Çidem Ayözger Ergüvenç
Bir Yaşam Kesiti
Bugün bir köpeğe rastladım. Bildiğim kadarıyla Sibirya kurdu ve Alman kurdu kırması, çok güzel bir şey; gençten bir delikanlı tasmasından tutup apartmanın birinden dışarı çıkarırken ayağının aksadığını fark ettim. Köpeğin başını okşarken tek gözünün de oyulmuş olduğunu gözleyince delikanlıya neden aksıyor ve ne oldu gözüne diye sordum. Çok yaşlı bir köpekmiş, sahipleri ihtiyarlayınca sokağa atmışlar, gözüne ne olduğunu bilmiyormuş, sahipsiz görünce apartman sakinleri acıyıp ilgilenmeğe başlamış. Gençken, sağlıklı iken bağrına bas seni oyalasın, sevgine karşılık versin, arada bir kendi yemeğinden ikram edince teşekkürünü belirtmek için ellerini yalasın, gel deyince gelsin, terliğimi getir, gazetemi getir deyince getirsin, yaramazlık yapmaya kalkınca git köşende otur buyruğunu alsın. Bu kadar sadakat gösteriyorum en ufak yaramazlığımda azarı işitiyorum diye dertlenince başvuracağı bir sendikası yok ki. Hoş kimin var acaba? Ona sahip çıkan apartman sanki zavallıcığın huzur evi.
Hava mevsim normallerine göre güzel, yürüyüşe çıktım. Bir parka girip güneşte biraz oturayım dedim, bir süre sonra yanıma yaşlı bir karı koca oturdular. Hanım bana dönüp, “siz de ısınmak için mi buradasınız?” diye sordu. Ben pek bir şey anlamadan yalnızca güneşi görünce öylesine oturduğumu söyledim. Sonra da köpek deneyimimi söyleyip aklım sıra dert yandım. Bunun üzerine eşi lâfa girdi. “Hanımefendi ben emekliyim, eşim hiç çalışmadı, ev hanımı. Ben yıllarca çalıştım, görevlerimi de hiç ihmal etmedim. Çok zaman haksızlığa uğradım ama haklarımı savunacak bir sendika bulamadım karşımda. Oysa hem sendikalı olduğumuz için belirli bir ödenek veriyorduk hem de vergilerimiz paramız bizim elimize geçmeden zaten kesiliyordu.
“Özel sektörde çalışıyordum; senem dolunca yerime daha genç birini aldılar. Şanslı çocuk. Emekli oldum ama yaşa takıldım. Bu arada iş, güç bulamadım. Oturduğumuz apartmandaki komşularımız pek insaflı çıktılar, bana apartman görevliliğini verdiler de onca yıllık çalışma sırasında sahip olabildiğimiz tek dairemizi satmak durumunda kalmadık. Neden sonra emekli maaşım bağlandı. Apartman sakinleri de haklı olarak dışarıdan birilerini yarım zamanlı olarak görevli atadılar. Benim iş de böylece bitmiş oldu.
“Bizim çoluk çocuğumuz yok. Karı koca olarak yaşamımızı sürdürmeğe çalışıyoruz. Neden bu saatte buradayız diyecek olursanız, evimiz hiç güneş almıyor, hava fena olmasa da biz evde donuyoruz. Ev sobalı, gündüz de soba yaksak elimizdeki kömürle kışı çıkarmamız olanaksız, yeniden kömür nasıl alacağız, o nedenle hava güneşli olunca sokaklara atıyoruz kendimizi, güneşle ısınmaya çalışıyoruz. Sonra, akşamüstü eve döndüğümüzde sobayı biraz yakıp sözüm ona ısınıyoruz; karı koca televizyon izliyoruz ama ışıklar kapalı. Elektrik o kadar pahalı ki hem aydınlıkta oturup hem de televizyona bakmak bizim için büyük lüks.
“Banyo yapmamız ayrı bir sorun. Ev soğuk, elektrikli termosifonumuz var ama kullanmak kimin haddine. Hamama gidelim desek dünya para. Ancak on beş günde bir evimizde yıkanabiliyoruz. Çamaşır yıkamak ayrı bir sorun çünkü deterjanlar ateş pahası. Bakmayın siz televizyonlardaki deterjan reklamlarına, kim yanına yanaşabiliyor ki. Neyse ki bizim hanım tasarrufludur, el yıkadığımız sabunların ufalanan parçalarını biriktiriyor, sonra onları sıcak suda eritip öyle çamaşır yıkıyor.
“Bari evimizi satıp bir huzur evine yerleşelim dedik. Ama sizin söz ettiğiniz köpek kadar şanslı olamadık ne yazık ki. Huzur evlerinden bilmem kaçıncı sırada olduğumuzu öğrendik; beklemeye ömür yetmez. Bir köpek kadar olamadığımızı düşünüyor ve isyan etmek istiyorum. Hasta olmağa korkuyoruz. Hastanelerden randevu çok zor veriyorlar. Yazdıkları ilaçlar ayrı bir sorun, ya piyasada bulunmuyor ya da aldığınız ilaçların parasının bir kısmı emekli maaşınızdan kesiliyor. Allah dert verip derman aratmasın.
“Neyse gün batıyor; Sizi de dertlerimize ortak edip başınızı ağrıttık, kusura bakmayın. Yavaş, yavaş, hava daha da soğuyacak. Hadi hanım kalkalım. Giderken bakkalda dünün ekmeği kalmışsa alalım, malûm daha ucuz oluyor. Sen de yaparsın bir çorba bugün de karnımızı doyururuz şükür hamdolsun. Hanımefendi siz köpeğe üzülüyordunuz. Bakın, sizin köpeğin yaşamına imrenecek duruma gelen bir emekli size içini açtı. İstemeyerek de olsa belki sizi üzmüşüzdür kendi öykümüzle tekrar kusura bakmayın.”
Hem üzüldüm hem utandım. Çağdaş olduğu varsalın bir ülke yaşlılarını bu duruma nasıl sokar?
Beyin göçü? Gençler bu tür yaşam öykülerini gördükçe göç etmesinler de ne yapsınlar bekliyoruz acaba?
“İnsanlar aç olunca inançlarını bile yer!” Bu benim söylemim değil, kopya çektim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.