Çidem Ayözger Ergüvenç
Çocuk Gözüyle
Geçen gün anneme güneş kaç yaşında diye sordum, sormaz olaydım. Aklım karıştı. Çok yaşlıymış, annemden, babamdan, büyükannelerim, büyükbabalarım hatta ablamdan bile daha büyükmüş. Sanırım o yüzden çoğu zaman uyuyor. Ben yuvaya gittiğimde ancak uyanıyor, sonra da ben daha eve gelmeden yine yatıp uyuyor. Eskiden güneşi erken kaldırmak için saatleri değiştiriyorlarmış ama artık vazgeçmişler. Herhalde bizim karanlıkta yuvaya gidip karanlıkta eve dönmemize kimse aldırmıyor. Bize acıyan yok! Öğretmenlerimiz bizi bahçeye çıkardığında da miskin, miskin şöyle hafiften ışıyor. Yağmur suları onun ateşini söndürüyor herhalde, o günlerde hiç gözükmüyor. Belki de yağmur onu söndürmesin diye saklanıyordur, bilemem.
Benim okulum yaz tatiline girdiğinde o miskin güneş birden celâlleniyor; başlıyor her yeri ısıtmaya. Isıtmak ne demek yakıyor ayol! Bir seferinde anneme ilaç sürdürmemiştim de beni de fena halde yakmıştı. Hem canım acıdı hem de yanan yerlerimdeki derilerin sanki görünümleri değişti; birden içi su dolu kabarcıklar oluştu. Patlatayım dedim bu kez de yara oldu. Ama yaralar bitince çok güzel bir şey başıma geldi, üstündeki zarları çekerek çıkardım, yine de öyle güzellik istemem, öncesinde çok canım yanmıştı.
Çok, çok yaşayanlar ölürmüş, bizim apartmanda iki büklüm, elinde bastonu ile dolaşan bir kadın vardı birden yok oldu. Anneme ne oldu diye sorunca bana çok yaşlanıp öldüğünü söyledi. Güneş de madem o kadar yaşlı acaba neden ölmüyor. Annem o ölürse dünya da ölür dedi. Ben daha çocuğum dünya ölünce nerede yaşayacağım acaba. Allah baba inşallah o zaman geldiğinde bizleri güzel bir yere götürür. Sahi Allah baba da ihtiyarlamıştır her halde o ölünce ne olacak?
Benim ikiz kardeşim olan bir kız var. Hangimiz daha büyüğüz diye sorduğumda annem birlikte dünyaya geldiğimizi ama onun benden sonra doğduğunu o yüzden benden azıcık büyük olduğunu söyledi. Aklım karıştı. Annem babamdan sonra doğmuş, babam büyük. Ablamız bizden önce doğmuş o da bizden büyük. Peki, ben önce doğduysam nasıl oluyor da o kız benden büyük oluyor? Acaba ben erkek olduğum için mi?
Annem hep bana her şeyin fazlası fazla diyor; zararı dokunabilirmiş. Sağlığın da fazlası zararlı mıdır diye sordum. Bir yanıt alamadım.
İkizim hep bebekleriyle oynuyor. İçlerinde bir tanesini en çok seviyor, adı Emel. Ağzına mama veriyorsunuz, altına işiyor. Pek pis bir şey. Yürürken başını sağa sola çeviriyor. İkizim tutturdu ben bunu gece yatarken sımsıkı örtersem sabaha canlanır diye. Ama istediği kadar sarıp sarmalasın bir türlü canlanamıyor. Benim için hava hoş. Evde üçüncü bir kız daha istemem doğrusu.
Geçenlerde aynı trenle oynamak istedik. Annemler birlikte oynamamızı önerdi. Asla! Zaten ikizim de kabul etmedi. Bunun üzerine babam, erkeklerin kızlara kibar davranması gerektiğini, benim önce onun oynamasına izin vermemi söyledi. Ne olsa kardeşiz diye ses çıkarmadım ama o tuvalete gittiğinde hemen treni kaptım, yalvar yakar olduğu halde geri vermedim. Çok ağladı ama önemli değil; ağlaya, ağlaya açılmıştır. Biz onun anlayacağı bir sebep olmadan ağlayınca annem öyle diyor, “madem istiyorsun, ağla bakalım açılırsın!”
