Çidem Ayözger Ergüvenç
Anahtar
Anahtar deyip geçmeyin, çok önemlidir. Örneğin yalnız oturuyorsanız kapınızı kapattıktan sonra anahtarınızı evde unuttuğunuzu anlayınca paniklemez misiniz? Bir yere yetişmeniz lâzımdır ama zaten gecikmiş olduğunuz için, akşamüstü apartman görevlisindeki yedek anahtarınızı alacağınızı düşünüp içinizi rahatlatırsınız. Zaten günlük koşuşturma içinde bu konu aklınızdan uçup gitmiştir bile. Akşamüstü olur yorgun argın evinize döndüğünüzde doğru apartman görevlisinde soluğu alırsınız ki kapı duvar. Besbelli bir yerlere gitmişler. Konu komşu, çilingir derken kapınız açıldığında bir, iki saat geçmiştir bile.
Yıllar önce, benzin kuyrukları zamanı öğle tatilinden yararlanıp arabama yakıt almak için kuyruğa girdim. Arabam sekiz silindirli Chryler marka kocaman bir şey. Uzun süre bekledikten sonra, öğle tatilim bitiyor diye telâşlanırken sıra bana geldi. Benzin deposu dolarken ödeme yapmak için vakitten tasarruf benzinci bürosuna gittim. Anahtar kontağın üstünde, el alışkanlığı ile kilidine basıp öyle kapatmışım kapıyı. Arkadaki kuyruk uzun mu uzun; arabamı pompanın önünden ayıramıyorum. Durumu görevlilere söyledim. Küçük bir şey değilki iki kişi ittiriversin. Araba el freninde, kıpırdatabilene aşk olsun. Neyse, sekiz on kişi itekleyerek arabayı biraz öteye çekip pompanın önünü açtılar. Kuşkusuz bu arada benzincinin trafiği epeyce karıştı.
Henüz cep telefonları yok; yakındaki bir eczaneye gidip telefonlarını kullanmak istediğimi söyledim. Eşimi arayıp uygun bir dille olanları anlatacağım ki imdadıma koşsun. Bürosunu aradım, paniklemesin diye de en neşeli sesimle, “Cengiz’ciğim şimdi lütfen otur, arkanı yasla, sakinleş, hayatta bazen ufak tefek aksilikler oluyor. Başıma gelen de bu. Benzincide arabayı kilitledim, anahtar içinde kaldı” dedim. Eşim yanıt olarak, “Çidem’ciğim şimdi de sen otur ve sakince beni dinle. Ben şimdi Polatlı’dayım” dedi. Meğer şaka yapıyormuş birini gönderdi benzincilerle birlikte pek sevindik.
Yazlığınıza gidiyorsunuz. Arabanızı tıklım tıkış doldurup ailece yola çıkarsınız. Yolunuz uzundur, o neden sabah erkenden teker döner. Yirmi, yirmi beş kilometre gittikten sonra fark edersiniz ki yazlık evin anahtarını almamışsınız. Herkes birbirini suçlarken, geri döner, anahtarınızı alır ve suçlamalar sürüp giderken tekrar yolculuğunuza devam edersiniz.
En acıklısı evinizin anahtarını kaybetmenizdir. Nerede bıraktığınızı ya da düşürdüğünüzü bilemediğiniz için ne olur ne olmaz diye kapı kilidinizi değiştirmek zorunda kalırsınız.
Bir de mecazî anlamda kullanılan “anahtar” sözcüğü vardır, tıpkı “kilit” sözcüğünün kullanıldığı gibi. Bir sorunu çözebilmekte başarılı bir insan için “işte anahtarı bulduk”, ya da sorununuzun püf noktası için konunun anahtarı dersiniz. Benzer biçimde, zor bir durumda, “bunun kilit noktasını bulmalıyız” benzeri deyimler kullanırız.
Bazı insanlar vardır, kendilerinin her durumda anahtar kişi olduğunu sanırlar. Bunların işbaşına gelmesinden korkar mısınız, eğer gelmişlerse onlara sinirlenir misiniz, gülmeniz mi tutar, hayran mı olursunuz bu sizin zihinsel gelişiminize bağlıdır.
Böyleleri kendilerini hem eğitimci, hem ekonomist, hem daha pek çok şey yanı sıra dinsel uzman olarak çevrelerine sunarlar. Valla size önerim böylelerine inanmamanız yönündedir.
Bir zamanlar önemli bir terör sorununu çözümlemek için oradan buradan toplanmış, belki kendi alanlarında başarılı ama başka hiçbir vasfı olmayan bir sürü insan “akil insan” ilân edildiler; anahtar kişiler niyetiyle. O insanlar söz konusu sorunu ellerine yüzlerine bulaştırmakla kalmayıp toplumun büyük bir kesimi karşısında da küçük düştüler. Keselerine, yakınlarının keselerine mi neler mi oldu? Hâlâ bilmiyor musunuz?
Terör sorunu ise bugün hâlâ yürek yakıyor. Ve nedense daha sıradan, dar gelirli gariban ailelerin çocukları anahtar kişiler olarak terörün kilit noktalarına gönderilip çoğunlukla şehit ya da gazi oluyor.
Şehit cenazelerinde cemaate “hakkınızı helâl ediyor musunuz” diye sorulur. Kimsenin aklına “Acaba onlar haklarını helâl ediyor mu?” sorusu gelmez.
Akil insanlar gelir gider; bir işe yarayıp yaramadıklarını tarih bütün çıplaklığı ile yazacaktır ama birçoğunun alınlarında kara bir leke kalır. Şehitler ve gaziler ise öldükleri ya da sakat kaldıkları ile kalır. Ölenlerin yakınları “şehitlik mertebesi” ile avutulurken gaziler hâlâ haklarını arama peşindedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.