Aydın Engin: Cumhuriyet, şanlı olduğu kadar karanlık sayfaları olan da bir gazetedir
"Eski Ergenekoncular artık Erdoğan'a yakın duruyor"
Cumhuriyet gazetesinin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı’ndaki yönetim değişikliğinin ardından istifa kararı alan gazeteci Aydın Engin, gazetenin yeni haline ‘bıktırıcı bir Kemalizm’in hâkim olacağı yorumunda bulundu.
Bir dönem yazı işleri müdürlüğünü de yaptığı Cumhuriyet için "Şanlı olduğu kadar karanlık sayfaları olan da bir gazetedir" diyen deneyimli gazeteci, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaşananlardan memnun olduğunu düşündüğünü belirterek, "Eski Ergenekoncular artık Erdoğan’a yakın duruyor" diye ekledi.
Aralarında yönetim değişikliği sonrası görevden alınan Murat Sabuncu’nun da bulunduğu Cumhuriyet çalışanlarının tutuklu yargılandığı mahkeme sürecinde fiilen gazetenin yönetiminde de sorumluluk üstlenen Engin, vakıf başkanlığına getirilen Alev Coşkun ile ekibi için ‘aşırı milliyetçi olarak tanımlayabileceğim, ultra Kemalist ideolojiye sahip insanlar; Kürt sorununda çözümü askeri yöntemlerde arayan, Avrupa Birliği ile ilişkileri Batı emperyalizmi olarak tanımlayan isimler’ nitelendirmesi yaptı.
"Cumhuriyet, tam olarak susturulmuş olmasa da gücünü kaybetmiştir”
Yönetime gelen yeni isimlerle Cumhuriyet’in yönetici ve yazarlarının yargılandığı süreçte de ‘demokrasi mücadelesi’ verdiklerini kaydeden Engin, “Bugünse Cumhuriyet, tam olarak susturulmuş olmasa da gücünü kaybetmiştir” dedi. “Cumhuriyet’e darbe yapıldığı” söylemine katılmadığını kaydeden Engin’in Tunca Öğreten’in Taz gazete için yönelttiği sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerinden bazıları tutuklu yargılanırken gazeteyi siz yönettiniz. Gazetenin bugünkü hali size ne hissettiriyor?
Cumhuriyet adına mutlu değilim. Hatırlayın Cumhuriyet, Mayıs 2015’te Suriye’deki cihatçılara askeri mühimmat taşırken jandarma tarafından durdurulan Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ait TIR’ların haberini yapmıştı. O günden beri de karşımızda gazeteyi susturmak için çeşitli yollar deneyen bir iktidar var. Bunun için yargı yoluyla Cumhuriyet Vakfı’nın seçimini iptal ettirmek istediler; arkadaşlarımızın bazılarını hapse attılar. Gazete içerisinde de bizden hoşnut olmayanlar vardı. Hatta bazıları gidip mahkemelerde şahitlik dahi yaptı. Gazete içinde imza toplayıp, vakıf yönetimini ele geçirmek isteyenlerle uzlaşmamız için imza toplayanlar da oldu. Dolayısıyla şimdi bu insanların, gazete yönetiminde olması beni kederlendiriyor, bazen de öfkelendiriyor.
Bugün yönetime gelen isimlerle o günlerde neden uzlaşma sağlayamadınız?
Mesleki ve ahlaki olarak uzlaşma sağlamak söz konusu olamazdı. Bugün yönetimde olanlar, arkadaşlarımızın yargılandığı davada savcı şahitliği yapmış Alev Coşkun ve adamlarıydı. Ayrıca bunlar, aşırı milliyetçi olarak tanımlayabileceğim, ultra Kemalist ideolojiye sahip insanlar. Yani Kürt sorununda çözümü askeri yöntemlerde arayan, Avrupa Birliği ile ilişkileri Batı emperyalizmi olarak tanımlayan isimlerdi. Neticede o gün bir demokrasi mücadelesi verdik ve başarılı da olduk. Bugünse Cumhuriyet, tam olarak susturulmuş olmasa da gücünü kaybetmiştir.
"Mücadeleyi biz kaybettik"
Gazete yönetiminin değişmesiyle ‚Cumhuriyet’e darbe yapıldığı’ söyleniyor. Siz bu ‘darbe’ tanımlamasına katılıyor musunuz?
Hayır katılmıyorum, ortada bir darbe falan yok. Evet, mahkemeler Tayyip Erdoğan’ın, bağımsız da değiller. Ancak öyle ya da böyle vakıf seçimi bir mahkeme kararıyla yenilendi. Ve yeniden yapılan seçimde iyi örgütlenmiş olan, ideolojik çizgide bir araya gelmiş insanların sayısı daha fazlaydı. Dolayısıyla ultra Kemalistlerle daha özgürlükçü, daha demokrat, bağımsız gazetecilik yapmak isteyenler arasındaki mücadeleyi biz kaybettik.
"Cumhuriyet, şanlı olduğu kadar karanlık sayfaları olan da bir gazetedir"
Biraz daha açmak gerekirse… Artık Cumhuriyet gazetesi kimlerin elinde?
Cumhuriyet, şanlı olduğu kadar karanlık sayfaları olan da bir gazetedir. Örneğin, şair Nazım Hikmet’in fotoğrafını üstüne tükürülmesi için bastıklarını söyledikleri de olmuştur; faşist İtalya’ya selam yollayan manşetler yaptıkları da… Gazetelerin tarihlerinde böyle zikzaklar olur. Ama Cumhuriyet’te bu daha serttir. Gazetede her dönem nasyonalistlerle özgürlükçüler arasında bir ayrışma vardı. 90’lı yıllarda yazı işleri müdürlüğü yaptığım dönemde de çok yaşadım. Ancak 1991’den 2010’a dek gazetenin başında olan İlhan Selçuk, iki kanat arasındaki dengeyi iyi kurabilmiş bir yöneticiydi. Selçuk’un ölümüyle bu iki kanat arasındaki çekişme daha da sertleşti.
Peki, ya 543 gün boyunca tutuklu yargılanan hukukçu Akın Atalay’ın vakfın başına geçmesiyle ne değişti?
Atalay’ın vakıf başkanı seçilmesiyle gazetede bir yenilenme yaşandı ve Kemalist olarak tanımlanamayacak isimler yazmaya başladı. Bu değişim, gazetenin Kemalist kanadında tepkiye neden oldu. Gazete içerisinde çalışanlardan da kendilerine taraftar buldular. Onların yanında yer alanların bazıları ideolojik nedenlerle, bazılarıysa “Bu çekişmede gazete zarar görür. Gazete kapatılırsa işsiz kalırız“diyerek taraf oldular ve değişime ayak direttiler. Şimdi bu ekip iş başında. “Onlar şöyle yapacak“ demek hem erken, hem de haksızlık olur. Önce bir görmek gerekir.
"Arkadaşların 'Uğur Mumcu gazeteciliği’ tanımı bana bir şey ifade etmiyor"
Değişimin ardından yeni yönetim bir açıklama yaptı ve Cumhuriyet ile özdeşleşmiş, 1993’te bombalı saldırıyla katledilen araştırmacı gazeteciyi işaret ederek bundan böyle 'Uğur Mumcu gazeteciliği’ yapılacağını duyurdu. Araştırmacı gazeteciliğe dair sizin döneminizde yapılmayan neyi yapacaklar?
Aslında o açıklamada Uğur Mumcu’nun Kemalist kimliğine vurgu yapılıyordu. Kemalist derken de, Kemalistleri bir bütün olarak ele almamak gerekir. Laiklik dinine tapan Kemalistler var, bir de laikliği savunan Kemalistler. İkisi arasında da ciddi nüans var. Mumcu, benim iyi arkadaşımdı. Gazeteciliğe aynı gün başladık. Aramızda da ideolojik olarak her zaman dostça bir itiş kakış vardı. Rakı masasında bana “İşçileri kafaya takmışsın. Bir araba dolusu işçiyi bilinçlendireceğime, bir albay bilinçlendiririm daha kestirme olur işler“diye takılırdı. Bu elbette bir espriydi ama aynı zamanda bir bakış açısını da yansıtıyordu. Dolayısıyla arkadaşların 'Uğur Mumcu gazeteciliği’ tanımı bana bir şey ifade etmiyor. Bu gazetede Mumcu gibi araştırmacı gazetecilik yapan pek çok insan oldu.