İkizimle maceralara atılalım diyorum önce hemen kabul ediyor sonra su koyuyor. Geçen gün evden kaçmamızı önerdim, hemen kabul etti. Kimseye hissettirmeden hırkalarımızı, biraz da ekmek aldık, kaçtık. Ben otobüse binip uzaklara gitmemizi önerdim; her zamanki gibi karşı çıktı. Bizi çocuk olduğumuz için tek başımıza otobüse almazlarmış, hem de o korkarmış. Tutturdu eve dönelim diye. Çok kızdım. Yolda dövüşe, dövüşe eve geldik. Birileri bizi ayırmaya kalktı ama başaramadı. Annem bizi camdan görünce eve geldiğimizde, “evden kaçıp sokaklarda dövüşürsünüz, öyle mi? Siz yorulmayın ben sizleri döverim” dedi; popolarımıza ikişer tokat attı odamıza kilitledi. Akşama kadar orada kalacakmışız. “Çıtınız çıkarsa akşam da çıkarmam” dedi. Biraz daha dövüştük, sonra birlikte oynarken epeyce de gürültü yaptık ama ikimiz de çok dikkatliydik; asla “çıt” sesini çıkarmamaya özen gösterdik.
İkizimle tek anlaştığımız şey birbirimize sevgililerimizi anlatmamız. Onun sevgilisi sümüklü bir oğlan. Benim âşık olduğum kız yuvanın en güzeli. Hem o da benden hoşlanıyor sanıyorum. Yanına sokulduğumda hiç karşı çıkmıyor hem seviniyormuş bile kendi söyledi.
Aşkımızı anlaşmalı olarak sonlandırdık. Geçen gün televizyonda bir kadınla bir adamın aşklarının meyvesi olarak bir çocuklarının doğduğunu öğrendim. Sevgilime söylediğimde ikimiz de bizim aşkımızın da meyvesi olursa diye korktuk. Kim bakacak küçücük bebeğe. Hem belki bizi zorla evlendireceklerdi. Büyünce evlenmeğe karar verip ayrıldık.
Meraklandım. Annemle babam birbirlerine âşıksa neden yalnızca üç meyveleri vardı ki! Anneme sordum, zamanı gelince anlatırmış, üsteleyince gidip babama sormamı söyledi. O da kıvırttı, doğru dürüst cevap veremedi. Anladım ki artık aşkları bitmiş; iyi de neden hâlâ aynı evde oturuyorlar? Hiç aklım ermedi. Soruma istediğim gibi bir yanıt alamayınca sabahları erkenden gelip bizim işlerimizi yapan teyzeye sordum. Çok saçma bir cevap verdi! Âşık olan insanlara leylekler bebek getirirmiş. Baharda leylekler ortaya çıktığında gözlüyorum, hiçbirinin gagasından bebekler sallanmıyor. Acaba boşuna mı sevgilimle ayrıldık. Alt tarafı bebekli bir leylek görünce saklanırdık, bizi bulamazdı.
Bir sabah ablam tuvaletten çıktı annemin kulağına bir şeyler fısıldadı, annem de ona, “yavrum artık genç kız oldun, ne yapman gerektiğini ben sana anlatacağım” dedi. Ben de genç adam olduğumu tuvalette mi öğreneceğim acaba? İkizim nasıl olsa genç kız olamaz; hem kötü huylu hem de doğuştan koca kadın gibi, her şeye ukalalık yapıyor.
Güneşin saklandığı bir gün havada bir ışık çaktı ardından da gökyüzü fena halde bağırdı. Acaba neye kızdı diye anneme sorduğumda biri kız biri oğlan iki bulutun çarpıştığı zaman ışıkların çıktığını sonra da çarpışmanın gürültüsünü duyduğumuzu söyledi. Bir denemek istedim; var gücümle ikizime çarptım. Kız yere düştü, hiç de ışık falan çıkmadı ama bağırtısı gökyüzününki kadar şiddetliydi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.