Bahçeli'den Atatürk Havalimanı Eleştirilerine Tepki

Bahçeli'den Atatürk Havalimanı Eleştirilerine Tepki

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin haftalık grup toplantısında gündemi değerlendirdi.

Bahçeli, "Millet Bahçesi'nden yeni bir Gezi Parkı kalkışması, yeni bir husumet dalgası, yeni bir kaos fırtınası çıkarmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir" dedi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP'nin haftalık grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:



Büyük hünkarımız Fatih tarihin akış yatağını değişim kulvarına sokmuş, yenilmez iradesiyle İstanbul'u fethin güzelliğine kavuşturmuştur. Geçtiğimiz pazar günü Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi fidan dikim törenini gerçekleştirdik. Millet Bahçesi fethimizin tamamlayıcısı bir halkası, kuşkusuz göz kamaştıracaktır.

Millet Bahçesi'nde fitne kazısına heves edenler yine kaybedeceklerdir. Bunların meselesi ne ağaç, ne doğa, ne de çevre güzelliğidir. Böylesine bir gündemleri asla yoktur. Müşterek gündemleri kriz çıkarmak, sorun üretmek, Türkiye'nin önüne taş koymaktır. Kaldı ki İstanbul'un heba ve kayıp yıllara, aziz milletimizin bildiği hazin gerçekler arasındadır. Kimin sorunlu, kimin suçlu, kimin İstanbul'un bahtını kapadığı da herkesin malumudur.

Millet Bahçesi'nden yeni bir Gezi Parkı kalkışması, yeni bir husumet dalgası, yeni bir kaos fırtınası çıkarmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Bizden söylemesi, uyarmadı demesinler. Su testisinin su yolunda kırılacağını, keskin sirkenin küpüne zarar vereceğini bir an olsun güdük akıllarından çıkarmasınlar. İstanbul'un Fethi'nin 569. yıl dönümü kutlu olsun.

PENÇE KİLİT OPERASYONU
Son günlerde arka arkaya şehit haberleri alıyoruz. Pençe Kilit bölgesinde bölücü terör örgütüyle girdikleri çatışmada şehit düşen kahramanlarımıza Allah'tan rahmetler, tedavi altında bulunan kahramanlarımıza da Allah'tan sağlık, şifa diliyorum.



Hiçbir cani, hiçbir işbirlikçi Türkiye karşısında duramayacak. Terörün, geçerli bahanesi yoktur. Var diyenler teröristlerle aynı çizgidedir. Demokrasi terörün sığınağı olamayacaktır. İnsan hakları ile terörü bir veya aynı görenler, terörü insan hakkı olarak yorumlayanlar işlenen cinayetlere iştirak etmişlerdir.

İSVEÇ VE FİNLANDİYA'NIN NATO BAŞVURUSU
Basiretli olmak demek gösterilenin ötesini görmek demektir. Türk milleti engin bir basirete sahiptir bu nedenle dostane maskeye bürünmüş düşmanlıkları tespit edecek karakterdedir. Gülücükler saçarak, bize el uzatan aynı anda kolumuzu kesmek için fırsat kollayan terör baronlarına tavizimiz dün olduğu gibi yoktur, olmayacaktır. Biz konuştuk mu mertçe konuşuruz. Buna karşılık namertleri biliriz, nankörleri görürüz. Terörle mücadelemiz aynı zamanda zalimlerle, Türkiye düşmanı mihraklarla mücadeledir. Teröristlere elindeki silahı verenler de teröristtir. Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine itirazı boşuna değildir. Bu ülkeleri temsil edenlerin, ülkemize gelerek ikna gayretleri boşa emektir. Çünkü bu ülkeler samimi değildir. İsveç yönetimi kendi başkentinden bölücü teröristlerin Türkiye aleyhte gösterilerine hala sessiz, seyircidir. Hatta terörist polis koruması altındadır.

