Bahçeli: Düşmemizi bekleyenler daha çok bekleyeceklerdir

Bahçeli: Düşmemizi bekleyenler daha çok bekleyeceklerdir

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Demir tavında dövülür, toprak tava gelince ekilir, zamanı okuyan, çağı yorumlayan, tohumu çatlatan, filiz filiz büyüyüp, dalga dalga yayılan bir fikrin önünde de hiçbir muzır ve muhalif güç duramaz. Düşmemizi bekleyenler

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde düzenlenen grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

Sözlerine "Geceye sabredene gündüzü bahşeden Allah’a şükürler olsun. Hasret buzlarının vuslat sıcaklığıyla eritilmesini nasip eden Allah’a hamdüsenalar olsun. Muhabbet deryasına dalan, sadakat diyarından taşan, vatan ve millet sevdasıyla yanan kocaman yüreklere bin selam olsun" diye başlayan Bahçeli, şöyle devam etti:

"Yunus’un dediği gibi, bizi bilmeyen ne bilsin, bilenlere selam olsun. Selam kelamdan öncedir, irfan ilimden öncedir, irade iddiadan öncedir, ilke ilerlemeden öncedir, o halde aziz milletime selam olsun. Uzun bir aradan sonra Meclis Grup Toplantımıza katılan her kardeşime, her dava ve yol arkadaşıma taşkın bir sel gibi kalbimden kopup gelen en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Yeni yılın bu ilk Grup Toplantısı’nın nice güzelliklere kapı aralamasını Rabbim’den niyaz ediyorum.

Tedavi sürecim boyunca arayan, soran, dua eden, şifa dileyen, mesaj gönderen, halisane duygularla iyi niyetlerini paylaşan herkese en kalbi teşekkürlerimi iletiyorum. Ne mutlu bizlere ki, duanın gücüyle, doktorlarımızın güvenli dokunuş ve müdahaleleriyle buradayız, son nefesimize kadar da burada sizlerle birlikte olacağız. Derdi veren Allah Şafi sıfatıyla şifayı da vermiştir. İmanımız budur, inancımız budur, ihtiramla bekleyip itinayla gözlediğimiz de bu şekildedir.

Hiç şüphesiz en iyisini bilen Allah’tır. İlk nefesimizle son nefesimiz arasında geçen hayat serüveninin her safhası onurla yazılmışsa, şerefle mühürlenmişse, dürüstlükle müjdelenmişse, ahlakla süslenmişse bizden daha bahtiyarı, daha bahadırı olmayacaktır. Derler ki, kader gayrete âşıktır. Gayret edeceğiz, garaz ve gaileleri birlikte aşacağız.

Sabredeceğiz, musallat olan musibetleri beraberce alaşağı edeceğiz. Akledeceğiz, adımlarımızı isabetle atıp yürüyüşümüzü ağız birliği ve ahenk içinde sürdüreceğiz. Gazali diyor ki; aklı bir kenara itip sırf eskileri taklitle yetinmeye çağıran kimse cahildir. Yalnızca akılla iktifa edip maneviyatı ve maşeri vicdanı dışlayan da yanılmıştır. Çok şükür ne cahiliz, ne de yanılanlar arasındayız. Nehri tersinden akıtmaya çalışanlarla akıntıya karşı kürek çekenlerden olmayacağız. İçtenlik ile nezaket birleşmedikçe zarafet, yetenek ile çaba birleşmedikçe de marifetin yeşermeyeceğini bileceğiz.

Vaad ile vaid arasında sıkışmış sessiz milyonların umut pırıltısıyız, ufuk ışığıyız, bu mücadelemizi de kararlılıkla devam ettireceğiz. Demir tavında dövülür, toprak tava gelince ekilir, zamanı okuyan, çağı yorumlayan, tohumu çatlatan, filiz filiz büyüyüp, dalga dalga yayılan bir fikrin önünde de hiçbir muzır ve muhalif güç duramaz. Düşmemizi bekleyenler Allah’ın izniyle kurumuş ağaca dönecekler, daha çok bekleyeceklerdir.

