Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun'dan 'Türkiye'nin İstikrarlaştırıcı Gücü' Değerlendirmesi
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, "Türkiye artık egemen güçlerin kurduğu oyunda rol alan değil, oyun kuran bir ülke. Küresel anlamda da barışın ve adaletin güvencesi olduğumuzu elimizi uzattığımız her coğrafyada hissettiriyoruz." dedi
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Star Açık Görüş'e yaptığı söyleşide, Türkiye'nin istikrarlaştırıcı gücü, dış politikadaki dönüşüm, Rusya-Ukrayna Savaşı'nda Türkiye'nin barışa yönelik çabaları ve kamu diplomasi faaliyetlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kaleme aldığı "Küresel Kaos Çağında İstikrar Sağlayıcı Bir Güç Türkiye" kitabına atıfta bulunarak Türkiye'nin istikrarlaştırıcı gücüne değinen Altun, istikrarlaştırıcı gücün, bir yandan meydana gelen çatışma ve krizleri barışçıl yollarla çözmeye çalışan, öte yandan da sistemde var olan adaletsizlik ve sorunlara cevap bulmayı amaçlayan bir güç olduğunu belirtti.
İstikrarlaştırıcı bir güç olarak Türkiye'nin statüko ve bu durumun getirdiği problemlerle mücadele etmeyi hedeflediğini bildiren Altun, "Türkiye, bölgemizde ve küresel boyutta yaşanan birçok çatışma ve gerginliğin temelinde bir suç ortağı olarak mevcut sistemi görüyor. Bir başka deyişle yaşanan birçok krizi sistemin semptomu olarak görüyor. Bu sistemin sorun değil çözüm yaratması için reforme ve rehabilite edilmesini savunuyor. Bunu yaparken aynı zamanda var olan krizlerin ve uyuşmazlıkların çözümünü de hedefliyor. Dolayısıyla iki ayrı zor misyonu bir arada üstleniyor. Hasta bir sistemin hem semptomlarının üzerine gidiyor hem de hastalığın tedavisini amaçlıyor." ifadelerini kullandı.
Batılı güçler kadar yükselen güçler olarak adlandırılan ülkelere de önemli görevler düştüğüne işaret eden Altun, mevcut sistemde etki sahibi olan devletlerin çözüm değil sorunun bir parçası olmuş durumda olduğunu ancak yükselen güçler arasında da bu konularda bir alternatif ortaya koymuş çok fazla ülke bulunmadığını anlattı. Dünyayı istikrara kavuşturması ümidiyle kurulan uluslararası kurumların bugün bu görevini tam olarak yerine getiremediğinin görüldüğüne dikkati çeken Altun, şöyle devam etti:
"BM ve NATO bu amaca hizmet için varken, bugün gelinen noktada bu kurumların ne kadar başarılı olduğu tartışılır hale geldi. Son olarak Rusya-Ukrayna Savaşı'nda tüm bu gerçeklik ayan beyan ortaya çıktı. Bu kurumlar elbette dünyada barışa ve istikrara katkıda bulunmuşlardır, farklı coğrafyalarda istikrar sağlayıcı güç, unsur olarak varlık göstermişlerdir. Ancak son 30 yıl içinde dünya siyasetinde yaşanan gelişmeler, güç dengelerinin değişmesi karşısında bu kurumlar kendilerine yönelik beklentiyi karşılayamadı. Esasında uluslararası kuruluşların istikrar sağlayıcı fonksiyonlarını artık yerine getiremediğini görüyoruz. Türkiye bu tablodaki sıkıntıları önceden görmüş, tespit etmiş bir ülke ve Sayın Cumhurbaşkanı'mız farklı platformlarda en üst seviyede bunları dile getirmiş bir lider. Krizlerde uluslararası kuruluşlardan daha aktif ve etkin rol bekleyen ülkemiz, bunun olmadığı alanlarda da inisiyatif almaktan geri durmamıştır. İşte bu noktada ülkemiz istikrarlaştırıcı bir güç olarak öne çıkmıştır."