Yeni bir sınır ötesi harekat mecbur hale gelmiştir. ABD sözcülerinin son günlerde muhtemel askeri harekâttan söz edilmesinden sonra Türkiye'yi Ankara mutabakatına davet etmesi, şizofrenik bir saptırmadır, gerçekle bağdaşmamaktadır. Mutabakata kimin uymadığı ortadadır. Tel Rıfat ve Münbiç özgürleştirilmelidir.

Türkiye terörle mücadelesini icra ederken, CHP Genel Başkanı'nın Van'daki konuşması terörizme uzatılmış zeytin dalıdır. Kılıçdaroğlu, "Demirtaş'ın, Kavala'nın serbest bırakılmasını istiyorsanız, bize katılın" dedi. Sayın Kılıçdaroğlu, şu gerçeği kafana sokacağım. Kılıçdaroğlu sen itiraz etsen de Demirtaş teröristtir, bölücüdür. Osman Kavala sorosçudur, şaibeli suçludur.



Zillet masasının dördüncüsü 29 Mayıs'ta gerçekleşmiştir. Sormadan geçmek istemiyorum sizin memleket neresidir? Her birinizi masaya çekip oturtan çevreler kimlerdir? Bu masada ne ararsanız vardır; dedikodu, samimiyetsizlik, istismar...

"ABD’NİN YUNANİSTAN'A KURDUĞU 9 ÜS MİLLİ GÜVENLİĞİMİZE TEHDİTTİR"
ABD’nin Yunanistan’da kurduğu 9 askeri üs milli güvenliğimize tehdittir. Atina yönetiminin silahlanma yarışında gemi azıya alması kendisi adına felaketin habercisidir. Miçotakis yönetimi denize dökülen vandal dedelerinden ders almamıştır. Görünen ve karşımızdaki gerçek tablo budur. Bu gafil zihniyetin anlaşılan odur ki denizin dibini canı tekrar çekmektedir. Şair ve hekim Abdülhak Molla’nın 1,5 asır önceki sözünü hatırlatmak bu aşamada pek tabii yerinde olacaktır:

“Hazır ol cenge eğer istersen sulh-ü salah.” Silaha karşı olmak, karşı olana doğrultulmasına engel değildir. Asıl mesele namlunun hangi tarafında kalındığıdır. Ve bize göre o namlu milli olmalıdır, sağlam olmalıdır, tavizsiz olmalıdır, tutan el de Türk milleti olmalıdır. Yunanistan NATO üyesidir. Bu statü ise düşmanca tavır ve tutumunu örtbas etmekten uzaktır.

ABD’nin Yunanistan’ı maşa olarak kullanıp Türkiye’yi stratejik meşguliyet uçurumuna çektiği, yeri gelirse de sıcak bir çatışma ortamına itmeye çalıştığı bir vehim değil, bir şüphe değil, gelişmelerin seyrinden çıkardığımız bir tehdit okumasıdır. Bizim böylesi tehditlere boyun eğecek ne bir devletimiz ne de milletimiz vardır.

"12 ADA KONUSU HENÜZ KAPANMAMIŞ YARAMIZDIR"

Yunanistan’ın, ABD’den F-15 ve F-16 savaş uçaklarıyla ilgili talebi, Türkiye’yi kötüleme ısrarı, üstelik gayri askeri statüdeki adaları yoğun olarak silahlandırması barışa değil, kutuplaşmaya ve sonucu silaha açılacak bir sürece davetiyedir. Anadolu coğrafyasının devamı niteliğindeki 12 ada konusu henüz kapanmamış yaramızdır. Ve 12 ada Türkiye’den haksızca, ayak oyunlarıyla gasp edilmiştir. Bu adaları Çanakkale Boğazı’yla İstanbul’un güvenliğinden ayrı düşünmek imkânsızdır.
Birinci Dünya Savaşı esnasında, misal olarak, Meis kıyılarına konuşlandırılan düşman toplarının savaş boyunca vatanımızı nasıl hedef aldığını, Finike, Kaş, Fethiye’deki Türk nüfusunun nasıl tehlikelere maruz kaldığını unutmuş değiliz.

