Prof. Dr. Seyithan Deliduman

Prof. Dr. Seyithan Deliduman

DEVLET MEMURLARI SİYASİ PARTİ ÜYESİ OLABİLİR Mİ?!

Anayasa Mahkemesi’nin 10 Şubat 2022 tarihli (Başvuru No: 2017-27822) Ali Kuş bireysel başvurusu üzerine vermiş olduğu kararın kamuoyu gündemini meşgul etmesi sebebiyle, bu yazımızda Devlet memurlarının siyasi parti üyesi olup olamayacakları ve bu bağlamda Anayasa Mahkemesi kararının kısa bir değerlendirmesini ele aldık.

Konunun öncelikle yürürlükteki Anayasamız hükümleri çerçevesinde ele alınması gerekir. Ancak bundan önce karara konu olayın kısaca kronolojisinin ortaya konulmasında yarar vardır.

Ali Kuş isimli Yurttaş öğretmen olarak görev yaptığı sırada 2000 yılında hakkında açılmış olan bir soruşturma sebebiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine göre önce memuriyetten çekilmiş sayılmış ve akabinde Devlet memuriyetine son verilmiştir.

Memuriyetine son verilen Ali Kuş 2001 yılında bir siyasi partiye üye olarak bu partide çeşitli kademelerde görevde bulunmuştur. Devlet memurluğu sona erdirilen Ali Kuş bir yandan parti üyeliği devam ederken diğer taraftan Devlet memurluğunun sona erdirilmesine gerekçe gösterilen devamsızlık nedeniyle memuriyetten çıkarılma işleminin iptali için idare mahkemesi nezdinde dava açarak idari işlemin iptali talebinde bulunmuştur.

Açılan dava sonucunda davacı idare mahkemesi tarafından haklı bulunarak idarenin işlemi iptal edilmiş ve bu karar derecattan geçerek Ali Kuş 2008 yılında yeniden Dvelet memurluğu (öğretmenlik) görevine geri dönmüştür.

Ali Kuş’un memuriyet görevine yeniden dönmesi sonucunda, kendisi hakkında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından soruşturma açılmış ve göreve döndüğü sırada siyasi parti üyesi olduğu gerekçesiyle görevinden uzaklaştırılmıştır. Soruşturma sonucunda, Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla yeniden Devlet memurluğundan çıkarılmıştır.

Ali Kuş Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu kararının iptali için idare mahkemesi nezdinde dava açarak idari işlemin iptali talebinde bulunmuştur.

İdare mahkemesi işlemin, yani Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu kararının hukuka aykırı olmadığına, bir başka ifadeyle hukuka uygun olduğuna karar vererek davacının davasını reddetmiştir.

İdare mahkemesinin kararı ederek üst mahkemeye taşımış, üst mahkeme olan Danıştay da idare mahkemesi kararını onamış ve Ali Kuş’un karar düzeltme talebi de Danıştay’ın aynı dairesi tarafından reddedilerek karar kesinleşmiştir.

Konuya ilişkin ilk önce dikkate alınması gereken Anayasa m. 68 hükmü şu şekildedir;

  1. Parti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma

Madde 68 –Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir.

Hakimler ve savcılar, Sayıştay dahil yüksek yargı organları mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, Silahlı Kuvvetler mensupları ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasi partilere üye olamazlar. Yüksek öğretim elemanlarının siyasi partilere üye olmaları ancak kanunla düzenlenebilir...

Baktığımızda Anayasa’daki düzenlemenin son derece açık olduğunu ve Devlet memurlarının siyasi parti üyesi olamayacakları açık ve kesin bir şekilde yasaklanmış olduğunu görmekteyiz. Bunun sebebi de son derece anlaşılır. Zira, siyasi parti üyeliği niteliği itibariyle taraflı bir konum ihraz etmektir. Oysa Devlet memurluğu, hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde tarafsız olmayı gerektiren bir statüdür. Siyasi parti üyeliği bu görevin tarafsız ve objektif bir şekilde yerine getirilmesi gerçeğine halel getirir; ilgili kişinin böyle bir niyet ya da davranışı olmasa bile tarafsızlık ve objektiflik algısı zedelenir. Bu sebeple Anayasa’daki düzenleme son derece doğru ve yerinde bir düzenlemedir.