Tuzak kuranlar bilmelidir ki, tuzakçılara tuzak kuran vardır, Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. Kulisçilerin, komplocuların, kumpasçıların, kurnazların, kundakçıların, kuduzların, kuralsızların, kuklacıların, sahte kurtarıcıların hevesleri kursaklarında kalmaya mahkumdur. Bunlar ya bizi tanımıyorlar ya da tanıma ve tarif etme yanlışına kapılıyorlar. Eğer yürek yemedilerse, eğer meydanı boş zannetmedilerse kesinlikle yiyecekleri kurtpençesiyle titreyip kendilerine gelecekler, arkalarına bakmadan da kuytu yerlere saklanmak zorunda kalacaklardır.

Şehit ve gazi yuvası Milliyetçi Hareket Partisi üzerinde hesap yapılmaz. Yarım asrı aşan bir millet şaheseri üzerinde karalama ve kurcalama yapılamaz. Sağlığım üstünden spekülasyona yeltenenler, kötü dilek ve temennilerini açıktan veya şifreli mesajlarla servis edenler bilmelidir ki, biz şer ve şekavet kişilere değil er kişilere, edepli ve erdemli gönüllere bakarız. Daha önce de söyledim, dua edenler bela okuyanlardan fazla olduktan sonra ne fırtınalardan korkarız ne de felaketlerden kaçarız. Ecel aman verdiği müddetçe alayı gelsin, bu cepheyi yıkamazlar, millet ve vatan sevgimize gölge edemezler.

Çünkü biz Ülkücü doğduk, Ülkücü yaşadık, vakti saati geldiğinde de Ülkücü olarak öleceğiz. Alın yazımız budur, bu kader çizgisi ezelden ebede Türklüğün bekasına başını koyan her mümtaz ve muhterem insanın şaşmaz ve sapmaz istikametidir. Milliyetçi Hareket Partisi inanmış dava insanlarının elden ele, nesilden nesile kahramanlıkla taşıdığı muazzam yadigardır. O kahramanlık ki, merhum Hüseyin Nihal Atsız’ın dizelerinde anlamını bulmuş, destan olup satır satır okunmuştur:

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir. Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir. Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir. Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir. Haklı bir mücadeleden dönmeyi aklından geçirenlerin akıbeti uçurumdur. Bizim mumdan kanatlarımız yoktur ki güneşten korkalım. Suçumuz, suç ortaklığımız, karanlık ilişkilerimiz yoktur ki başımızı öne eğelim, mahcup ve mağlup olalım. Utanacak, sıkılacak, yüzümüzü kızartacak bir açığımız yoktur ki minderden kaçalım.

Milliyetçi Hareket Partisi bedeli kanla, canla ödenmiş, kaynağını Türk-İslam Ülküsünde bulmuş Türk milliyetçiliğinin, Türk milliyetçilerinin anıtıdır, andıdır, ahdidir. Kötü sözler muhataplarına aittir. Kaldı ki iftira ve isnatları onların alınlarına çıkmayacak derecede kazınacaktır. Hiç kimse bize bizi anlatmasın, karanlığa gizlenip soysuzluk yapmasın. Biz birbirimizi biliriz, aynı zamanda hasım ve hayâsızları da bilir, hafızamıza tek tek not ederiz. Özellikle belirtmek isterim ki, kötü düşünceler, kötürüm niyetler, köksüz hedefler sahiplerine aynen dönecek, insan içine çıkamaz hale getirecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi’ne ölüm fermanı yazanlara unuttukları bir hususu hatırlatayım: Davamız dualıdır. Davamız hak davasıdır, hakikat davasıdır, İlay-ı Kelimetullah davasıdır. Cihan yıkılsa emin olun çatımız sarsılmayacaktır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Biz Türkiye sevdalısı cesur yürekleriz. Biz Türk milletine mensubiyeti şerefyap gören muazzez ve müstesna dava insanlarıyız. Allah birliğimizi bozmasın. Allah ülküdaşlık ve dava hukukumuzu zedeletmesin.

TBMM’de yüksek bir şuurla sorumluluklarını yerine getiren her milletvekili arkadaşımı bu vesileyle kutluyorum. Düzen, disiplin ve dengeli şekilde gerek komisyon çalışmalarında gerekse de genel kurul faaliyetlerinde tavsamadan, taviz vermeden, tahriklere kapılmadan duruş gösteren her milletvekili arkadaşımla iftihar ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi’ne yakışan bir vakarla demokrasi ve millet görevinizi yaptınız, buna da devam ediyorsunuz.