"TÜRKİYE'YE 12 ADA ÜZERİNDEN SİLAH GÖSTERİLMEKTEDİR"
Bugünkü şartlarda Türkiye’ye 12 Ada üzerinden silah gösterilmektedir. Ege’de sınır ve egemenliği devredilmemiş adalar meselesi Türkiye ile Yunanistan arasında çözülmeyi bekleyen, fakat gün geçtikçe de karmaşıklaşan en ciddi sorunlardan birisidir. Karşımızdaki bu soruna stratejik de baksak, iyi komşuluk hukuku açısından da yaklaşsak bize göre sonuç değişmeyecektir. İç ve dış işgal cephesi şu gerçeği hatırından bir an olsun çıkarmasın ki, çalınmış mal sahibine mutlaka iade edilmelidir.

"YA SEVE SEVE, YA ZORLAYA ZORLAYA ADALET YERİNİ BULACAKTIR"
Ya seve seve, ya da zorlaya zorlaya adalet yerini bulacaktır. Kendi siyaset ve devlet sistemini konsolide etmeye çalışan Yunan hükümeti her anlamda kırılgan ve kaypaktır, sırtını da yüz yıl önce olduğu gibi yine güç merkezlerine korkakça dayamıştır. Türkiye ve Yunanistan’ın Ege’deki kara sularının genişliği 6 deniz milidir. Yunanistan’ın dayatmalarla bu genişliği 12 mile çıkarma amacı kan dökmeden, silahlar konuşmadan asla mümkün değildir. Bu itibarla Türk milleti, Ege’nin karşı kıyısından saldırgan ve yayılmacı politika izleyen Yunanistan’a müsamaha göstermeyecektir. Biz 12 adayı unutmadık, unutmayacağız, bir gün asıl sahibine geçeceği günleri de mutlaka göreceğiz.

Türkiye, dostluğuna güven duyulan, özü, sözü dosdoğru bir ülkedir. Fakat safiyane duruşumuzu yanlışa yorup da etrafımızı kuşatmaya alan, almaya hazırlık yapan, teröristleri üzerimize kışkırtan ülkelerle de çetin bir mücadeleye sonuna kadar hazır olduğumuz iyi bilinmelidir. Zalime hoşgörü mazluma ihanettir. Dostluğumuzun güven verdiği kadar düşmanlığımızın da dehşet ve korku uyandıracağını herkesin aklında tutmasında yarar vardır. Tecrübeyle sabittir ki, domuz derisinden post olmaz, eski düşmandan da dost olmaz. Söylesek söz olur, söylemesek dert olur, su uyur düşman uyumaz, nitekim dost yüzünden, düşman da gözünden belli olur.

"YENİ BİR SINIR ÖTESİ HAREKAT MECBUR HALE GELMİŞTİR"
Terörle mücadelede göstereceğimiz her zaaf belirtisi veya zayıflık emaresi teröristlere cesaret aşılayacak ve vatanımızı tehlikeye atacaktır. Bedelini ödesek de, şehitler versek de, Türkiye terörle mücadelede altın bir dönemi yaşamaktadır. Terörü kaynağında yok etme stratejisi inançla ve yüksek bir moralle devam etmektedir. Biz bu melanetin üstesinden geleceğiz, terörün belini kıracağız, teröristlerin de Türk milletine ihanetlerinden dolayı dünyayı başlarına yıkacağız. Son aylarda, Ayn el Arab ve Tel Rıfat’tan ülkemize atılan roketler, havan topları, ki bu silahların hepsi sözde müttefiklerimizce teröristlere verilmiştir- Karkamış, Kilis başta olmak üzere sınır hattındaki yerleşim alanlarına isabet etmiştir. Yine aynı şekilde, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı Harekat Bölgelerine yönelik terör eylemlerinde bir artış gözlemlenmektedir.

Bu kapsamda yeni bir sınır ötesi ve ezici harekat mecburiyet haline gelmiştir. Hatırlanacağı üzere, Türkiye; 17 Ekim 2019’da ABD’yle “Ankara Mutabakatı”, 22 Ekim 2019’da da Rusya Federasyonu’yla “Soçi Mutabakatı” imzalamıştı. Bilhassa Ankara Mutabakatı’na göre, PKK/YPG terör örgütü Türkiye- Suriye sınırından 30 km derinliğe çekilecek, ağır silahlar toplanıp terör mevzileri kullanılamaz hale getirilecekti. Soçi Mutabakatı’na göre de, Münbiç ve Tel Rıfat terör örgütünden tamamen temizlenecek, PKK/YPG’li hainler Türkiye-Suriye sınırının 30 km dışına çıkarılacaktı. ABD sözcülerinin son günlerde muhtemel askeri harekatın ilan edilmesinden sonra Türkiye’yi Ankara Mutabakatı’na uymaya davet etmesi şizofrenik ve çirkin bir saptırmadır. Gerçekle bağdaşmamaktadır. Bahse konu mutabakat muhtıralarına kimin uymadığı, kimlerin arka kapıdan dolanıp hainleri beslediği ve silahlandırdığı ortadadır. Teröristler yuvalandıkları meskun mahallerden ve mücavir bölgelerden ne çekilmiş ne de çekilmeye teşebbüs etmişlerdir.

Oyalama süreci Türkiye’ye her seferinde kanlı fatura çıkarmıştır. Mutabakatların Türkiye haricindeki taraf ülkeleri taahhütlerini çiğnemiş, dahası terör örgütüne alan açmaya devam etmişlerdir. Bu aldatmanın, bu yalanın sonuna gelinmiştir. Bunun yanında Rusya Federasyonu’yla Bahar Kalkanı Harekatı’nın ardından mutabık kalınan anlaşma mucibince, İdlib’de stratejik ehemmiyeti çok fazla olan M-4 karayolunun kuzeyinde ve güneyinde 6’şar km derinliğinde bir güvenlik koridoru tesis edilecekti. Bu konuda da beklenen ve tatmin edici bir gelişme olmamıştır. İdlib’e, Mare’ye, Azez’e, Cerablus’a ve Afrin’e yönelik terör saldırılarının ağırlık merkezi şu anda Tel Rıfat’tır. Tehdit nereden doğuyorsa, teröristler hunhar saldırılarını nerelerden ikmal ve takviye ediyorlarsa, diyorum ki, oralar meşru hedeftir, caniler temizlenmeli, en başta Tel Rıfat ve Münbiç özgürleştirilmelidir.

Ne ülkemizde, ne Meclisi’mizde, ne de sınır hattımızda terörist istemiyoruz. Türkiye’nin, Suriye veya Irak’ın toprağında gözü yoktur, bilakis bu ülkelerin huzur ve güvenliğini sağlamak için müdahil olması herkesin çıkarınadır.

"MHP ASKERİ HAREKATI BÜTÜN VARLIĞIYLA DESTEKLEMEKTEDİR"
Milliyetçi Hareket Partisi muhtemel askeri harekatı bütün varlığıyla desteklemektedir. Sınırlarımıza paralel şekilde bulunan, bir terör devleti kurmak için mekik dokuyan zehirli yılanların başının koparılması hakkımızdır, hukukumuzdur, haysiyetimizin gereğidir. Teröristler her neredeyse bulunup cezalandırılmalı, burunlarından fitil fitil getirilmeli, yedikleri içtikleri boğazlarına dizilmelidir. Bu hususta hiç kimseden izin ve icazet alacak halimiz de yoktur. Gölge etmesinler, başka bir şey istemeyiz. Kendi işimizi kendimiz görecek kudretteyiz. Kendi yağımızla kavurulacak yeterlilikteyiz, bağımsızlığımızı ve toprak bütünlüğümüzü riske atmayacak, attırmayacak güçteyiz, cesaretteyiz. Kahraman güvenlik güçlerimize Allah yardım etsin diyorum. Gazamız şimdiden hayırlı olsun niyazındayım.

