'Bırakın seramiği, milletin ekmek alacak parası yok' diyen sanatçı
Doğan Satmış'ın yeni yazısı...
Birkaç gündür bir grup şarkıcının Dolmabahçe Sarayı'nda Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen iftara katılmasının görüntüleri tartışılıyor. Cumhurbaşkanlığı, saraydaki iftara belli ki, çok özel tercihlerle belli isimleri davet etmiş, onlar da bunun gururuyla açıklama üzerine açıklama yapıyorlar.
Bence o fotoğraflardaki en çarpıcı görüntü, Bülent Ersoy'un Cumhurbaşkanlığı düzeyinde kabul görmesi. Malum bundan 40 yıl önce aynı Bülent Ersoy, yine cumhurbaşkanlığı katının emirleriyle, sadece eşcinsel diye İstanbul'dan taşraya sürülmüştü. Aradan 40 yıl geçtikten sonra bu defa, kırmızı -pardon turkuaz- halılarda, Dolmabahçe Sarayı'nda ağırlanır hale geldi.
Yeterince uzun yaşayınca nelere tanık oluyoruz, şaşmamak mümkün değil.
Ancak Türkiye, bu 'saray' görüntülerini tartışırken, içinden geçtiği ekonomik kriz ve yüksek enflasyon da, özellikle dar gelirlileri açlıkla mücadele noktasına çekiyor. Bir kısım vatandaş neredeyse domates, salatalık ve biberler tek tek satın almaya başladı, işyerleri kapanıyor, halkın bu sıkıntıları sayılara yansımasın diye de sayıları faş edenlere hapis yasaları hazırlanıyor.
Aslında sanatçılar, topluma gerçekleri yansıtmak için vardır; bir şarkıyla, bir oyunla, bir filmle, bir resimle, bir heykel ile bir bale gösterisi ile bir romanla gerçekleri yansıtıp, günlük hayat mücadelesi akıntısına kapılmış kalabalıkları düşünmeye sevk ederler.
İftara katılan şarkıcıların bunu ne derece yaptıklarını bilmiyoruz, ama en azından Demet Akalın'ın, pandemi bahanesiyle yıllardır sürdürülen müzik yasağının kaldırılmasını en üst düzeyde istediğini duyduk...
Bu da bir şey!
xxx
Söz sanattan açılmışken, geçen gün Nişantaşı'nda bir sergiye konuk oldum. Sanat galerisine girdiğimde, duvarları süsleyen rengarenk tabloların, 3 mm demir saç üzerinde yapıldıklarını bilmiyordum. Tabloların çerçeveleri de, bildiğimiz somyaların metal ayaklarından imal edilmişti ama harika bir görüntü yansıtıyorlardı.
İşin sırrını, 30 yıllık sanatçı Şebnem Diler anlatınca çözdüm. Şebnem hanım, Robert Kolej'den mezun. Ardından da Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi, Sahne Tasarımı ve Kostüm bölümünü bitirmiş ve İtalya Milano'da iç mimari mastırı yapmış.
Tablolarını, herkes gibi bir tuval üzerine yağlı boyadan yapmıyor. Önce gidip 3 veya 5 mm kalınlığında saç kestiriyor, sonra bunu atölyesinde renklendiriyor. Renklendirme için de epoksi kullanıyor. Tekne, ahşap malzeme ve mekânlarda kullanılan bir onarım malzemesi olan epoksi, aslında dirençli bir yapıştırıcı. Metal üzerine aktarılınca, hem çok sağlam, hem de inanılmaz renkli tablolar ortaya çıkıyor.
Ressam Şebnem hanıma en çok şaşıranlar da, şık giysileri içinde alışverişe gittiği dükkanlardaki satıcılar oluyormuş, dükkanı şaşırdığını sanıp, istediği sanayi türü malzemeleri anlamakta zorlanıyorlarmış.
Şebnem Diler'in 'Veee Perde' adını taşıyan sergisi 22 Nisan'a kadar Nişantaşı Art212 Galerisi'nde açık kalacak. Bu ekonomik kriz içinde yapacak daha iyi bir şeyiniz de yoksa gidip sergiyi gezin. Çünkü Leyla Alaton'un da dediği gibi sergiler 'bedava'.
xxx
Türkiye'nin ünlü ressam ve seramik sanatçısı olan Jale Yılmabaşar, bundan 19 yıl önce ne demişti biliyor musunuz?
Yılmabaşar, 2003 yılında Türkiye'de Veda adını verdiği son sergisini açtığında, "Türkiye'de artık sergi açmak istemiyorum, çünkü milletin bırakın seramiği, ekmek alacak parası yok" demişti.
Ne kadar haklı olduğunu, aradan geçen yıllar bize iyice öğretti.
Umarım bundan 19 yıl sonra işler değişir de, insanlarımız ekmek kuyruklarında beklemek zorunda kalmazlar ve bırakın ekmeği, 'seramik' bile alabilecek parayı bulurlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.