Sağın solun menfi telkinlerine aldırış etmeden, sosyal medya oyunlarına kulak asmadan, sataşmalara ve saldırılara soğukkanlı kalarak karşılıklı hürmet ve dikkatle davamızı temsil ediyorsunuz. Şahsen sizlerden razıyım, Allah da razı olsun diyorum. Hepinize ayrı ayrı başarılar diliyor, Milliyetçi Hareket Partisi’nin neleri hangi sınır ve ölçüler içinde yapacağını göstermeye devam etmenizi samimiyetle rica ediyorum. Bugün 49 kişiyiz. Ne gam ne tasa. Gün gelecek, hesap dönecek, kaldı ki millet tamam diyecek, inanıyorum ki salonlardan taşacağız, parmakla bile sayılmamız mümkün olmayacaktır. Yorulmadık ki yarıştan düşelim.

Kaybetmedik ki mücadeleden vazgeçelim. Yapacağız, başaracağız, ülkülerimizin peşinden ayrılmadan zorluğa, zorbalara, zillete, hıyanete ve rezaletlere karşı harbilikle, hasbilikle mücadele edeceğiz. Bu yolda da hep birlikte ve kucaklaşma hasletiyle yürüyeceğiz.

Değerli arkadaşlarım,

Muhterem Hanımefendiler, Beyefendiler, Bildiğiniz gibi, 10-11-12 Ocak 2020 tarihlerinde Merkez Yönetim Kurulu-Milletvekilleri ve İl Başkanları Ortak Toplantımızı Ankara’da gerçekleştirdik. Partimizin yetkili kurul ve organları bir araya gelerek ülkemizi, bölgemizi ve dünyayı ilgilendiren konularda değerlendirme ve bilgilendirme çalışmaları yapmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi hadiselerin akış ve ilerleyişi hakkında donanımlı, deneyimli ve hazırlıklıdır.

Var olan her soruna karşı tutarlı bir düşüncemiz, ilkesel bir duruşumuz mevcuttur. Mufassal açıklamalarımız, mahut ve malum tespitlerimiz bunun delil ve belgesidir. Fazilet ve fikriyatın eşlik etmediği her eylem türü, her mücadele şekli maceradır, az ya da çok şiddet yüklüdür. Türkiye’yi çembere alan şiddet ve ihanet akımının fikri de, zikri de karışıktır, kaotiktir, bulanıktır. 2019 yılında Türkiye yüksek bir beka mücadelesi vermiş, zalim kuşatmayı yarmak için olağanüstü bir azim ve çaba sergilemiştir.

Maalesef hem bölgemiz hem de küresel sistem huzursuzluk sarmalındadır. İnsan haysiyeti, insan hakları, insani emanetler ucuzlamış, belirsizlik ve bilinmezliklerin kuyusunda küllenmeye ve küflenmeye bırakılmıştır. İstanbul’da katledilen Cemal Kaşıkçı vakası, Bağdat’ta hava saldırısıyla öldürülen Kasım Süleymani, 176 insanı taşıyan bir yolcu uçağının kazaen vurulması, kanlı ve vahşi hesaplaşmalara kurban giden mazlumlar, azgınlaşan terörist saldırılar beşeri vicdanı kaygılandırmıştır.

Güç mücadeleleri insani kazanım ve mirasa kast etmektedir. Daha fazla petrol için daha çok insan ölüme terk edilmektedir. Dünyadaki çatışma alanları hakikaten alarm verici düzeyde koyulaşmış, yaygınlık ve yoğunluk kazanmıştır. Bombayı eline alan, silahı beline kuşanan ya cinayet nöbetine girmekte ya da ihanet devriyesine çıkmaktadır. Suriye’de yaşananlar, Libya’da sahnelenenler, Irak ve İran’a ambargo koyan ilkellikler başka bir şey düşünmemize manidir.

