ASKİ Genel Müdürü Erdoğan Öztürk, yakın zaman önce yaptığı açıklamada; Ankara barajlarının doluluk oranının 12 Kasım 2020 tarihi itibarıyla yüzde 24,10 seviyelerinde olduğunu söylemişti. Öztürk ayrıca; “Barajlarımızda 381 milyon 829 bin metreküp su bulunuyor. Mevsimsel kuraklık ve pandemi sürecinde artan su tüketimini de dikkate alarak Başkentlilerden suyu daha tasarruflu kullanmalarını istiyoruz. Başkent’teki barajların toplam hacmi 1 milyar 584 milyon 555 bin metreküp. Hacim yüksek olduğu için mevcut rakam düşük gözüküyor ancak geçen yılın aynı ayına göre 6 milyon 906 bin metreküp daha fazla suyumuz var” ifadelerini kullanmıştı.

“AÇIKLAMALAR ÇAĞRIDAN İBARET KALMAMALI”
ASKİ Genel Müdürü Öztürk’ün açıklamalarını ve Ankara’nın su varlığını gazetemize değerlendiren Su Politikaları Derneği (SPD) Başkanı Dursun Yıldız; “Ankara’ya su,  havzalar arası transferle geliyor. Suyun verimli kullanımı konusunda toplumsal bilinç yaratılmalıdır. Kentlerin su yönetimini kurumsal ve teknolojik altyapısal olarak yarınlara hazırlamak lazım” vurgunda bulundu. Yıldız’ın açıklamaları şu şekilde: “Pandemi döneminin başından bu yana temizlik için kullanılan su miktarı arttı. Bu durum böyle bir salgınla baş etmek için sürekli ve sürdürülebilir bir şekilde su temin etmenin önemini de ortaya çıkardı. Bu kapsamda kentlerin su yönetimleri suyun daha tasarruflu kullanılması konusunda açıklamalar yapmaya başladı. Ancak suyun daha tasarruflu kullanılması açıklamaları su kullanımının arttığı bu dönemlerde sadece dönemsel bir tasarruf çağrısından ibaret kalmamalıdır.
“TASARRUF YAPMAKTAN DAHA ÇOK VERİMLİ KULLANMA BİLİNCİNE GEÇİŞ GEREKLİ”
Tasarruf etmeyi koşullara göre dönemsel olarak daha az harcama şeklinde değerlendirirsek sürdürülebilir su kullanımı için bu kavramı biraz geliştirmemiz gerekiyor.   Su kaynakları iklim değişikliğinden kirlenmeye, nüfus artışından kentlere göçlere ve havzalar arası su transferine kadar birçok baskı altındadır. Tüm bu etkilerin yakın gelecekte yerel yönetimler arasında gerilimler yaratma potansiyeli taşıdığını da söyleyebilirim. Bugün Ankara dâhil İstanbul ve İzmir gibi en büyük kentlerimizin içme ve kullanma sularının büyük bir bölümü kendi havzaları dışından geliyor. Kurak dönemlerde komşu havzalardan gelen sular kurtarıcı oluyor. Bu nedenle su kullanımında dönemsel tasarruf algısından daha çok suyu uzun dönemli verimli kullanma toplumsal bilincinin oluşturulması önem taşıyor. Bu çerçevede eğitim ve farkındalık yaratma çalışmalarına ihtiyacımız var.
“SU YÖNETİMİNDE PARADİGMA DEĞİŞMELİ”
Burada verimli su kullanımının diğer ayağı olan su yönetiminin de sorumlulukları bulunuyor. Bunların en önemlisi de şehir şebekesindeki kayıp ve kaçakların makul bir oranın altına çekilmesi. Bu oran Ankara’da yüzde 39. Bu konuda çalışmalar olduğunu biliyorum ancak daha hızlı ilerleme sağlanması gerekiyor. Arıtılmış atık suların dezenfekte edilerek kullanımı ise diğer bir konu. Tüm bunlar için gelişen teknolojik imkânlardan yararlanmak lazım. Bugün ülkemizde su yönetiminin verdiği kararlarda sosyo-politik etkilerin, günü kurtarma ve önceki politikaların devamı anlayışının sürdüğünü görüyoruz. Bu kararların bu etkilerden olabildiğince uzaklaşması gerekiyor. Bir diğer deyişle popülizmden uzaklaşıp daha toplumcu gerçekçi bir yönetim politikasına geçilmesi gerekli. Kentlerde su yönetiminin teknik, toplumsal, sosyal ve ekonomik açılardan daha sürdürülebilir olması için öncelikle yeni bir kurumsal altyapı ve çok geniş bir veri tabanı çalışmasına ihtiyaç var. Yakın gelecekte bu verilerin çeşitliliği ve uzunluğu alınacak kararlarda çok gerekli olacak.  Özetle kentlerin su yönetimini kurumsal ve teknolojik altyapısal olarak yarınlara hazırlamak lazım. Ankara’da barajların doluluk oranları İstanbul ve İzmir’deki durumdan çok daha iyi ancak yine de suyun daha verimli kullanılması için toplumsal bilinç oluşturma çalışmaları yapılmalı.”