Antakyalı
Bestami Bozkurt'un yeni yazısı...
Antioch adında milattan önce 300 yılında kurulan şehir Antakya…
Hatay ve Antakya aynı zanneden bir kesim için yazıyorum, aynı değil.
Hatay şehrin genel adı, Antakya merkez ilçe…
Büyükşehir olduğundan beridir Antakya ve Defne ilçesi diye ikiye ayrıldı. Eski Antakya bölgesi Defne olarak adlandırıldı.
Onlarca medeniyete beşiklik yapmış olan Antioch, Bizans imparatorluğunun 3. Büyük kenti olarak ve aynı zamanda büyük ticaret ağlarının merkezinde yer almasıyla çok önemli bir kent olagelmiş.
Tarihsel süreç içerisinde Antakya olmuş
Milattan öncesinden Antakya olarak bilinen kentin ismi Atatürk ile beraber Hatay olarak girmiş hayatımıza. 1938 yılında Antakya Türkiye’ye dahil olunca Atatürk’ün şahsi meselem dediği kente Hatay ismini vermiş.
6 Şubat 2023 tarihinde bölgede yaşanan depremlerde Antakya en fazla yıkımın yaşandığı kentlerin başında yer aldı. Yolların yarıldığını, kentte büyük yıkımların yaşandığını gördük ancak Antakya’nın yerle bir olmasından sonra çok hızlı bir ayağa kalkışını göreceğimize tüm kalbimle inanıyorum.
Çünkü Antakya tarihte çok defa yıkılmış ancak yıkımdan hemen sonra kenti ayağa kaldırmayı, ticari döngüyü ayağa kaldırmayı başarmışlar.
Antakyalı gönle giden yolu mideden geçtiğini çok iyi biliyor. Bir Antakyalı’nın evine misafir olduysanız sofraya oturmadan gözünüz doyar, tok insan acıkır, bir de yemeğe oturmak istemeyenleri görünce Antakyalı yaşça gençse koluna girer, zor bela sofraya oturtur, yaşı ileriyse “sen hiç benim dayağımı yedin mi? Otur bakim şu sofraya” diyerek zorla oturtur. Misafirperverliğin en ileri aşaması iliklerine kadar hissedilir.
Et yemekleri tandırda, fırında, tepside çeşit çeşit damak tadında sofraya servis edilir.
Antakya kahvesini duydunuz mu? Antakyalı farklı bir şehre de gitse kendi kahvesini de alır yanında götürür. Antakya kahvesi iki defa kavruluyor ve kaynayarak pişiriliyor. Köpüksüz olmalı aksi takdirde Antakyalı içmez o kahveyi.
Antakya en fazla yıkımın yaşandığı yer olmasına rağmen en hızlı ayağa kalkacak yerlerden biri olacaktır. Çünkü Antakyalı farklı şehirlerde bunalır, rahat edemez, huzur bulamaz. Tandırda yaptığı ekmek olmayınca yediği ekmekten bir şey anlamaz.
Antakya yıkıldı ama yok olmadı, olmayacak da.
Antakyalı içi dışı birdir. Misafir çok önemlidir. Mesela misafiri evine geldiğinde “hoş geldin” der evden veya iş yerinden ayrılırken de “hoş geldin” der. “İyi ki geldin, ne iyi ettin” anlamında. Mesela misafirliğe geleceğinizi söylediğinizde “hoş gelirsiniz” der.
Hele bir esnafı var, dünyada yok böyle esnaf. Antakya esnafı gelen müşterisine güler yüzle hoş geldiniz der ve karnı aç mı, çay kahve ikramlarını hemen evine gelmiş misafir gibi sorgular ve o müşteri gördüğü ilgi ve sıcaklık karşısında o esnaftan almayacak olsa bile ayıp olmasın diye alış veriş yapar.
Antakyalı’nın evine yemek saatinde gittiyseniz sofraya oturmazsanız o yemek sofradan kalkana dek davet alırsınız. Sofradaysanız şundan da yemez misiniz, şunun da tadına bakın diye bir değil iki değil üç değil çok defa sorar ve misafirinin karnının doyması çok önemlidir. Şehir efsanesi olarak anlatılır: Eski tarihlerde kadının biri herkesin evinde telefon olmadığı yıllarda “buyurun bir telefon açın, aramak istediğiniz yer varsa” şeklindedir.
Antakyalı için öğle yemeği en önemli öğündür. Yemekte kaç çeşit varsa hepsi sofraya getirilir ne varsa servis edilir. Antakyalılar yemeklerde hep birlikte otururlar, ayrı sofra kurmak usulden değildir.
Şimdi Türkiye’nin dört bir yanına dağıldı Antakyalı. İnanın hepsini duymasam da denk gelenlerin konuştukları şunlar: Konteyner çıkarsa hemen giderim memleketime, ne işim var benim buralarda. Tozuna toprağına kurban olurum memleketimin. Çadırda yaşarım bundan iyi. Zaten esnafta dükkanlarını açmaya başlamış, kapalı çarşı esnafı toparlamaya başlamış kendini.
Rahat da olsa kaldığı yerde dönmek istemeyen sayısı çok çok azdır.
Şehri terk eden 100 Antakyalı’nın 98’i dönmek için fırsat kolluyor. Sizce bu Antakya kısa sürede ayağa kalkmaz mı?
Bir şehrin yok oluşu insanının şehrine verdiği değersizlikte gizlidir. Antakyalı için Antakya var oluş gayesi gibidir. Antakyalı iyi-kötü gününde eşini, dostunu asla yalnız bırakmaz. Düğünde, yasta Antakyalı ayrışmaz. Düğün tebriğine gidenler hediyesi ile gider, ev sahibi de bol bol ikramlarda bulunarak karşılık verir.
Antakyalı misafirliğe giderken elinde ikramlık tepsileriyle gider.
Yılda 60 bayramın kutlandığı söylenir Antakya’da. Alevi, Sünni, Hristiyan, Yahudi yıl boyu bayramlar eksik olmaz. Ramazan Bayramında yapılan kömbe ramazan ayının son günlerinde tüm mahallelerinde kokusuyla büyüler. Kömbe özel tatlı bir çörektir, yıl boyu bozulmaz. Paskalya bayramında boyanan yumurtalar çoğunda olur o tarihlerde. Ada çayına benzeyen pohur vardır, kabukları tütsü gibi yakılır. Nazara iyi geldiği söylenir. Yakarız ve dumanını küçük bebeklere koklatırız, biz de koklarız.
Antakya’nın değerini bir Antakyalı başka bir şehre gittiğinde anlar. Tarihin imbiklerinden süzüle süzüle ideal bir medeniyeti inşa etmiştir Antakya. Farklılıkların zenginlik olduğu, kimsenin kimseye karışmadığı yaşanası bir şehirdir Antakya. Künefe sihirli sözcük gibidir Antakya’da. Künefe ile şenlenir evler, güler yüzler. Antakyalı hep şendir, içi kıpır kıpırdır, cana yakındır, sevgi doludur. Antakyalı ancak Antakya’da huzur bulur ve bulacak. Temennimiz kısa sürede memleketimizin, evlerimizin hızlıca sağlam bir şekilde inşa edilip tekrardan Antakyalı hemşehrilerimizle o güzel kentimizde künefeler pişirip sündüre sündüre yiyebiliriz.
BESTAMİ BOZKURT
twitter@bestamibozkurt
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.