Aynı açıklamada 'Atatürk Cumhuriyeti’ diye bir tanımlama da vardı. Ve siz yeni yönetimin, Erdoğan’ın savcılarıyla işbirliği yaptığını söylüyorsunuz. Hem Atatürkçü olduğunu söylemek, hem de Atatürk Türkiye’si için tehlike olarak görülen Erdoğan ile aynı yerde durmak bir çelişki değil mi?
Elbette bir çelişki. 30’ların Atatürk’ünden mi yoksa yüzünü Batı’ya dönmüş modern bir Türkiye yaratmak isteyen Atatürkçülükten mi bahsediyoruz? O metinde aslında bizim yönetimimizi kastederek “Bunlar Atatürkçü değiller, gazeteyi Atatürkçü çizgiden saptırdılar“ demek istiyorlar. Bu benim için içi boş bir tanımlama. Olsa olsa bizi lekelemek için kullanılmıştır.
"Eski Ergenekoncular artık Erdoğan’a yakın duruyor"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhuriyet’in yeni yönetiminden memnun mudur sizce?
Elbette memnundur. AKP 2002’de iktidara geldiğinde, Gülen Cemaati onun koalisyon ortağıydı ve pek çok suçu birlikte işlediler. Erdoğan, AKP hükümetine darbe yapacağı gerekçesiyle Cemaat’e bağlı yargı mensuplarınca başlatılan Ergenekon davalarının savcısı olduğunu kendi söylüyordu. Erdoğan’ın izni olmadan o generaller tutuklanamazdı. Daha sonra Gülen Cemaati ile düşman olunca yeni ortaklara ihtiyaç duydular. Ergenekon yargılamalarında tutuklanan generalleri dışarı çıkardılar ve kilit görevlere atadılar, itibarlarını da iade ettiler. Eski Ergenekoncular artık Erdoğan’a yakın duruyor. Tüm bu anlattıklarımı birleştirdiğimde, bugünkü Cumhuriyet yönetiminin de Erdoğan ile aynı pencereden baktığını söyleyebilirim.
"Düşerse dijital okurdaki sayı düşer"
Yeni yönetimin çıkaracağı Cumhuriyet, okur kaybeder mi?
Basılı Cumhuriyet’i bayiden alanların sayısı 40 bin civarında. Ben bu sayıda bir düşüş olacağını sanmıyorum. Ancak gazetenin yayın politikasını önemseyen, “Ah gazete elden gitti“ diyecek olanlarsa Cumhuriyet’i internetten okuyan yaklaşık bir buçuk milyon kişi. Düşerse dijital okurdaki sayı düşer. Ayrıca bundan böyle gençleri tatmin edecek bir Cumhuriyet de olmayacak. Çünkü gazeteye, aynı dokuma kumaşından çıkan bıktırıcı bir Kemalizm, Atatürkçülük ve laisizm söylemi hakim olacak. Farklı bir ses çıkmasına izin vermeyecekler gibi geliyor bana.
"CHP’nin adayı Muharrem İnce’ye fazla prim verdik"
Gazeteyi yönettiğiniz dönemde, sonradan pişman olduğunuz, “Keşke yapmasaydık“ dediğiniz haberler oldu mu?
Oldu tabii, olmaz mı? Mesela cumhurbaşkanlığı seçiminde sadece Tayyip Erdoğan’ın karşısında aday olduğu için CHP’nin adayı Muharrem İnce’ye fazla prim verdik. İnce’yi eskiden beri tanıyan, politik çizgisini bilen bir gazeteciyim. Onu bu kadar yukarı çıkarmamız doğru değildi.
Cumhuriyet davasında aralarında sizin de olduğunuz yazar ve yöneticiler hakkında hapis cezaları verildi. Dosya şuanda üst mahkemenin kararını bekliyor. Hapis cezaları onanırsa, ertesi günkü Cumhuriyet’in manşeti ne olur?
İnanın bunu ben de çok merak ediyorum. Artık o kadar da zelil duruma düşmez, “Arkadaşlarımızı mahkum ettiler“ falan derler diye düşünüyorum. Ancak duruşma sırasında savcının şahitliğini yapmış Alev Coşkun şu anda vakıf başkanı. O yüzden “Adalet tecelli etti“ diye bir başlıkla karşılaşırsam da “Aa olamaz, inanamıyorum“ diye çığlıklar atmam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.