"ZİLLET İTTİFAKI ABESTE DİRENİŞİNİ SÜRDÜRMEKTEDİR"
Türkiye pek çok cephede kararlı, dirayetli, atak, çevik ve dengeli bir duruş sergilemektedir. Bize düşen bu duruşu desteklemek, yanında yer almak, başarıya ulaşması için sorumluluk üstlenmektir. Ancak zillet ittifakı abeste direnişini, gayri milli, gayri ahlaki ve gayri meşru tutumunu ısrarla sürdürmektedir. Yalan derseniz bunlardadır, yıkım derseniz bunların ortak amacıdır. Ne esef verici bir durumdur ki, ülkesine sırt dönmüş, milletine yüz çevirmiş, milli meselelerle ihtilafa düşmüş ikiyüzlü bir muhalefet anlayışı karşımızdadır.

Zillet ittifakına hâkim olan siyasi akıl rehinli ve hacizlidir. Bu ittifak köhneliğinin iradesi tutsak, irtibatları ve ilişki ağları sancılı ve karanlıktır. Şu tenakuza bakınız ki, Türkiye’nin gelişmesi, büyümesi, yatırım ve katma değer üretiminin artışı hususunda çok önemli destekleri bulunan işadamlarımıza beşli çete iftirası atan Kılıdaroğlu, Kandil Dağı’nı ve sınırlarımızın hemen dibini mesken tutan terör çetesini ve çete başlarını ağzına almaktan sürekli kaçmaktadır. Kılıçdaroğlu eğer çete arıyorsa, sakladığı ve yüzünü kızartacak herhangi bir kirli bağlantısı da bulunmuyorsa Türk işadamlarına değil hainlere bakmalı ve haddini bilmelidir. Türkiye terörle mücadelesini inanmışlıkla ve milletimizin hayır duasıyla icra ederken, CHP Genel Başkanı’nın Van’da yaptığı vahim konuşması skandal olmasının yanında teröre ve terörizme uzatılmış zeytin dalıdır. Kılıçdaroğlu terör örgütünün safına girmiş, bölücülüğün fanatik savunucusu haline gelmiş ve siyasi amigoluğuna soyunmuştur.

Partisinin Van’da düzenlenen “Belediye Başkanları Çalıştayı”nda demiş ki:

“Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını istiyorsanız bize katılacaksınız.” Biz söylemekten yorulduk, Kılıçdaroğlu duymaktan yorulmadı. Duvara konuşsak dile gelirdi, suya yazı yazsak hedefine ulaşırdı, sanırsınız yüzü kösele derisi, bana mısın demiyor. Sayın Kılıçdaroğlu, sana söyleye söyleye şu gerçeği kafana sokacağım, bundan da asla vazgeçmeyeceğim; sen inkar etsen de, Selahattin Demirtaş teröristtir, haindir, bölücüdür, Türkiye düşmanıdır. Osman Kavala Soros’çudur, casustur, şaibelidir, suçludur. Bir teröristi, her taşın altından çıkan Soros’çu bir taşeronu nasıl serbest bırakacaksın? Bunu nasıl yapacaksın? Bu vaadini nasıl gerçekleştireceksin? Söyle de öğrenelim. Açıkla da bilelim. Paylaş da duyalım. Sırrın nedir? Üzerinde çalıştığın zehirli formülün muhtevası nelerden ibarettir?

"DARBE Mİ YAPACAKSIN?"
Darbe mi yapacaksın? PKK’yla birlikte devleti ele mi geçireceksin? Hukukun üstünlüğünü, mahkeme kararlarını nasıl yok sayacaksın? Hele bir de de biz de işitmiş olalım. Hani sürekli hak, hukuk, adalet diyordun? Hani Kandil’i yakıp yıkacağını söylüyordun? Palavradan da olsa meydan okuyordun? Biz hangi Kılıçdaroğlu’na inanalım? Biz hangi Kılıçdaroğlu’na itibar edelim? Kuvayı Milliyeyiz diyen Kılıçdaroğlu’nu mu dikkate alalım, yoksa teröristlerin avukatı, bölücülerin dert ortağı, emperyalizmin kurşun askeri Kılıçdaroğlu’na mı bakalım?