Bu husus 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda (m.7) da şu şekilde düzenlenmiştir:

Tarafsızlık ve Devlete Bağlılık:

Madde 7- Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar…

Peki Anayasa’daki bu düzenlemeye aykırılığın müeyyidesi nedir?

Bu konu ‘‘Disiplin Cezalarının Çeşitleri ile Ceza Uygulanacak Fiil ve Haller’’ başlık 125. Maddesinin E başlığı altında şöyle düzenlenmiştir;

E- Devlet memurluğundan çıkarma:

Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarmaktır.

Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

a) …

b) …

c) Siyasi partiye girmek,

O halde, siyasi parti üyeliği ile Devlet memurluğunun bağdaşmadığı Anayasa ve yasa ile sabit ve kesin. Ancak siyasi parti üyeliğinin Devlet memurluğu görevinden çıkartılma sebebi olabilmesi ancak memuriyetten sonra siyasi partiye girme halini kapsar şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, bir kimsenin Devlet memuru olmadan önce mevcut bir siyasi parti üyeliği ancak memuriyete engel oluşturabilir ve bu durum memurluktan çıkarılma müeyyidesinin uygulanmasını gerekli kılmaz.

İşte burada Anayasa Mahkemesi kararı son derece hukuki ve tatmin edici gerekçeler ile Ali Kuş lehine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesince de haklı olarak belirtildiği üzere başvurucu, siyasi parti üyesi olduğu sırada devlet memuru değildir. Aksine siyasi parti üyeliği devam ederken Devlet memuru sıfatını kazanmıştır. Bu durumda olması gereken, Ali Kuş’a siyasi parti üyeliğinin devam ettirip ettirmeyeceğinin, siyasi parti üyeliğini sonlandırmayıp devam ettirecek olması durumunda bunun Devlet memurluğundan çıkarılmayı gerektiren siyasi partiye girmek olacağının sorulması ve Ali Kuş tarafından verilecek cevaba göre hareket edilmesiydi.

Eğer Ali Kuş kendisine tanınan süre içerisine siyasi parti üyeliğinden istifa etmeseydi o zaman Devlet memurluğu görevinden çıkarılması haklı olurdu. Yok eğer istifa etseydi o zaman onun Devlet memurluğu görevi sonlandırılamazdı.

Bir hususa dikkat çekmek gerekirse, aslında Anayasa mahkemesi kendisini Anayasa düzenlenmiş olan ‘Örgütlenme Özgürlüğü’ ilkesine dayanmak zorunda kalmaksızın da mevcut düzenlemeler çerçevesinde bu kararı verebilirdi.

Buna rağmen son derece isabetli olan Anayasa Mahkemesinin bu kararı vesilesiyle birkaç hususu ifade etmek gerekirse;

Bir : Adaletin, adalet olmaktan çıkacak düzeye gelecek kadar gecikmemesi gerekir. Bu konudaki en büyük hassasiyetin, adaleti dağıtma makamı olan mahkemelerde olduğu şüphesizdir.

İki : Yerel mahkemeler olan idare mahkemeleri ile üst mahkeme olan Bölge İdare Mahkemelerinin ve Danıştay’ın Anayasal ve yasal mevzuat hükümlerine bağlılık yanında analitik düşünce, ölçülülük-oranlılık ilkeleri ve özgürlükçü düşünce ilkeleri ile EMPATİ ilkesini de dikkate almalarında hukuki, vicdani ve fiili yarar bulunmaktadır.

Kalın Sağlıcakla,

Prof.Dr.Seyithan Deliduman

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.