Çidem Ayözger Ergüvenç Yazdı; Sohbet
Sohbet edebilmek bence bir sanattır. Karşılıklı saygı ve ilgiyi gerektirir. Hitap ettiğiniz kişi ya da kişilerin söz hakkını elinden almamaya, onlara da konuşma fırsatı vermeğe özen göstermek sizi daha dinlenilir kılar.
Dinleyenler de konuşanı ilgi ile dinlemeli ya da en azından dinliyor taklidi yapmalıdır. Konuşmacı karşısındakileri ilgilendirmeyen konuları fazla uzatmazsa iyi olur. En ilgi çeken konu bile fazla uzatılırsa cazibesini yitirir. Konuşurken yapılan el hareketleri abartıya kaçarsa hem konuşmacı kendini anlatırken zorluk çekiyor ve el hareketlerinden medet umuyor izlemi yaratır, hem de karşısındakilerin dikkatini dağıtabilir. Sözcükler bir uyum içinde peş peşe gelmelidir, araya giren “ııım” gibi sesler sık olursa yine aynı sonucu doğurur. Konuşmacı rahat olduğunu hissettirmelidir. “Yani” ancak gerektiği zaman kullanılmalı, o zaman da konu fazla uzatılmamalıdır. Konuşanın ses tonu ve gerektiği kadar kullandığı vurgulamalar önemlidir. Konu fazla uzayıp dinleyenin içini bayıyorsa araya bir espri ya da konu ile ilgili bir anekdot katmak yararlı olur.
Dinleyici olarak katıldığım bir açık oturum epey uzamıştı, öğleden sonraya sarktığında ilk konuşmacı kuyudan su çeker gibi biteviye bir ses tonuyla konuştu durdu. Herkese rehavet çöktü; ikinci konuşmacı da aynı minval üzere konuşunca biz salondakiler uyumamak için gözlerimize kürdan koyduk. Neyse ki o zamanlar çakmaktan çok kürdan kullanılıyordu da herkesin yanında vardı. Derken rahmetli Uğur Mumcu’ya konuşma sırası geldi. Öylesine çarpıcı bir cümle ile başlangıç yaptı ki bütün salon hem cin kesildi hem de kendisini hararetle alkışlamaya başladık. İşte hitabet sanatının alkıma gelen en güzel örneklerinden biri.
Karşınızdaki kendince önemli bulduğu bir durumu anlatırken siz lâfın nereye varacağını kestirir onun yerine cümlesini tamamlarsınız; bu bazen, “bak seni nasıl da dikkatle dinliyorum” veya “uzatma, sonunu anladım” ya da “ben daha iyi ifade ediyorum” anlamları taşır. Ne var ki çoğu zaman leb demeden leblebiyi anlamış ama ne yazık ki yanlış anlamışsınızdır. Kısa kesmeğe çalıştığınız konuşma gereksiz yere uzar. Böyle bir duruma düşmenizi hiç önermem.
Dinleyiciler cins cinstir. Bazıları size bir soru sorar, siz yanıtlamaya kalkışınca da mimikler, vücut dilleri ile falan sizin söylediklerinize katılmadığını alenen belli eder. Peki, maden yanıtı biliyorsun ya da yorumuma karşı ön fikirlisin neden benim görüşümü sordun ki?
Sürekli devinim hâlinde olan dinleyicilere ne demeli; eşkin yarış atları gibi sürekli hamle yapıp lâfı kapmaya çalışır. Sizi dinlerken bir türlü dikkat yoğunluğu sağlayamaz, çünkü aklı fikri fareyi kollayan bir kedi gibi her zaman tetikte, lâfı ne zaman kapacağına yoğunlaşır.
Konuşmanın şehvetine kapılanlar vardır. Konudan konuya geçer, monoloğunu sonsuza dek uzatmaya kararlıdır sanki.Biraz sıkıcı olabilirler.
Bazı dinleyenler yuvarlak bakar, hani ölü balıkgözüyle gibi; söylenen lâf ortada kalır. Bunlardan bazıları çok iyi dinler fakat karşısındakini aklınca rahatsız etmek için dinlemez gözükür, bazıları da gerçekten dinlemez, yalnızca yuvarlak bakar.
Dayım her yıl kışın en soğuk günlerinde Istanbul’dan biziziyarete gelirdi. Annem çalıştığı için öğle vakti yorgun argın eve geldiğinde dayım yalnızlıktan sıkılmış, sohbete hazır. Bir gün birlikte yemek yedikten sonra camın önündeki koltuklara kurulmuşlar dayım anlatıyor, annem uyumamak için kendini zor tutuyor. Bir ara aklına dâhiyane bir fikir geliyor ve dayıma güneşten rahatsız olduğunu söyleyerek güneş gözlüklerini takıyor. Dayım uyukladığını anlamasın diye de arada bir haklısın ağabeyciğim, çok doğru gibi yorumlar katıyor. Dayım kendisine kazık atmaya çalışan birinden yakınırken ben aptal mıyım bu kazığı yiyeceğim diyor. Annem konudan kopmuş olduğu için, sırf yanıt verme uğuruna evet ağabeyciğim, tabii ki deyince foyası ortaya çıkıyor, bırakın yuvarlağı aslında hiç bakmıyormuş.
Karşılıklı konuşmalarda konuşan ve dinleyen gözlere bakmaktan kaçınır hatta yüze bile bakmayanlar vardır, bazı dinleyenler ise karşısındaki konuşurken televizyona ya da cep telefonuna bakar. Toplumsal görgü kurallarına çok ters ve itici bir tavır! İnsanlar konuşarak ama aynı zamanda bakışları ilede iletişim kurar. Türkiye’de insanlar çoğunlukla göze bakmaz, ya da bakamaz; ne acı. Aslında büyümekte olan çocukların göz temasında bulunup bulunmadıkları önemli bir ruhsal sağlık ölçütüdür. Karşısındakinin gözüne bakamamak ya gereksiz bir fazla çekingenlik ya da saçma bir ön yargıdan kaynaklanır.
Bazen anlattığımızı unutur yeniden anlatırız. Bir aile dostumuz böylesi durumlarda hiç bir şey söylemez yalnızca işaret parmağı ile orta parmağını sallardı, ne kast ettiği belli.
Dedikodu insanları canlı tutan bir sohbet konusudur. Ben dedikodu yapmayı hem sevmem hem de pek beceremem, o yüzden bazı arkadaşlarım bana kızar ama şöyle kimseye zararı dokunmayan, insanı güldürebilecek dedikodular da doğrusu bazen pek hoşuma gidebilir.
Sohbet edebileceğiniz dostlarınız hiç eksilmesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.