıl boyunca ödenen kiralar da şehir hastanelerini yapan ve işleten şirketlerin kârı oluyor. Yani, Türk doktorunun özlük hakları için kullanacağımız kaynağı, Türk Milleti’nin ilaç harcamalarını desteklemek için kullanacağımız bütçeyi Sayın Erdoğan’ın rantçılarını zengin etmek için kullanıyoruz.
'İKTİDARA GELDİĞİMİZDE O HASTANELERİN SÖZLEŞMELERİNİ TEK TEK İNCELETECEĞİZ'
- Bitmedi, dahası var. Rantın 5 atlısı, bir de gidip, utanmadan, Dünya Bankası’nın, yatırım sigortası birimi, MIGA’ya sözüm ona yatırımları için, siyasi risk sigortası yaptırmışlar. Bu vesileyle, yolsuzluğu da sigortalamak mümkünmüş onu da öğrenmiş olduk… Sigortada tarif edilen siyasi risklerden biri de kamulaştırma. Yani bu fevkalade zeki arkadaşlar Ak Parti iktidarı sona erdiğinde, yaptıkları onca usulsüzlük ve yolsuzluk açığa çıktığında yeni gelen hükümet, kamulaştırmaya başvurmasın diye, bu yola başvurmuşlar.
Yalnız maalesef kendilerine kötü bir haberim var: İstediğiniz sigortayı yaptırın, bizim için hiç fark etmez. Yolsuzluk, her yerde yolsuzluktur. Usulsüzlük, her yerde usulsüzlüktür. Hırsızlık, her yerde hırsızlıktır. Hiç kusura bakmayın. İktidar geldiğimizde, ki aslanlar gibi geliyoruz, o hastanelerin sözleşmelerini tek tek inceleteceğiz. İhalelerdeki usulsüzlükleri, sözleşmelerdeki hukuka aykırılıkları, şirketlerin, sözleşmelere uymayan işlemlerini, birer birer tespit edeceğiz. Ve uluslararası hukuku kullanıp gerekirse tek taraflı olarak feshedeceğiz. Ondan sonrası sizinle yolsuzluklarınızı finanse ettirdiğiniz, kredi kuruluşları arasında… Bizi ilgilendirmez."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.