Sayın Kılıçdaroğlu, teröristi masum gösteren, teröriste kol kanat geren bir kalpsizin aynı zamanda terörist olacağını, terörün himayesine gireceğini görmüyor musun? Bilmiyor musun? Bundan dolayı hiç mi vicdan sızısı çekmiyorsun? Siyasi rant kaygısı, ikbal korkusu seni ne durumlara düşürdü? Tanınmaz haldesin, zihniyetin ve siyasetin yara bere içindedir, ihanet ve melanetin tam göbeğindesin, ey Kılıçdaroğlu hala farkında değil misin?

CHP’yi götürüp Kandil mağaralarının kapısına çürümüş ceset gibi bırakmaya, teröristlere zırh haline getirmeye hiç mi utanmıyorsun?

"SONUNDA ONLARIN KOĞUŞUNDAKİ BOŞ RANZAYA KAPAĞI ATARSIN"
Sayın Kılıçdaroğlu, anlaşılan aklın başından gitmiş, çok istekliysen, terörist Demirtaş’ın hasretini ziyadesiyle çekiyorsan, Kavala olmadan yaşayamam diyorsan, biraz daha devam et, sonunda kanun yoluyla onların koğuşundaki boş bir ranzaya sen de kapağı atarsın, nihayet çulunu serer, duvara da halını asarsın. CHP yönetimi kökünden kopmuş, tarihsel kimliğinden bütünüyle ayrılmıştır. Artık HDP’nın, PKK’nın, FETÖ’nün boşalttığı her alanda kademeye giren, terörizmin hedeflerini sırtlayıp taşıma rezaletinin başını çeken kervan başı CHP yönetimidir. Sorarım sizlere, bu tablo zillet değil midir? Hıyanet değil midir? Zillete ve hıyanete refakat eden bir CHP yönetiminin Türkiye’nin geleceğinde söz ve pay sahibi olması mümkün müdür? Hiçbir milli konuda Türkiye’nin yanında değiller.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine şerh düşen ülkemizi taktik hata içinde gören, yüzsüzce eleştiren, bu ülkelerin üyeliğini desteklediklerini açıklayan bugünkü CHP yönetiminin iki dünyada da yatacak yeri, sığınacak limanı yoktur.

HDP’nin bir eşbaşkanı, 28 Mayıs 2022 tarihinde, bebek katilinin demokrasi ve barış öznesi olduğunu açıklaması, sanıyorum en çok Kılıçdaroğlu’nu mesut ve memnun etmiştir.

Kılıçdaroğlu diyor ki, “biz savaş meydanlarında kurulmuş bir partiyiz.”

Sayın Kılıçdaroğlu, o parti bu parti değildir, yani bugünkü Cumhuriyet Halk Partisi’yle Atatürk’ün partisi arasında en küçük benzerlik kalmamıştır.

Geldiğimiz bu aşamada CHP ile HDP birbirine iltihak etmiştir.

Aralarındaki sınır çizgisi silinmiş, CHP’nin ön kapısından giren HDP’nin arka kapısından çıkacak hale gelmiştir.

CHP; HDP ile PKK’nın bonusudur, borusudur, boynudur, ihanet boğazıdır.

Kılıçdaroğlu’nun terörist Demirtaş hayranlığı, korkarım kendisini bu gidişle Kandil’e kadar taşıyacak, terör örgütünün devşirdiği bir siyasetçi olarak adı tarihe kara bir leke gibi geçecektir.

Sayın Kılıçdaroğlu, fazla zorlama, yoksa kayış koparacaksın, senden Cumhurbaşkanı olmaz, aziz milletimiz buna asla müsaade etmez, edemez, etmeyecektir."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler