Çidem Ergüvenç yazdı: İŞKEMBE DÜŞÜNDÜ
Çidem Ergüvenç yazdı: İŞKEMBE DÜŞÜNDÜ
(Birkaç yıl önce yayınlanmış olan bu yazımı ufak tefek bazı değişikliklerle yeniden yayınlayasım var. Neden bugünlerde, okuyunca anlayacaksınız.)
Ne kadar da çalışkan bir organım ben. Sahibim otlar, samanlar, mısır yaprakları, aklınıza ot cinsinden eline ne gelirse içimi doldurur, ben de hemen çalışmaya başlar onları öğütürüm. Sahibimin hazımsızlık çekmesine asla izin vermem; siz hiç soda içen bir koyun gördünüz mü? Hangi koyun ya da başka bir ot obur ütüyü ısıtıp karnına masaj yapar? Ben böylesi durumlara asla izin vermemek için çok çalışırım. İçimdekiler tümüyle boşalınca, sahibime acıktığını anlatmak için önce hafiften bir şarkı mırıldanırım; baktım oralı değil o zaman gümbür, gümbür bağırmağa başlarım. O zaman anlar, hemen yine beni doldurur. Aynı terane sürer gider. En anlamadığım huyları, beni iyice doyurduktan sonra, arsızlık bu ya, yediklerini tekrar ağızlarına getirip çiğner dururlar.
Sahibimin ömrü doğal olarak biter; ben de onunla birlikte toprağa girince, bir dahaki enkarnemde maymun gibi hareketli ya da papağan gibi ağzı dili olup derdini anlatabilen bir hayvanın içinde yaratılmayı düşleyerek, derin uykuma dalarım diye hayal ediyordum ama nerde?
Günün birinde sahibimi aldılar, kafasını kestiler, yere düştü. Yetmedi, bedenini yardılar; benimle birlikte zavallının bütün organlarını dışarı çıkardılar; ciğerlerini, böbreklerini, dalağını ne varsa bağırsaklarına kadar her şeylerini dışarı taşıdılar. İlk kez gün ışığını görüyorum diye sevinirken, sahibimin kafasını gördüm, düştüğü yerden gözlerini dikmiş bana bakıyordu. İlk kez resmen tanışmış olduk, ama o bir tepki gösteremedi, hali mi kalmıştı zavallıcığın! Diğer koyunlara ders olsun, kafalarını kullanıp sahibimin kaderini paylaşmasınlar; hiç biri de “bana olmaz” diye düşünmesin. Silkelenip gözlerini bir adım öteye çevirsin de başlarına geleceklerden kendilerini koruyabilsin. Aslında koyunların başına gelen, kendi hataları; koyun olmaya devam ettikleri sürece yaşadıklarını hak ediyorlar demektir.
Sahibimden ne çıktıysa, kafası dâhil hepimizi şöyle bir yıkadılar, sonra çarşıya götürüp bir dükkâna teslim ettiler. Beni vitrindeki ipe astılar, aşağıya bir baktım bir sürü kafa, benim sahibim de aralarında, bakışlarından tanıdım! Derken kafalardan birini aldılar, dilini kopardılar. Eh! Yaşarken o dili haklarını, korumak için kullanmazsan, böyle koparırlar işte. Hoş insanların dillerini haklarını ve bizim haklarımızı koruduğu için susturuyorlar ya neyse, o da ayrı bir konu. Derken kafasını yarıp beynini çıkardılar, o kadar önemli değil, zaten yaşarken de onu pek kullanmazdı. Bütün dualarım insanların beyinlerini şu günlerde seferber edip kendi sefaletlerine son vermeleri, ülkemizi büyük bir felâketten kurtarmaları yönünde.
Bir hanım girdi dükkâna, bağırsak aldı. İnsanların yemediği.. (şey desem daha kibar olacak) kalmasın, bunu da yesinler! Zaten bu gidişle afiyetle yiyecekler. Derken beni de aldı. Ömrümde böyle yıkanmamıştım. Çitiledi, ovaladı, köpürttü; sonra kaynar sularda haşladı. Pişirdikten sonra parçalara ayırdı. Güzel yerlerimi, daha az güzel olan parçalarımı falan çeşitli yemeklerde kullandı. Nohutla pişirdi örneğin. Sonra çorbamı yaptı, sirke ve sarımsakla yediler. Ben balık ya da bonfile veya pirzola gibi değilim sanırım. Onları pişirirler, öylece yeseler bile lezzet alırlar. Olsa, olsa birine limon öbürlerine hardal falan koyarlar. Beni yerken bin bir şey ekliyorlar güzel olmam için ama yine de inatla yiyorlar. Onlarda bu aç gözlülük varken birbirlerini bile yiyebilirler. Giderek et almaya güçleri tükenenler ise korkarım fareleri, kedi, köpekleri falan yemeğe başlayacak. İnsanlar aç olunca inançlarını bile yer derler; bazı insanlar ise aç kaldıkça bırakın inançlarını yemeği din kisvesine bürünmüş saptırılmış bilgilere, hurafelere daha çok sarılıyor. Ceremesini de hep birlikte çekiyoruz.
Arkadaşım ciğerle görüştük. Onu da bir adam almış. Lokantası varmış, orada pişirecekmiş. Zavallıcık da benim gibi acılar çekmiş. Önce üstünden elbisesini çıkarmışlar. Öyle kalın bir şey olsa anlayacağım ama incecik bir zar… Sonra bir kısmını parçalamışlar kızgın tavada kızartmışlar. Diğer parçayı incecik kesip döner yapmışlar. O zavallıya da katkı ekliyorlarmış. Soğan ve maydanozla servis yapmışlar. Benim kadar çok çeşidi olmasa da canları istedi diye soğan, patates, sivri biber falan koyup öyle pişirdikleri de oluyormuş.
Ona da, paça ve beyin dert yanmış. Paça dediğiniz bildiğiniz kötü ayak bir de baldır. İnsanlar çocukken tırnaklarını yerler de zavallı koyunların tırnaklarından ne isterler hiç aklım ermedi. Ama en büyük sömürü, bir canlının beynini yemek. Politikacılar insanların beyinlerini zaten yeterince oyuyorlar, koyunlarınkini de rahat bıraksalar bari. Ama galiba insanlar kendilerine yapılanların acısını bizlerden çıkarıyor. Eh, bugün bize yarın onlara diyemeyeceğim, zira onların aralarında da sahiplerimiz gibi olanlar, ayrıca çok önemli bir arkadaşıma sahip olamayanlar o kadar çok ki! İnsanlar bugüne kadar hiç kullanmaya çalışmadıkları beyinlerini lütfen şu günlerde çalıştırmayı başarsınlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.