Allah’tan Türkiye ve Rusya’nın ortaklaşa mücadele ve müdahalesiyle Libya’da şimdilik ateşkes çağrıları karşılık bulmuş, darbeci Hafter de ikna edilmiştir. İdlib’te tesis edilen ateşkes rejimi sevindirici olmakla birlikte henüz tam olgunlaşıp temellenmiş değildir. Sayın Cumhurbaşkanı’yla Putin’in görüşmeleri, Moskova’ya giden Dışişleri Bakanının Libya’daki taraflarla temas trafiği ve uzlaşma arayışları memnuniyet vericidir. Türkiye atak ve aktif bir dış politika aracılığıyla her meselede söz hakkını sabırla kullanmış, nihayetinde sabrının meyvelerini toplamıştır.

Aynı zamanda enerji diplomasisi vasıtasıyla, TANAP ve TÜRKAKIMI Projeleri ülkemizin ağırlığını belirgin ölçüde arttırmış, arz güvenliği açısından merkez haline getirmiştir. TANAP Projesi 30 Kasım 2019’da Edirne’ye ulaşmıştır. Enerjinin ipek yolu açılmıştır. Rusya’daki geniş doğal gaz rezervlerinin Türkiye üzerinden Balkanlar ve Orta Avrupa’ya taşınması da elimizi güçlendirmiştir.

Rekabetçi ve stratejik konumumuz Türkiye’nin manevra alanını genişletmiştir. Türkiye doğru zamanda doğru politikalarla pozisyon almış, güçlü iradesini göstermiştir. Çevremizde dünya yeniden kurulurken, haritalar yeni baştan çizilmektedir. Libya’yla yapılan anlaşma ile Akdeniz’deki ezberler bozulmuş, tabular yıkılmış, güç kaymaları yaşanmıştır.

Bu anlaşmanın özeti şudur: İki ülke arasında petrol ve doğalgaz çalışmalarında deniz yetki alanı şeridi çekilmiş, bu şerit Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin alanını daraltmıştır. Türkiye olarak, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerin tespitinde ana karaların belirleyici olduğu tezini savunduk, bu tezin ardında durduk. Bu nedenle Dışişleri Bakanlığı “Hakça Paylaşım İlkesi” temelli Doğu Akdeniz yetki alanlarını içeren haritayı 13 Kasım 2019’da BM’ye bildirmiş, çok geçmeden Yunanistan ve AB bu haritaya pervasızca itiraz etmişlerdir.

Türkiye ile Libya’nın denizden birleşmesi, Doğu Akdeniz’in iki yakasının bir araya gelmesi bölgesel dengelerin yeniden kurulmasını sağlamış, Fransa’dan Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’a kadar bildik ülkeleri telaşlandırmıştır. Doğu Akdeniz’de enerji kaynakları üzerine anlaşma üstüne anlaşma yapılırken, ittifaklar derinleşip genişlerken Türkiye ne yapacaktı, aleyhine olan gelişmelere sessiz ve seyirci mi kalacaktı? Libya konusu bizim için siyasi ve dış politika konusunun yanında tarih, coğrafya ve gelecek konusudur.

Doğu Akdeniz’de ülkemizi sıkıştırma ve çevreleme planı Libya Mutabakatıyla çöpe atılmış, yeni bir jeostratejik denge ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Tobruk merkezli Hafter’i destekleyen ülkeler meşru ve tanınmış Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni yıkmak için kuyruğa girmişlerdir. Libya’ya asker gönderilmesini esas alan Tezkere’nin 2 Ocak 2020’de TBMM’de kabulü düşmanları çatlatırken, CHP’yi, HDP’yi, İP’i, SP’yi aynı anda zıvanadan çıkarmıştır. Türkiye’nin menfaatlerini, tarihi haklarını, egemenlik çıkarlarını savunmaktan aciz düşenler bize ne söylemeye, neyi anlatmaya çalışıyorlar?

Buzlu camın ardından, dikiz aynasına bakarak neyi görmeye ve göstermeye çabalıyorlar? Türkiye’nin deniz yetki alanının Batı Akdeniz’e kadar uzanmasına, dayatmalar ve zorlamalara boyun eğmeyen bir siyasi iradenin varlığına tepki ve karşı çıkış zillet değil midir? Rezalet değil midir? Böylesi bir tutum vatanseverlikle nasıl bağdaşacaktır? Kılıçdaroğlu biliyorsa söylesin, Ortadoğu’da olmadan, Libya’daki kanamayı dindirmeden, Misak-ı Milli emniyet ve esenliğe kavuşturulmadan Anadolu’da nasıl tutunacağız?

Barbaros Hayrettin Paşa’nın 482 yıl sonra tekrar dönüşü bu CHP’yi niye ürkütüyor? Niye gocunduruyor? Neden sızlandırıyor? Akdeniz’de sahne alan güç oyunlarının içine Türkiye’nin girmesi zilleti niye kızdırıp kahrediyor? Emri kimden alıyorlar? Kimin nam ve hesabına huşunet ve husumet akını düzenliyorlar? CHP kimin tarafındadır? Doğu Akdeniz’deki varlığımızdan Yunanistan rahatsız.

Rum Yönetimi rahatsız. Hafter rahatsız. Sisi rahatsız. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri Veliahtları rahatsız. Şu tuhaf işe bakınız ki, Kılıçdaroğlu da rahatsız. İP desen CHP’ye dolanmış, HDP’ye ulanmış, çıkar lobilerine dayanmış. Libya’da ilan edilen ve taraflarca kabul edilen ateşkes bölgesel huzur ve istikrar açısından mühim bir kazanımdır. Ancak CHP bundan bile rahatsızdır. Merhum Menderes yol yapmış, bu CHP uçak mı indireceksiniz diyerek takoz koymaya çalışmıştı. Merhum Demirel İstanbul’a ilk köprüyü dikmiş, bu CHP köprüden mutlu azınlığın ve zenginlerin geçeceğini ileri sürmüştü. Keban Barajı için kazma vurulmuş, inşaat başlamış, bu CHP ne yapacaksınız barajı, kurbağa mı yüzdüreceksiniz demiştir. Kanal İstanbul gündeme gelmiş, aynı CHP yaptırmam demiştir. Köprü yapılır yıkmak isterler, tünel yapılır kapatmak isterler, denizin altından yol açılır, ray döşenir ne gerek var derler, niye ihtiyaç duydunuz, ihaleleri kime verdiniz diye tahrip etmek isterler. Yerli ve milli silah sanayinin gelişmesi için saygıdeğer teşebbüslerde bulunanlara yalan yanlış, çürük çarık, eksik gedik ifadelerle saldırıp kara çalarlar.

Bu CHP’de hayır yoktur. Bu İP’de umut yoktur. Bu HDP’nin patenti ve paleti Kandil’dir. Tarih tereddüt edenlerin sebep olduğu onlarca felakete şahittir. Üzerinde yaşadığımız geniş coğrafyalarda tereddüt edenin sözü orta yerinden kesilmektedir. Bu kapsamda CHP itimat, itibar ve inandırıcılığını kaybetmiş Türkiye’nin karşısına geçmiştir. Dünya petrol rezervinin yüzde 12’sine; altın, elmas, kobalt ve uranyum gibi stratejik madenlere sahip Afrika’nın küresel güç odaklarının, emperyalist oluşumların yeni adresi haline geldiğini bilmezler, hegemonya yarışından anlamazlar. Ama sıra yalana geldi mi bunlar gibisi yoktur. Gündüz elinize bir fener alsanız bile bu CHP’nin hiçbir yöneticisini bulamazsınız, göremezseniz. Pinokyo adeta bunların yanında masum kalır. Esad, Hafter ve Sisi için neredeyse fan kulübü açacak, taraftar grubu oluşturacak, hayran kitlesi kuracak kadar ahlaki eşikleri yıkmışlar, akıl tutulması yaşamışlardır. Kılıçdaroğlu’na ve CHP’li yöneticilere diyorum ki; Türkiye’nin hak ve çıkarlarını savunmak, bekasına destek olmak korkmayın sizi MHP’li veya AK Partili yapmaz, sadece adam yapar, sadece yerli ve milli insan yapar. Vatan ve bayrak sevgisi sizi yoldan çıkarmaz, aksine yola getirir. İnsanın bedeninde ameliyat yapmak için bayıltmak, CHP’nin ruhunda yapmak için de ayıltmak lazımdır. Hani korku siyaseti diye konuşup duruyorlar ya, alayı kuyruklu yalandır, sahtekarlıktır, müfteriliktir. Kabuktan öze inemeyenler, zarftan mazrufa ulaşamayanlar, karakterlerinde özgüven, kişiliklerinde öz değer eksiği olanlardır.