"Masada diplomatik gücümüzü göstermekten geri durmuyoruz"
BM'nin ve NATO'nun etkin olmadığı, kararlarının dikkate alınmadığı ortamlarda krizlerin sulhla çözümü, insani yaklaşımla meselelerin halledilmesi için Türkiye'nin uluslararası siyasete istikrar sağlayıcı olarak katkıda bulunduğunu vurgulayan Altun, "Hamdolsun bölgesel ya da küresel meselelerin baş gösterdiği, insani krizlerin yaşandığı coğrafyalarda gizli ajandası olmadan insan odaklı çözümler üretebilen, ateşi söndürmek için gayret gösteren bir ülkemiz var. Meselelerin çözümünde adaleti merkeze alarak, barışı, huzuru ve refahı önceleyerek attığımız her adım istikrara hizmet ediyor. Bu hassasiyetler üzerine kurgulanan siyasetimiz de ülkemizi 'istikrarlaştırıcı aktör' olarak ön plana çıkarıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin istikrarlaştırıcı gücünün öne çıkmasının diplomasideki en büyük dönüşümlerden biri olduğunun altını çizen Altun, "Kriz bölgelerinde insani değer odaklı yumuşak gücümüzü, sahada askeri unsurlarımızla sert ve caydırıcı gücümüzü, masada da diplomatik gücümüzü göstermekten geri durmuyoruz. Bütün bunlar istikrar sağlayıcı güç olma özelliğimizi pekiştiriyor. Doğu Akdeniz'deki hak ve menfaatlerimizin korunmasında, Libya'da darbecilerin zulmünün sona erdirilmesinde, Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarını geri almasında insani gücümüzü, sahadaki gücümüzü, masadaki gücümüzü tüm yönleriyle hissettirdik. Bu adımların neticelerini gördük, görüyoruz. Türkiye, tarihinden, medeniyetinden devraldığı değerlerle, milletimizin hak ve menfaatlerine halel getirmeyecek politikalar yürüterek dünyanın istikrar sağlayıcı gücü, mazlumların sığınağı olmaya devam edecektir." görüşünü aktardı.
"Küresel anlamda barışın güvencesi olduğumuzu her coğrafyada hissettiriyoruz"
Türkiye'nin son 20 yılda en büyük değişimlerden birini de dış politikada yaşadığını aktaran Altun, "Artık egemen güçlerin kurduğu oyunda rol alan değil, oyun kuran bir ülke Türkiye. Bölgesinde savaşa, acılara ve gözyaşına neden olan oyunları bozan, insanı, insani değerleri önceleyen, barış merkezli bir dış politika izleyen bir Türkiye var. Küresel anlamda da barışın ve adaletin güvencesi olduğumuzu elimizi uzattığımız her coğrafyada hissettiriyoruz." dedi.
Altun, daha önce kendi bölgesindeki meselelere bile ses çıkarmaması beklenen, binlerce kilometre öteden gelen devletlerin belirlediği politikalara uyum sağlaması istenen Türkiye'nin bugün artık bölgesel sorunların ötesinde küresel problemlere dair kanaatini dile getirebilen, aksiyon alabilen ve fiiliyata dökebilen aktif bir diplomasi yürüttüğünü söyledi. Bu dönüşümün mimarının da hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğuna dikkati çeken Altun, "Sayın Cumhurbaşkanı'mız lider diplomasisinin imkanlarını sonuna kadar kullanabilen ender liderlerden biri. Bu anlayış ülkemizin diplomasisi için de büyük bir avantaj olarak karşımıza çıkıyor." açıklamasını yaptı.
Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu'nun da Türkiye'nin diplomasi alanında yaşadığı büyük değişimin göstergesi olduğunu belirten Altun, dünyanın nabzının Antalya'da attığına şahitlik ettiklerini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 4 günlük yoğun diplomasi trafiğinde 8 devlet başkanı, 2 başbakan, 2 uluslararası kuruluş başkanı ile bir araya geldiğini hatırlattı.
Rusya-Ukrayna savaşının sona erdirilmesi için de Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde Türkiye'nin yürüttüğü yoğun bir diplomasi trafiğinin söz konusu olduğunu bildiren Altun, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Cumhurbaşkanı'mız hem Sayın Putin hem de Sayın Zelenskiy ile yakın diyaloğunu barışın tesisi için kullanarak samimi bir gayret ortaya koyuyor. Bu süreçte her iki liderle de defalarca telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Ayrıca Antalya Diplomasi Forumu'nda Rusya ve Ukrayna dışişleri bakanlarını bir araya getirdik. Bu, ihtilafın başından bu yana iki dışişleri bakanı arasındaki en üst düzey görüşme oldu. Ardından 29 Mart'ta Rusya ve Ukrayna müzakere heyetlerinin toplantısına İstanbul'da ev sahipliği yaptık. Özellikle İstanbul'daki toplantı sonucunda her iki taraftan da gerginliğin azaltılması yönünde işaretler verildi. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın toplantının başında yaptığı konuşmadaki 'adil bir barışın kaybedeni olmayacağı' vurgusu çok önemliydi. Olumlu ve yapıcı bir havada geçen bu toplantı sonuçları itibarıyla gerçekten de barışa dair ümitleri artırdı, barış sürecine anlamlı bir ivme kazandırdı. Bu süreç de gösterdi ki bölgesinde ve dünyada istikrar sağlayan Türkiye, insanı merkeze alan dış politikasıyla küresel barışa hizmet etmeye devam ediyor."
