Çidem Ayözger Ergüvenç

Çidem Ayözger Ergüvenç

ÇOCUKLUĞUM VE SİNEMA

Oldum bittim sinemayı çok severim. Sinema salonunda film,  konser salonunda klasik müzik konserlerini izlemek ayrı bir zevktir benim için.

İlk gördüğüm film Romeo ve Juliet, anımsadığım kadarıyla henüz en çok beş yaşındayım. Küçük ablam Nurdan, ben, rahmetli annem babam ve büyük ablam Beldan hep birlikte gitmiştik. O yaşta bu trajik filme beni götürmelerinin nedeni herhalde bırakacak kimse bulamamış olmalarıdır diye düşünüyorum. Hava yağmurluydu. Tam arkamızda otuz beş, kırk yaşlarında, yuvarlak yüzlü, üçgen kaşlı, geniş alnında siyah saçları iki yandan hafif oyulmuş, düğme burunlu, küçük ağızlı bir adam yeşil trençkotu ile oturuyordu. Bugün görsem tanırım. Nasıl mı? Filmde beni ilgilendiren bir şey olmadığı için büyük ablam önüme dönmemi söylemediği sürece hep arkamı dönüp onu incelemiştim de ondan. Adamcağız kim bilir ne kadar bunalmıştır.

Anımsadığım ikinci film Desiree, Napolyon’un sevgilisi. Filmi çok beğenmiştim. Hele ilk sahnesi bana müthiş ilham vermişti. Film başladığında iki, üç genç kız babalarının manifatura mağazasında kumaşlara falan bakarken en küçükleri iki mendil alıp büyük dursunlar diye göğüslerine yerleştirmişti. Çok zayıf bir çocuk olduğumdan göğüslerim hiç büyümeyecek diye kaygılanıyordum. Kızın yaptığını görünce ileride sorunumu aynı şekilde çözümlerim diye düşünmüştüm. Filmde Marlon Brando ve Jean Simmons oynuyordu. Marlon Brando’daki cevheri henüz fark edecek yaşta olmadığım için yalnızca kadın oyuncuya hayran olmuştum.

Stewart Granger’a görür görmez âşık oldum. Jean Simmons’la birlikte oynadığı film bana hem ilk aşkın heyecanını hem de üzüntüsünü yaşatmıştı. Adam rol arkadaşıyla evliymiş meğer. O an Jean Simmons’dan nefret etmek istedim ama çok güzeldi.

Esther Williams bana çok güzel gelmezdi ama babam da ben de onun filmlerine bayılırdık.

Ben ilkokuldayken izlemiş olduğum Harikalar Sirki de çok beğendiğim filmlerden biridir. Trapez sahneleri, süslü püslü hayvanların gösterileri falan beni bir rüya âlemine taşımıştı sanki. Bir sahnesinde kadın gösterisini yaparlarken yere yatar, sevgisi olan partneri kocaman bir fil getirip ayağını kadının yüzüne basacak gibi yönlendirir ve kadıncağızın neredeyse saçlarına değecekken ayağını çektirir. Çok korkmuş ve böyle sevgiliye lânet olsun diye düşünmüştüm.

Bir Yine ilkokuldayken izlediğim Asi Gençlik filminin sonunda çok ağladığımı anımsıyorum.

Mell Ferrer ve Leslie Caron Lili filmini çevirmişlerdi. Bayılmıştım. Keşke şimdi bir yerlerde rastlasam da yine izlesem. Filmde Mell Ferrer ayağı sakat bir kukla oynatıcısı, Leslie Caron da kuklayla arkadaş olan içine kapanık bir taşralı genç kızı canlandırıyordu. Filmin sonu iyi bitmiş, beni sevindirmişti. Filmin müziği de çok şekerdi.

Pandora filminin benim için özel bir yeri vardır çünkü o filmi görmemiştim. Tüm aile bireylerim bu kez beni evde bana bakan ablaya bırakıp gitmişlerdi. Sonra, izleyen günlerde filmin ve başrolde oynayan Ava Gardner’in güzelliğini aralarında övüp durmuşlar beni de fazlasıyla meraklandırmışlardı. Yıllar sonra, ellili yaşlarımda tanrı bu filmi karşıma çıkardı ama beklediğim kadar etkilenmedin; sanki gizemini yitirdi.

Bazıları Sıcak Sever çok eğlenerek izlediğim bir filmdi. Yıllar sonra bir gezimde filmin çevrildiği oteli görünce müthiş nostalji yaşadım. Paris’te bir Amerikalı, Singing In The Rain bayılarak izlediğim filmlerden bazılarıydı.

Audrey Hepburn, Ava Gardner, Elizabeth Taylor, Grace Kelly, Kim Kovak ve daha birçokları çok güzel kadınlardı; hem de doğal güzeller. Bunların arasında Sophia Loren en favorimdi. Marilyn Monreo’nun ne kadar güzel ve şeker bir kadın olduğunu çok sonraları fark etmiştim.

Ortaokula başlayıp biraz büyünce hidayete erip Steward Granger’i bıraktım ve uzun süre sadık kalacağım Paul Newman’da karar kıldım. Ne var ki ilkokuldayken Charlton Heston, James Dean gibi oyunculardan da etkilendiğim olmuştur.

Jerry Lewis’e bayılırdım. Dean Martin ile çevirdikleri komedi filmlerinden anekdotlar hâla aklımdadır. Anımsadıkça gülerim.

Söz edeceğim daha ne kadar çok çocukluk çağımın filmleri var. Okurlarım “daha neler, neler vardı hiç söz edilmemiş” diye düşünecekler ya da bana yazacaklar, biliyorum. Hepsini sıralayışım, üzerinde yazışım var ama sizleri bunaltmak istemedim.

Ortaokul ve ilk gençlik yıllarımda beni etkilemiş olan filmlere belki başka bir yazımda değinirim.

Bu yazı daha çok +65 yaş grubuna sesleniyor; gençler artık kusura bakmasınlar.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.