Prof. Dr. Seyithan Deliduman
ANAYASA DEĞİŞMELİ Mİ/5
Bu yazımda, beşinci Kısım ana ve "Çeşitli Hükümler" alt başlığı altında düzenlenmiş olan "İnkılap Kanunları"ndan bahsedeceğim.
İfade edeyim ki, I nolu madde başlığı altında İnkılap Kanunları ile ilgili düzenleme yapılırken, II nolu madde başlığının olmaması, I nolu başlığı da gereksiz ve anlamsız hale getirmekte'dir.
Ancak konumuz şimdilik bu değil!
I- İnkılap Kanunları'nın korunması:
Madde 174 – Anayasa'nın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, Anayasa'nın halk oyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz!
Şimdi bunları tek tek irdeleyelim:
- 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu:
Toplam yedi maddeden müteşekkil bu kanun, Türkiye dahilindeki bütün eğitim kurumlarını Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı olduğunu düzenlemektedir.
Kabul edildiği tarih 3/3/1340 (RG: Tarih: 6/3/1340 Sayı: 63) itibariyle son derece anlamlı olan bu İnkılap Kanunu'nun bugün için Anayasa'da yer almasını gerektirir bir durum söz konusu değildir.
- 25 Teşrinisani 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun:
İkinci ve üçüncü maddeleri yürürlük tarihi ve yürütme mercii ile ilgili olan bu kanunun birinci maddesi hükmü şu şekildedir:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilümum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetinde'dir.
Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadın devamını hükümet meneder."
Günümüz Türkiye'sinde ve koşullarında, bu kanun hükmünün uygulanmasını, buna aykırı davranışların yasaklanmasını istemek veya iddia etmek, hayatın olağan akışına aykırı olmakta, mizah konusu olur.
Bu sebeple, söz konusu bu garabet durumu ortadan kaldırmak için de Yeni Anayasa yapılması elzem'dir.
- 30 Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun:
İkinci ve üçüncü maddeleri yürürlük tarihi ve yürütme mercii ile ilgili olan bu kanunun ilgili düzenlemesini, uzun olmasına rağmen, aynen aktarmakta yarar görmekteyim.
Şöyle ki:
Madde 1 – Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek vakıf suretiyle gerek mülk olarak şeyhinin tahtı tasarrufunda gerek suveri aharla tesis edilmiş bulunan bilumum tekkeler ve zaviyeler sahiplerinin diğer şekilde hakkı temellük ve tasarrufları baki kalmak üzere kamilen seddedilmiştir.
Bunlardan usulü mevzuatı dairesinde filhal cami veya mescit olarak istimal edilenler ipka edilir.
Alelümum tarikatlarda şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadıyla nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimaliyle bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisası memnudur.
Türkiye Cumhuriyeti dahilinde salatine ait veya bir tarika veyahut cerri menfaate müstenit olanlarla bilümum sair türbeler mesdut ve türbedarlıklar mülgadır.
Seddedilmiş olan tekke veya zaviyeleri veya türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden ihdas edenler veya ayını tarikat icrasına mahsus olarak velev muvakkaten olsa bile yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar veya bunlara mahsus hidematı ifa veya kıyafet iktisa eyleyen kimseler üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere cezayı nakdi ile cezalandırılır.
Şeyhlik, Babalık ve Halifelik gibi mensupları arasında baş mevkiinde bulunanlar altı aydan az olmamak üzere hapis ve 500 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasından başka bir yıldan aşağı olmamak üzere sürgün cezası ile cezalandırılırlar.
Türbelerden Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değeri bulunanlar Kültür Bakanlığı'nca umuma açılabilir.
Bunlara bakım için gerekli memur ve hizmetliler tayin edilir.
Son derece önemli bir düzenleme olduğu ve aykırı davranışın müeyyidesi de kendi içerisinde açıkça düzenlendiğine göre, bunun Yeni Anayasa’da ayrıca yer almasına gerek yoktur.
- 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi İle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esası ile aynı kanunun 110'uncu maddesi hükmü:
Artık yürürlükte olmayan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin Evlenme kâğıdı ve dini merasim başlıklı 110. Maddesi düzenlemesi şöyleydi:
"Evlendirme memuru merasimin hitamı üzerine derhal karı ve kocaya bir evlenme kâğıdı verir.
Evlenme kâğıdı ibraz edilmeden, evlenmenin dini merasimi yapılamaz.
Bununla beraber evlenmenin tamamiyeti dini merasimin icrasına mütevakkıf değildir."
Evlenme kurumu, 22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un 134 ve devamı maddelerinde son derece ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş olduğundan mevcut Anayasadaki düzenleme artık önemini ve güncelliğini yitirmiş bulunmaktadır.
- 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun:
Uluslararası rakamların kabulü hakkındaki bu Kanun'un tamamı şu kadardır:
"Madde 1 – Devlet, vilayet, şehremaneti ve belediyeler gibi resmi devair ve müessesatın bilümum muamelatı tahririye ve hesabiyesinde beynelmilel rakamların kullanılması mecburidir.
İşbu mecburiyetin efrat ve eşhası hususiye arasındaki muamelatta dahi tatbikini en kolay mahallerden başlamak suretiyle 1931 Haziran'ına kadar temine Hükümet mezundur.
Madde 2 – Bu kanun 1 Haziran 1929 tarihinden muteberdir.
Madde 3 – Bu kanunun hükmünü icraya İcra Vekilleri Heyeti memurdur."
Görüldüğü üzere, 1929 tarihinde başlamış ve 1931 tamamlanmış bir süreci biz 2021 yılı Anayasası'nda, bunun Anayasa'ya aykırı olduğu şeklinde anlaşılıp yorumlanamayacağından söz edemeyiz.
- 1 Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki hakkında Kanun:
Türk harflerinin kullanılmasına ilişkin bu kanunun da günün ihtiyaçlarına uygun olarak güncellenmesi gerekir.
Korunması gereken bir kanun olmakla birlikte, Yeni Anayasa’da yer almasını gerektirir bir esbabı mucibe (gerektirici sebep) bulunmamaktadır.
- 26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına dair Kanun:
Sözü edilen bu Kanun; Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lakap ve unvanlar
kaldırılmakta, erkek ve kadın vatandaşların, kanunun karşısında ve resmî belgelerde yalnız adlarıyla anılacağını düzenlemektedir.
Bu düzenlemede yer alan bazılarının isim olarak veya ismin bir parçası olarak kullanıldığı herkesin malumu.
Örneğin, Hacı Ali ..., Hafız Ahmet ... gibi.
Kısaca ifade etmek gerekirse, bu düzenlemenin de yeni Anayasa’da yeri olmamalıdır.
- 3 Kanunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun:
Hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar, ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımalarını yasaklayan 2696 sayılı Kanun da, varlığı ve korunması gerekli bir Kanun olmakla birlikte anayasada yer almasına gerek yoktur.
Bu yüzden Yeni Anayasa’da yer almamalıdır.
Prof. Dr. Seyithan Deliduman
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.