Siyaset akıl işidir, mantık işidir, ahlak işidir, fedakarlık gerektirir. Bunların hepsi CHP’de tükenip kaybolmuştur. Terörist Demirtaş’ın Devran isimli sözde kitabından tiyatro oyunu çıkarıp buna övgü düzenler bu milletin ruh köküne yabancı olanlardır. CHP’ye diyorum ki, çadır tiyatronuzu ya gidin Kandil’de kurun, ya da Pensilvanya’ya açın. Emin olun kapalı gişe oynatırsınız, hasılat rekorları kırarsınız. Fakat Müslüman mahallesinde salyangoz satmayın, satmaya kalkışmayın, zira sattırmayız, müsaade etmeyiz. Diyeceklerim Kılıçdaroğlu’nun kulağını küpe olsun, aksi halde Türk milleti bu siyaset ucubesini affetmeyecek, bulduğu ilk sandıkta da bedelini ödetecektir. Değerli milletvekilleri, 2019 yılının Türk ve İslam âlemi başta olmak üzere insanlık için huzur, barış ve esenlik içinde geçtiğini söylemek mümkün değildir. 2020 yılı da bu açıdan maalesef ümit verici görünmemektedir. Özellikle tek kutuplu dünyadan çok kutupluluk arayışının sancıları, enerji ve su üzerine kurgulanan gelecek senaryolarının yarattığı çatışmalar ile dünyamızın geri kalmış bölgelerinde yaşanan kaostan zarar gören yüz milyonlarca insanın trajedileri hepimizi derinden üzmektedir. Günümüzde dünyadaki refahın yüzde 82’si dünyanın en zengin yüzde 1’nin elindedir. Şu çarpıklığa bakınız ki, dünyada servet sahibi 26 kişinin mal varlığı 3.8 milyar insanın gelirine eşittir.

1.8 milyon insan yoksuldur. Dünyadaki toplam nüfusun yaklaşık yüzde 23'üne tekabül eden yoksulların yarısı 18 yaş altıdır, üçte biri ise 10 yaş altı çocuklardan oluşmaktadır. 10 yaşından küçük 400 milyon çocuk sefalet şartlarına mahkumdur. Sayıları 800 milyonu bulan insan açlık sınırındadır. Dünya GSYİH’sı 80 trilyon doları geçmiştir, fakat gelir ve servet dağılımı adaleti günden güne eriyip buharlaşmıştır. Suriye, Irak, Libya, Yemen ve Güney Sudan’da devam eden çatışmalar, milyonlarca kişinin acı çekmesi ve yerinden edilmesine neden olurken, Karayipler'de doğal felaketler ile Afrika Boynuzu'ndaki kuraklık ve gıda güvensizliği çok sayıda kişinin hayatını son derece olumsuz etkilemiştir.

Dünya adaletsizlik, kıtlık, çatışma, açlık, yolsuzluk, eşitsizlik, gelirsizlik, terör sorunlarının içine gömülmüştür. Karmaşık slogan ve parlak makyajla takdim edildiğinin aksine, insandan uzak bir değerler sisteminin dayatıldığı; hak, adalet, paylaşma ve barışın çok uzakta olduğu bir insanlık sürecindeyiz. Yüzyıllardır süren milletler mücadelesi, bugün yeni bir perspektif ile ve tüm acımasızlığıyla devam etmektedir. Günümüz dünyasında geleceği belirleyen güçler aynı zamanda küresel egemen güçlerdir. Özellikle, yakın çevremizde yaşanan toplumsal krizler, suikastlar, sabotajlar, komşu coğrafyalardaki insanlık dramları yalnızca bu bölgeyi değil bütün dünyayı etkileyecek bir aşamaya ulaşmıştır.

