Diipak'tan Herzog Eleştirisi

Diipak'tan Herzog Eleştirisi

Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, köşe yazısında Beştepe'deki telaşa değindi. Hahambaşıların Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kutsamasına atıfta bulunan Dilipak, "Herzog gelecek çünkü boşuna değilmiş" dedi.

Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, bugünkü köşe yazısında, Siyonist İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un Beştepe'ye gelişini sert dille eleştirdi.

Ankara'da büyük bir telaşın olduğunu vurgulayan Dilipak, "İsrail Cumhurbaşkanını bekliyoruz Beştepe’ye. Demek, “Hahambaşıların Beştepe’de toplanmaları” boşuna değilmiş." dedi.

Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak'ın köşe yazısında ilgili bölüm şu şekilde:

"Dünya nefesini tuttu, Ukrayna’da olacakları bekliyor. Ukrayna krizinin gölgesinde, bu krizin perdelediği daha birçok kriz var. Ve bu krizlerin sebep olduğu yangınlar, bu perdenin arkasında yanmaya devam ediyor.

Bir yandan da pandemi sonrası yeni döneme ilişkin iddialara her gün yenileri etkileniyor. İngiltere Maske, Mesafe, HES Kodu, PCR, Aşı uygulamasına son verdi. Peki “Yerli ve Milli” aşımız TurkoVac ne olacak?


Biz dedik dinlemediniz? 5G diyoruz, Starlink’lerden, NeuraLink’lerde söz ediyoruz, kimseye dinletemiyoruz.

Bakın kapıda iklim bombası var. Hemen gittik bu “Şeytani plan”ın efendilerine, DSÖ gibi, onlara da İstanbul’da karargâh kurmaları için davet çıkarttık. Starlink’e ilk imza verenlerden biri idik. Şimdi debirileri, MetaVerse’ye kapağı atmak için bürokrasinin basamaklarını aşındırıyorlar. Yıllar sonra Kenevir’de bakalım bir adım atacaklar mı, atarlarsa da nasıl atacaklar göreceğiz.

Bakın asıl senaryo GreatReset senaryosu. Grip’19 da bu senaryonun bir parçası idi. Birinden kurtulalım derken bakalım bu Satanist Çete bu kez hangi maskeyle kimi yanına alarak, ne vadederek çalacaklar kapımızı.

“Yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat” vaadi ile geliyorlar. Elon Musk, Mars’a yolculuktan söz ediyor, bir başkası “Tarihin sonu”na geldik, “Medeniyetler arası çatışma” kapıda, “Mesih’in dönüşü için Tanrıyı kıyamete zorlamaktan başka çaremiz kalmadı” diyor.

Ankara’da da bir telaş bir telaş. İsrail Cumhurbaşkanını bekliyoruz Beştepe’ye. Demek, “Hahambaşıların Beştepe’de toplanmaları” boşuna değilmiş. BAE ile kanka oluyoruz. Dün 15 Temmuzu destekleyenler bugün saf değiştirdi demek ki. BAE’den sonra Saudi Prensi ile de kucaklaşma zamanı gelmiş demektir. Eee, Ermenistan’la da aramızdaki buzlar eriyor. Erivan’a hava yolu seferleri başlıyor, Erbil’e de tabi. D8’i de canlandıralım biraz da. Afrika Grubunu çağırdık, Türk dünyasının Aksakallılarını da topladık, ama arada bir Kazakistan sorunu yaşandı, bakalım bundan sonra ne olacak.

Evde yapılan hesaplar böyle zamanlarda çarşıya pek uymaz. Çünkü insanlar umutları ile değil korkuları ile panik vaziyette hareket ediyor.

Neye ve kime inanacağını şaşıran kalabalıklardan ne bekleyebilirsiniz. Onları bu hale, Grip’19 sürecinde, politikacılar, bürokratlar, akademisyenler, biz, yani medya getirdi. Rüzgâr ektik fırtına biçiyoruz.

Bu FETÖ ve PKK’yı destekleyen ülkelerle madem “Dost” oluyoruz, bunlarla niye inatlaşıyoruz, bu soruya ne cevap vereceksiniz?

Türk dünyasında yöneticiler mi dostumuz, halk mı? Türk dünyası ve birçok, sınır, rejim ve iktidar yapıları uluslararası sistem tarafından şekillendirilen iktidar yapıları gerçekten halkı mı temsil ediyor, kendilerine bu iktidarı bahşedenleri mi?

Bangladeş D8’de bir “İslam ülkesi” ama bir bakıyorsunuz, ülkede öyle icraatlar oluyor ki, tek parti CHP’sinden farkı yok. Burada CHP’lilerle karşı karşıyayız, dışarıda dost, kardeş! Zaten onlar da öyle davranmasalar bir darbe olur, o da gider. Zulfikar Ali Butto, Pakistan’ın nükleer programında kararlı olunca onu dindar General Ziya ül Hak üzerinden tasfiye ettiler. Bunların kadrosunda herkes var.

Geliyorlar, gidiyoruz, dünya, bölge, ülkemiz aynı gemideyiz ve bir felakete doğru sürükleniyoruz. Buluşma ardından yapılan açıklamalar sanki dünyada, bölgemizde hiçbir şey yokmuş gibi. Varolan sorunlar geçici. “Bana güven gerisini merak etme sen” kabilinden bir havada yapılan açıklamalarla geçiştiriliyor.

Kimse sual-i mukadderlere cevap vermiyor. Yasama da, yürütme de, yargı da sukut etmiş vaziyette. Günü geldiğinde, konuşması gerekip de konuşmayan sukut edenler sakıt olurlar. Cevabını arayan sorular, aradığı cevabı bulamazsa, gerçeğin yerini söylenti alır. Sıradan bir söylenti, bazen tehlikeli bir gerçekten daha yıkıcı olabilir. Hele bir de inandırıcılığını kaybetmişseniz.! Sorun bakalım insanımız politikacılara ne kadar güveniyor. Güvenenler de her gün biraz daha azalıyorlar.

Bu reel politik hikâyesi başımızın belası. Siyaset öğünün gerçekliği üzerinden, güç dengesine göre, rasyonalist, determinist, pragmatik bir akıl yürütmesi ile karar veriyor. Siyaset artık ilkesel değil. Maneviyat onlar için bir PR konusu. “Hak” temelli bir mücadeleden söz edilmiyor artık. Hak hakikat yerine “Ulusal çıkar” diye bir şeyden söz ediliyor. Pragmatizm artık Oportünizmin maskesi oldu sanki. “Hak namına haksızlığa ölsem tapamam” diyen bir anlayışımız vardı. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiydik, ne istiyorsak Allah’tan isteyecek, O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olacaktık. Biz “insancı” da değildik, “Müslümancı” da, “akılcı” da değildik! Biz akıllı olacağız, Müslümanız, insanız. Bunlar akılcı, Müslümancı, mezhepçi, tarikatçı olmakla aynı şey değil! Ama öte yandan futbol taraftarlığı bizi birbirimize öldürmeye kadar götürebiliyor! Herkes kendi gibi düşünmeyi hain ilan ediyor, tehdit ediyor, parmak sallıyor, aşağılıyor.



Siyasette “olmaz olmaz..” demeyeceksin, çünkü “olmaz olmaz!” Dün birbirlerine neler söylediler, bugün nerede duruyorlar. Bu da siyasete güvenin kaybedilmesine sebep oluyor. Yani “dün dündür, bugün bugün” demeye getiriyorlar. “Düne dair bütün sözler dünde kalmış oluyor, şimdi bugüne dair yeni dostları ve yeni düşmanları var. Çünkü artık eski dostlar düşman olmuş, eski düşmanlarsa dost”. Peki, siz buna mı inanıyorsunuz yoksa Eba Müslim Horasani’ye mi? Ne demişti o zat, “Onlar zararlarından emin oldukları için; dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dosta düşmanca davranılınca o da karşı çıkanlardan oldu. Herkes karşı safta birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”

Siz zannediyorsunuz ki, “eski dostlar düşman, düşmanlar da dost olmaz” Bu söz sıradan insanlar için aralarına siyaset, ideoloji, menfaat, ihtirasa konu olan ne varsa araya girmişse hükümsüzdür. Siyasetçiler için bu sözün bir değeri, anlamı yok. Siyasette her şey mümkün. Eski dost, sapıtmışsa düşman olur, eski düşman, tevbe etmiş, hidayete ermişse artık dosttur. Dostunu düşmanını karıştıranlarınsa hiçbir durumda iki yakası bir araya gelmez.

Bilmem derdimi anlatabildim mi, “dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım!” Selam ve dua ile.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler