Bir gazetecinin vizyonu ve Kanada vizesi
Doğan Satmış'ın yeni yazısı...
Dünya 1950’lerden 90’lara kadar, iki kutupluydu; bir tarafta Sovyetler Birliği ve onun işgali ve tahakkümü altındaki ülkeler, bir tarafta da NATO bünyesindeki Batı ülkeleri.
Bu iki blok arasında düşmanlık vardı, mesela Türkiye’den bir gazetecinin Sovyetler Birliği’ne gidip, oradaki yaşamı gazetesinde anlatması tehlikeliydi, hem kendisi, hem gazetesi hemen Komünist damgası yiyebilirdi, nitekim böyle suçlananlar da oldu.
Benzer bir dönem Amerika’da da yaşandı, 1950’lerde McCarhty rejimi sırasında pek çok Amerikalı, Sovyet ajanı olmakla suçlandı, başları derde girdi, tutuklandı, işlerini kaybetti.
Bu yüzden iki blok arasında gazeteciler de birbirleri ile görüşemezdiler.
İşte bu atmosferde 1951 yılında, Paris’te dönemin dört süper gücünün dışişleri bakanları toplantısı yapıldı, toplantı bitince de gazeteciler, sessizce ülkelerine döndüler. Bu manzarayı gören Fransız gazeteci Gilles de La Rocque, meraklı bir dağcı ve kayakçı olarak, farklı milletlerden ve karşıt görüşlerden gazetecileri dağlarda bir araya getirmeyi hayal etti. Bu bunu nasıl yapabileceğini düşünmeye başladı.
Aynı zamanda bir savaş gazisi olan, esir alındığı halde ağır yaraları nedeniyle serbest bırakılan ve Fransa’nın Nazı karşısındaki direnişinde aktif savaşan gazeteci Gilles’in üç büyük tutkusu vardı, dağlar, müzik ve Doğu-Batı yakınlaşması.
Belki dağları, kayağı ve müziği bir araya getirerek iki bloktan gazetecileri toplayabilirdi. Harekete geçti, Uluslararası Gazeteciler Kayak Kulübü (SCIJ) adında bir dernek kurdu ve 4 yılın sonunda, Ocak 1955'te, Fransa Méribel’de 8 ülkeden (Avusturya, Belçika, Fransa, İtalya, Lüksemburg, İsviçre, Batı Almanya ve Yugoslavya) yaklaşık 65 gazeteciyi bir araya getirmeyi başadı. Bu 65 gazeteci, bir hafta boyunca hem kayak yarışı yaptı, hem de boşluklardaki toplantılarda birbirleri ile tanışıp, fikir alışverişinde bulundular.
Zaman içinde, Yugoslavya dışındaki Demir Perde ülkeleri de bu toplantılara dahil oldu.
20 yıl sonra, 1974'te Courchevel'deki Kayak Kulübü'nün 20’nci toplantısı hem Avrupa'dan, hem Amerika'dan iki yüz gazeteci vardı ve daha ilginci bir başka kapalı ülke Komünist Çin’den bile gazeteciler gelmişti.
Aralıksız devam eden bu yıllık buluşmalara zaman içinde Türkiye de dahil oldu, gazeteciler Yazgülü Aldoğan ve Zeynep Alemdar kulübün ilk Türkiyeli üyeleri oldular. Ve 4 yıl sonra da 2012’de organizasyon Türkiye’ye taşındı, İstanbul-Erzurum toplantısında farklı ülkelerden 200 gazeteci bu kez Türkiye’de toplandı. Halen 31 ülkenin üye olduğu Uluslararası Gazeteciler Kayak Kulübü’nün şu andaki Başkanı Kanadalı Frederick Wallace, yardımcısı da Türk gazeteci Gamze Düşmez.
COVID kesintisi dışında 1955’ten beri aralıksız süren bu buluşmaların sonuncusu, Kanada’da geçen ay yapıldı.
Daha önce de SCIJ’e iki kez ev sahibi olan Kanada’daki son buluşma için seçilen nokta, ülkenin Newfoundland ve Labrador bölgesindeki Marble Mountain kayak merkeziydi. Ancak burası, Kanada’nın kendi içinde bile uzak bir yer, nüfus yoğunluğunun çok az olduğu, en yakın büyük şehrin 700 km uzakta olduğu bir bölge. Bu özellikleri, bölgenin el değmemişliğinin de kanıtı. Doğa inanılmaz güzellikte, kayak merkezi neredeyse deniz kenarında ama hava o kadar soğuk ki, deniz kış aylarında donuyor, küresel ısınma ile soğuklar eskisi gibi olmasa da, denizde buzkıranlar yolu açarsa seyahat yapılabiliyor. Bu bölgede, Kanada yerlileri de yaşıyor; çoğunlukla, balıkçılık ve turizmle uğraşıyorlar.
Kanada’nın bu bölgesi için internette şöyle bilgiler var: "Aktör Arnold Schwarzenegger, belki de dünyada kalan en bozulmamış kuzey vahşi doğası olan Labrador'da balık tutuyor! Oprah Winfrey’in Newfoundland'ın batısındaki en büyük kasaba olan Corner Brook'ta bir yazlık evi var. Rod Stewart burayı çok sevdiğini çünkü yolda yürürken insanların onu yalnız bıraktığını söylemişti. Russel Crowe da kızıyla yarış için bölgeye gelmişti.”
xxx
20 ülkeden 95 gazetecinin katıldığı son buluşmada Türkiye’den de gazeteciler vardı ve ayrıca gazetecilerin kendi aralarındaki kayak yarışlarında, gazeteci Serkan Ocak altın madalya bile kazandı. Öyle ki, çoğu çocukluğundan beri kayak yapan Avrupalı bazı gazeteciler, Serkan Ocak’ın kayaklı koşu dalındaki başarısını görünce, “Türkiye’de yapılmayan bir sporla şampiyon oldu” diye espri yaptılar. Oysa kayaklı koşu Türkiye’de yapılıyor, hatta curling bile yapılıyor ve Erzurum’da birkaç curling pisti var.
Xxx
Söz Kanada’dan açılmışken, buradan da söz edelim; Kanada dünyanın en büyük ikinci ülkesi, yüzölçümü, yaklaşık 10 milyon kilometre kare; bu Türkiye’nin neredeyse on üç katı ve nüfusu ise Türkiye’nin yarısı kadar, 40 milyon bile değil. Tabii böyle olunca refah düzeyi de çok yüksek, kişi başına düşen milli geliri 51 bin doların üzerinde.
Ülke bu kadar büyük, refah bu kadar yüksek olunca, bu ülkeye gitmek isteyenler de çok tabii ki. Bu yüzden ağır bir vize rejimleri var. Türkiye’de Kanada vizesi için en az üç ay öncesinden başvurmak gerekiyor. Türk gazeteciler de vizeyi ancak biraz ‘torpil’le aldı. Hatta bazılarının vizeleri Cumartesi günkü uçuşa saatler kala, Cuma öğleden sonra çıktı. Bir Türk gazeteci ise, vizesi yetişemediği için, tüm uçak biletlerini satın aldığı halde gidemedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.