Dr. Sevinç Koçak
DİJİTAL İLETİŞİMİN ÖNEMİNİ KEŞFEDİYORUZ….
1997 yılında Türkiye’ye ilk internet bağlantısı geldiği zaman, ilk internet gazetelerinden birisini yayınlamıştım. Haftalık olarak İMKB’den gelen borsa ve para piyasalarına dair bilgilerin çeşitli kişilere erişmesi için internet üzerinden yayın yapmaktaydım. O dönemlerde dijitalleşmeye ilişkin ilk yayınlar ve pazarlamaya ilişkin ilk çalışmalar ya internet gazeteleri yayınlamak ya da “e-mailing” denilen e-posta pazarlamasının gerçekleşmesi şeklindeydi. Sonra her şey büyük bir hızla yol almaya başladı. Küreselleşme kavramı ile birlikte bir kartopu gibi büyüyen pek çok faktör dijital iletişimde bugün geldiğimiz noktaya erişmemizi sağladı.
Dijital iletişimin iki yönü bulunmakta: Teknolojik araç/gereçler ve içerikler. Teknolojik araç/gereçlerin gelişmeleri beraberinde içerik gelişmelerini de getirmekte. Her bir teknolojik iletişim araç ve uygulama beraberinde yeni bir tarz ve içerikte bir iletişimi yaratmakta. Ancak dijital iletişim ile birlikte günümüzde kullandığımız sosyal medyaortamlarının en önemli yönelimi, 2000’li yıllara değin doğrusal olarak ifade edilen iletişim teorisinin, doğrusal olmaktan çıkıp, yığınsal olarak üstelik karşılıklı etkileşimli şekilde yaşantılarımıza girmesidir.
Gelecekte, Covid-19 Pandemisi öncesi ve sonrası olarak ele alınacak bu günlerimizi tanımlarken, diğer bir deyişle bir çok sektörel ilişki, yaşantı ve alışkanlıklarımıza özgü yeni unsurların hayatlarımıza katılmasını ifade ederken, en çok dijitalleşmeye özgü özelliklerin ele alınacağı sözler, ifadeler, araştırmalar kullanacağımıza eminim. Dünyanın neredeyse tamamında insanların evlerde karantinada kapalı kaldığı yaşadığımız yaklaşık bu dört aylık sürede dijital iletişim olmasaydı her birimizin hayatı daha da zorluklarla örülü olacaktı.
Dijital iletişim, bir çok sektörün Pandemi gündeminde dahi iş yapabilirliğini sağlayan bir platform oluşturdu. En göz önünde olanı kuşkusuz sağlık alanında yapılan dijital araç-gereçlerin tedavide kullanımı ve sonrasında da “uzaktan eğitim” platformlarının aktive olmasıdır. Akabinde e-ticaret siteleri ile yapılan pazarlama faaliyetleri, daha sonra da “SmartPhone” denilen akıllı telefonlarla gerçekleşen “Aplications” ile yapılan takip yöntemleri bu önemli platformları oluşturmaktadır diyebiliriz. Hatta öyle ki Covid-19 hastalığının takip ve tedavisinde dahi söz konusu aplikasyonlardan birisi kullanılmaktadır.
Dijitalleşmenin bazı geleneksel iletişim yöntem ve metotlarının pozitif etkilerini yok eden ya da öldüren etkileri olduğunu savunan eleştirel görüşlere rağmen, iletişim alanındaki dijitalleşmenin faydalarını da günümüzde oldukça yüksek seviyede yaşamaktayız. Örneğin evlerimizde kapalı olduğumuz şu günlerde mobil telefonlarımızda olan görüntülü konuşma özelliği olmasaydı sevdiklerimizi aylarca göremeden yaşamak durumunda kalacaktık. Hiçbir iletişim aracının “yüz yüze iletişimi”in yerini ve gücünü tutamayacağını baştan kabullenmemiz gereğine rağmen asgari koşullarda bir dijital ortam aracılığıyla yüz yüze iletişimi sağlamak büyük bir başarı ve konfordur bence… Bu özelliğe bir de bu iletişimin anında kıtalar arası şekilde yapılabilmesi unsurunu eklersek, ortaya gerçekten inanılmaz bir boyut katılmış olmakta.
Dijitalleşmenin içerik yönünde gelişmesini daha çok alanda, daha aktif ve yeni uygulamalarla kullanılması olarak ele alabiliriz. İş hayatı, sanat, eğitim, eğlence, seyahat, haberleşme, ekonomik ve siyasi alanlarda dahi günümüzde dijitalleşmeyi artan oranlarda kullanmaktayız. Ev hanımlarının “altın günlerini” Zoom, Skype ve benzeri görüntülü iletişimi olanaklı kılan sistemlerle gerçekleştirmesinin yanı sıra, iş toplantıları, etkinlikler, konserler, sanal müze turları, sanal seyahatler, kütüphaneler, sanal partiler gibi pek çok içeriklerle insanlar bir araya gelerek veya bireysel olarak entelektüel çabalar içerisinde olmaktadırlar. Dijital teknoloji olmasaydı bunu nasıl yapabilirdik?
Ayrıca yaşadığımız dönemde dikkati çeken bir başka unsur da söz konusu dijitalleşmeye çok kısa bir süre içerisinde adapte olmamızdır. İnsanoğlunun en önemli özelliği adaptasyondur kuşkusuz. Aklını kullanmanın getirdiği bir hayatta ve ayakta kalma pratiğidir adaptasyon. Uzun bir süredir elimizin altında olan dijital uygulamaları yüzde yüz performansla kullanmıyorduk ancak zorunlu bir durum doğduğunda hemen geniş ölçüde kullanmaya başladık ve üstelik buna alışkanlık bile geliştirdik diyebiliriz. Her ülke ve her toplum için eşit oranda bir dijital adaptasyondan söz edemesek de geniş ölçüde bir kullanımdan bahsedebiliriz sanırım. Pandemi dönemi gibi mücbir bir sebep ister istemez bizleri acil bir adaptasyon aşamasına getirdi. Hatta tabu olan veya hiç düşünülmeyen bir çok konuda dijital çözümler yaratılmaya başlandı.
Kuşkusuz dijitalleşmenin toplumun tamamı tarafından eşit şekilde kullanılmasını sağlayabilecek en önemli unsur, fertlerin ekonomik düzeylerindeki farklılıklardır. Herkes aynı gelir grubunda olmadığı için teknolojik araç gereçleri satın alamıyor ve kullanamıyor doğal olarak. Ancak bu fark da kapanacak günden güne çünkü dijital temelli sistemler olmadığı zaman işlerin yapımı olmayacak ve fertlerin dijitale erişimlerine sistemin bekası için kolaylıklar getirilmek zorunda kalınacak.
Dijitalleşmenin oranı da bir başka tartışma konusu olamakta… Geleneksel yöntemlerin tamamen ortadan kalkması, ekonomilere, istihdama, iş süreçlerine, yetişen insan kaynağının niteliklerine neler katacak veya götürecek diye iki zıt görüş arasında oldukça çekişmeli durumlar söz konusu olmakta.
Birlikte sağlıkla güzel günlere kavuşmamız dileklerimle…
Gündemden dikkatimi çekenler
Müzik gerçekten en iyi birleştirici bir unsur… Birleşmeye bu kadar ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde en iyi araç gerçekten… Geçtiğimiz hafta çok önemli müzik olayları gerçekleşti…
- Andrea Bocelli’nin “Umut İçin Müzik” adlı konseri, Duomo di Milano Katedralinde verdiği 14 Nisan’da verdiği paskalya konseri, son yıllarda gerçekleşen en etkileyici konserdi! Dünya genelinde 32 milyon kişinin izlediği konser, seyircisiz bir şekilde kalplere işleyen melodilerle, Covid-19 pandemisi günlerinde izleyen herkesi duygusal olarak etkiledi. Bu etkinlik aynı zamanda, müziğin şifa ve paylaşım aracı olarak kullanılmasının da bir göstergesiydi…
- Geçtiğimiz günlerde tüm dünyanın ilegiyle izlediği büyük bir ev konserine tanık olduk. Global Citizen ve World Health Orgianization işbirliği ile “One World Together At Home” (Tek Dünya Hep Birlikte Evdeyiz) adı altında Covid-19 Pandemisinde çalışan sağlık çalışanlarına destek amacıyla ünlü sanatçıların evden video çekerek katıldıkları canlı bir küresel konser gerçekleştirildi. Dünya genelinde yaklaşık 21 milyon kişinin izlediği ve beş milyondan fazla sosyal medya etkileşiminin olduğu konserde, Lady Gaga, Jeneffer Lopez, Taylor Wsift, The Rolling Stones, Elton Jhon gibi dünyaca ünlü sanatçılar şarkı söylediler ve mesajlar verdiler. Küresel etkinlik anlamında bugüne kadar gerçekleşmiş online en büyük etkinliklerden biri olan bu yayın, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Asya Pasifik, Fransa, Kuzey Amerika ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 43 bölgede canlı olarak yayınlandı. Aynı zamanda Youtube paylaşım sitesi üzerinden milyonlara kişinin de takip ettiği bir konser. Oldu. Bundan böyle benzerlerini daha sık göreceğimize eminim. Bu konseri izlerken, Bob Geldof ile başlayan “We are the world” şarkısı ve konseri ile 1985 yılında Etiyopya’da açlık çekenlere yapılan kampanyayı hatırlattı. Dünyamızın ne yazık ki bu tip desteklere daima ihtiyacı oluyor. Sanırım Sosyal Sorumluluğun anlamı giderek daha da derin ve küresel oluyor.
- Evde kalmayı ve sosyal mesafeyi anımsatmak ve bu söylemler üzerinden farkındalık yaratmak üzere sanatçılarının da dijital platformlar üzerinden ve sosyal medya hesaplarından yayınladıkları ev konserleri oldukça ilgi çekiyor. Ferhat Göçer, Candan Erçetin, Şevval Sam, Demet Akalın, Sıla, Soner Sarıkabadayı, Gökhan Türkmen, Yeşim Salkım, Yalın, Kalben, Gökhan Gökoğuz, Fatma Turgut, Kerem Görsev bu sanatçılarımızdan bazıları… #EvdeKaldığımız şu günlerde Türkiye de bir anlamda müzikle birleşti…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.