"Diplomasi mekanizması dünyaya örnek oluyor"
Türk dış politikasındaki dönüşümün dünya siyasetine etki edecek yansımalar oluşturduğuna dikkati çeken Altun, "Sayın Cumhurbaşkanı'mızın 'dünya beşten büyüktür.' çıkışı dünya diplomasisinde büyük yankı uyandırmıştır. 'Daha adil bir dünya.' çağrısı da daha fazla kabul görüyor. Hem ikili hem de bölgesel ve küresel meselelerde işlettiğimiz diplomasi mekanizması dünyaya örnek oluyor." görüşüne yer verdi.
Türkiye'nin Afrika'ya yönelik diplomasi atağına da değinen Altun, Afrika kıtasına yönelik kazan-kazan ve eşit ortaklık temelinde hayata geçirilen dış politika hamlelerinin de diplomasideki dönüşümün ve etkileşimin en güzel örneklerinden olduğunu belirtti.
"BM mevcut yapısıyla zulüm yapana ses çıkartamaz bir vaziyette"
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısının da dünya sistemindeki adaletsizliği tekrar ispat ettiğini bildiren Altun, "BM, Avrupa Konseyi, AB ve NATO birer kınama mekanizmasına dönüşmüş vaziyette. 2. Dünya Savaşı sonrası galip devletlerin menfaatlerinin hukuksal çerçevesi mahiyetindeki BM'nin mevcut yapısıyla küresel meselelere çözüm değil çözümsüzlük kattığını çok defa tecrübe ettik. Savaşan taraflardan birinin BM'nin daimi üyesi olmasının süreçleri nasıl tıkadığını gördük. Birleşmiş Milletler bu yapısıyla zayıfın, mağdurun ya da haklının değil, güçlü 5 daimi üyesinin yanında adeta taraftır." ifadelerini kullandı.
BM'nin bugün, hiçbir ülkenin engellemesine fırsat vermeden haklıya hakkını verecek, haksıza da yaptırımlar uygulayacak bir nizamı inşa etmek zorunda olduğunu vurgulayan Altun, BM'nin kapsamlı bir reformunun ardından diğer uluslararası kuruluşların da buna paralel olarak ya kendilerini değişime, dönüşüme tabi tutmalarının ya da üye ülkeler eliyle buna zorlanmalarının gerektiğini vurguladı.
BM'nin dünya barışına karşı somut bir adım atmak istiyorsa öncelikle yapısını değiştirmesi gerektiğini savunan Altun, şöyle devam etti:
"Dünyadaki sorunların, zulüm altındaki insanların izi takip edildiğinde BM'nin 5 daimi üyesinden birinin sorun bölgelerindeki varlığından söz edebiliriz. Bu açıdan bakıldığında BM mevcut yapısıyla zulüm yapana ses çıkartamaz bir vaziyette. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın çağrısı bu noktada zulümlere itirazdır. 5 ülkenin kurduğu dünya sisteminin işleyişine, küresel adaletsizliklere itirazdır. İtirazımızı yapıyoruz, eleştirimizi cesurca dile getiriyoruz ve çözümü de sunuyoruz. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun yetkilerinin artırılmasını, Güvenlik Konseyi'nin yetkilerinin tırpanlanmasını, Güvenlik Konseyi'ne 5 yerine 20 daimi üyenin Genel Kurul'dan seçilmesini öneriyoruz. Kovid-19 salgınında da Birleşmiş Milletler'in yetersiz kaldığını, aşıya ulaşamayan ülkelere yardım dahi edemediğini gördük. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda Sayın Cumhurbaşkanı'mızın BM'nin reformuna yönelik taleplerinin haklılığı ve bunu gerçekleşmesinin gerekliliğini daha fazla hissediyoruz."
"Türkiye'nin dostluğunun sağlayacağı avantajların aslında herkes farkında"
Gelinen noktada dünyanın birçok noktasında sorunların çözümsüz bırakıldığının, bunların derin insani krizler oluşturduğunun, uluslararası kuruluşların işlevsizliğinin, karar alamadıklarının ya da aldığı kararları uygulayamadıklarının görüldüğünü belirten Altun, buna karşı adım atma noktasında da bir ataletin söz konusu olduğunu ifade etti. Böyle bir tabloda Türkiye olarak bölgesel meselelerin ötesinde küresel sorunlara da çözümler ürettiklerini, üretmeye devam ettiklerini dile getiren Altun, şunları söyledi:
"Ülkemiz, BM'nin, Dünya Sağlık Örgütü'nün yetersiz kaldığı koronavirüsle mücadelede 160 ülkeye ve onlarca uluslararası kuruluşa tıbbi yardımda bulundu. Dünyanın sadece bir bölgesini değil tamamını etkileyen mülteci ve göçmen sorunlarıyla ilgili yeri geldi tek başına elimizi taşın altına koyduk. Bugün dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundayız. Son olarak da Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşı durdurmak ve insani krizi önlemek için en başından beri ortaya koyduğumuz samimi gayreti sürdürüyoruz. İki ülke arasında cereyan eden hadisenin küresel bir felakete dönüşmesinin önüne geçmek için Türkiye olarak diplomatik düzeyde elimizden geleni yapmaya devam ediyoruz. Türkiye'nin, BM'nin yapısına yönelik uyarıları dikkate alınsaydı Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı ve milyonlarca insanın göç etmesi gibi bir sonuçla karşılaşmamış olurduk diye düşünüyorum. Yürüttüğümüz politikalarımızın ve dile getirdiğimiz argümanlarımızın haklılığını acı tecrübeler yaşanmadan görülmesini istiyoruz. Suriye'den, Afganistan'dan kaynaklı mülteci, göç sorunu çözüme kavuşmadan yeni bir mülteci dalgası oluştu. Ukraynalı ve diğer mültecilere yönelik yaklaşım farklılığı, ne yazık ki Avrupa'nın hala ders almadığını ortaya koyuyor."
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, siyasi ve insani boyutta dünyayı samimi bir yüzleşmeye davet ettiklerini, Türkiye gibi gerçekçi çözümler sunan ülkelerin yanında durma çağrısını yinelediklerini belirtti. Türkiye'nin her zaman bölgesel ve küresel boyutta barış ve istikrardan yana olduğunun altını çizen Altun, şu görüşleri aktardı:
"Elbette haklarımız söz konusu olduğunda asla geri adım atmadık ama sorunların çözümü için samimi bir diyaloğa açık olduğumuzu her zaman ifade ettik. Biz hakkaniyetli şekilde hep birlikte kazanmaya vurgu yaptık. Bölgesel ve küresel hiçbir meselenin Türkiye dahil olmadan çözülemeyeceğinin idrak edilmesinden memnuniyet duyuyoruz. Türkiye'nin dostluğunun sağlayacağı avantajların aslında herkes farkında. Birtakım anlaşmazlık yaşadığımız ülkelerin, Türkiye'nin hep açık tuttuğu diyalog kapısına yönelmeleri, sorunları çözüme kavuşturma, iş birliğini artırma yarışına girmeleri bu yüzden. İnşallah dünyanın gebe olduğu değişim ve dönüşüm fırsatlarını stratejik ve jeopolitik olarak hem kendi ülkemizin hem de tüm bölgemizin lehine olacak şekilde kullanacağız. Türkiye bulunduğu jeopolitik konum sayesinde birçok bölge için kilit ülke konumundadır. Bunun bilinciyle Sayın Cumhurbaşkanı'mızın liderliğinde ülkemizi geleceğe hazırlıyoruz."
"Batının ikircikli 'Benden olmayan tehdittir' bakış açısı değişmeli"
Altun, Kovid-19 salgınının hiçbir ülkenin kendisini dünyadan tamamen izole edemeyeceğini gösterdiğine işaret ederek "Bu süreçten insanlığın almış olmasını ümit ettiğim en önemli ders, iş birliği ve dayanışmanın vazgeçilmez olduğunun idrak edilmesidir." dedi.
Dünyada uzun zamandır kendini hissettiren ekonomik sıkıntılar, salgının da neden olduğu gelişmelerle mevcut krizin daha da derinleştiğini anlatan Altun, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Dünyanın mevcut zihniyet ve yapılarla salgınlara ve ardından gelen ekonomik, sosyal krizlere karşı dayanıksız olduğunun farkına vardığını söylemek güç. Bu süreçte bile ayrımcılık gibi insani olmayan politikalara şahit olduk. Daha dayanıklı ve temsil kabiliyeti yüksek bir dünya düzeninin ancak saygı temelinde kurulabileceğini özellikle Batı'nın anlaması gerekiyor. Fakat yaşananlar Batı'nın bunları anlamadığını gösterir mahiyette. Rusya'nın, Ukrayna'ya saldırısının ardından kaydedilen bazı görüntüler bize bunu ispat etti. Ukraynalıların Avrupa'ya geçişleri kolaylaştırılırken, Orta Doğu ve Afrika kökenlilere aynı kapıların kapalı olduğunu gördük. Batı, herkesin hakkını, çıkarını gözeten bir düzen inşa edemiyor. Batı, krizin sebeplerini iyi analiz edemediği gibi sonuçlarından da ders almışa benzemiyor. Batı öncelikle tahakküm yerine iş birliğini, rekabet yerine dayanışmayı benimsemeli. Küresel krizlerin birçoğunun altında Batı medeniyetinin ikircikli ve 'Benden olmayan tehdittir.' bakış açısı var, çözümsüzlük üreten uluslararası kuruluşlar var. Öncelikle bu bakış açısı değişmeli. Uluslararası nizama katkı sağlayamayan örgütler reforme edilmeli, eşit ortaklık temelli mekanizmalar kurulmalı. Dezavantajlı ülkelerin de faydalanacağı tedarik zincirleri tesis edilmeli."
"Türkiye karşıtı dezenformasyon kampanyalarıyla etkin mücadele ediyoruz"
Kamu diplomasisi alanında da Türkiye'nin katettiği yola da değinen Altun, kamu diplomasi alanında Cumhuriyet tarihinin en yoğun dönemini yaşadıklarını belirtti. Bu dönemdeki çalışmaları da kamu diplomasisi alanında Türkiye'nin ilk politika belgesi niteliğindeki "Ulusal Kamu Diplomasisi Strateji Belgesi ve Eylem Planı"nı hazırlayarak ete kemiğe büründürdüklerini dile getiren Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak kamu diplomasisi görevini yürütürken bir taraftan Türkiye'ye karşı yürütülen dezenformasyon ve kara propagandayla mücadele ettiklerini, diğer taraftan da Türkiye markasını, Türkiye'nin itibarını güçlendirmeye yönelik faaliyetleri icra ettiklerini bildirdi.
Kamu diplomasisi alanında artık lobicilik ve kritik aktörlere yapılan yatırımların önem kazandığına dikkati çeken Altun, Türkiye'nin dış politikada üstlendiği öncü ve aktif rolü sürdürmekte kararlı olduğunu vurguladı. Altun, tüm bunları yaparken de "Türkiye İletişim Modeli"ni inşa ettiklerine işaret ederek küresel boyutta dezenformasyonun hedefindeki ülkelerin başında gelen Türkiye'yi, dezenformasyon kampanyalarından korumak için büyük bir mücadele yürüttüklerini vurguladı. İletişim Başkanı Altun, şunları kaydetti:
"Son 20 yılda yaşadığımız gelişim ve her alandaki politikalarımızın geçmiş dönemden farklılaşmasıyla hedefe konulan bir ülke durumuna geldik. Türkiye düşmanları, bütün imkanlarını seferber ederek ülkemizi dezenformasyon kampanyalarının merkezine yerleştirmiş durumda. Ülkemizi, milletimizi bu yalan siyasetinden, algı operasyonlarından korumak öncelikli görevlerimiz arasında. Bir taraftan da bunlarla bütün mecralarda kararlı bir mücadele yürütüyoruz. Dezenformasyonla etkin mücadelede de dış politikamızdaki dönüşümün görüldüğü alanlardan biridir. Gerek içeride gerekse dışarıda Türkiye karşıtı dezenformasyon kampanyalarıyla etkin mücadelemizi her mecrada sürdürüyoruz."
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.