Üzülerek belirtmeliyim ki, gelişme yolunda alınan mesafeye rağmen Türk dünyası ve Müslüman toplumlar, ellerindeki büyük kaynakların ve sahip oldukları beşeri potansiyelin çok altında bir etki ile dağınık, uyumsuz ve içe kapanık bir görüntü sergilemektedirler. Küresel bir barışın, hakkaniyetin, adaletin ve paylaşımın hâkim olmasını dilediğimiz bu sürece, gerçekçi yaklaşımla baktığımızda, bu coğrafyaya liderlik edebilecek, örnek ve model olabilecek yegâne ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğu görülecektir.

Yeni Dünya Düzeni denen tehdidin önündeki en büyük engel milli devletler ve güçlü millet oluşumlarıdır. Bu nedenle küreselleşme, milli devletlerdeki yönetim iradesinin millet üstü birliklerle ve güçlerle paylaşılmasını dayatmaktadır. Takdir edersiniz ki, bu paylaşma, elbette ki egemen gücün lehine, mahkûm milletin aleyhine gerçekleşecektir. Ancak, bu asimetrik etki aslında milliyetçiliğin yükselmesinin de bir dayanağıdır. Küresel aktörler açısından, ülkelerdeki yükselen milliyetçiliğin kırılması; dil, din veya mezhep farklılıklarının derinleştirilmesi ve bunların üzerinden minyatür, garnizon veya federal devletlerin oluşturulması hedeflenmiştir.

Ancak maksadı ne olursa olsun, küresel sömürünün, küresel emperyalizmin önündeki en önemli engel milli devlet yapısı ve bu yapının temel taşı olan milliyetçiliktir. Başka bir deyişle, bir milletin yükselişinin dayanağı, milliyetçi düşünceler, milli kimliğin gücü, milli devletin sağlamlığıdır. Küresel gelişmelerin bir figüranı değil baş aktörü olmayı hedefleyen milliyetçi projeler, yalnızca Türkiye’yi değil soydaşlarımızı ve müşterek kültür dairesinde yaşayan mazlum milletleri de kurtaracak yeni bir anlayışı temsil edecektir. Buradan çıkarılması gereken sonuç, çoğulcu yeni bir dünya sistemine duyulan ihtiyacın giderek artmakta olduğudur. Bugün insanlık, çevre sorunundan enerji sorununa, bulaşıcı hastalıklardan adalet sorunlarına kadar karşı karşıya bulunduğu tehlikelerle ortak bir kaderi paylaşmaktadır.

Dünyayı daha yaşanır bir yer haline getirebilmek, Afrika'dan Amerika'ya, Asya’dan Avrupa’ya kadar yerkürenin her köşesinde yaşayan bütün insanlık için ortak bir amaç haline gelmelidir. Bu anlayış, bir yönüyle Türk milliyetçilerine düşen tarihi bir görev ve sorumluluğu ihsas ve işaret etmektedir. Aynı zamanda Cihan Devleti kurmuş olan atalarımızdan kalan yönetim mirasının gereğini yapmak boynumuzun borcudur. Türkiye bu sorumluluğu yerine getirecek yeterliliktedir, Cumhur İttifakı da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle parlak başarı ve zaferlere imza atacak inanç ve muktedir iradeye haizdir. İlhamını ve sevgisini büyük Türk milletinden alan Milliyetçi Hareket Partisi devlet ve milletimizin bekası için dünden daha önemli ve kutsal bir görevle karşı karşıyadır.

Ve Cenab-ı Allah’ın izniyle bu kutlu görevi başarıyla yerine getirecektir. İnancımız, kararlılığımız ve hedefimiz bu yöndedir. Son olarak, hafta sonunda yapılan Avrupa Kıta Elemeleri Voleybol Final Maçında Almanya’yı 3-0 yenerek 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'na katılmaya hak kazanan filenin sultanlarını, teknik kadroyu ve federasyon yönetimini gönülden tebrik ediyorum. Bu duygu ve düşüncelerle sizleri saygılarımla selamlıyor, Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum. Kutlu bir diriliş ve yükseliş için yapacağınız çalışmalarda muvaffakiyetler temenni ediyorum. Sağ olun, var olun, sağlık ve esenlik içinde kalın."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler