Dilipak'tan Erdoğan'a açık mektup: Bu olay size ve AK Parti'ye kurulan bir komplodur
"Size gönderdiğim yazılı bilgi notuna 50 yıllık mücadele ve dava arkadaşlığının hatırına en azından bir geri dönüş beklerdim"
"AKP'nin papatyaları" yazısında 'fahişe' ifadesini kullanan ve AKP'li kadınlar tarafından hakkında suç duyurusunda bulunulan Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a açık bir mektup kaleme aldı. Dilipak, "Bu olay sadece bana değil, size ve sizin şahsınızda AK Parti’ye kurulan bir komplodur" görüşünü savundu. Dilipak, Erdoğan'a gönderdiği yazılı bilgi notuna dönüş yapılmamasını da eleştirdi.
Dilipak, "Öncelikle son tartışmalar ışığında yaşananlardan dolayı üzgün olduğumu ifade etmek isterim. Zaman zaman yaptığım çıkışların, eleştirilerimin bazı kimseleri rahatsız ettiğinin farkındayım. Dünya, bölge, ülkemizin gündemi içinde benim, mevcut uygulamalara karşı aykırı kabul edilecek birçok görüşüm var ve bunların hayata geçirilmesi konusunda aktif sorumluluk üstlenen bir eylem adamıyım. Bu hep böyle oldu. Fikirlerimin rahatsız ettiği kesimlerden tepkiler de alıyordum ancak açıkçası böylesine büyük, organize ve topyekûn bir tepki ile karşı karşıya kalacağımı düşünmemiştim." değerlendirmesinde bulundu.
"Size gönderdiğim yazılı bilgi notuna 50 yıllık mücadele ve dava arkadaşlığının hatırına en azından bir geri dönüş beklerdim"
Dilipak, "Söz konusu yazıma kastetmediğim bir mana yüklenerek, AK Parti içinden bir tepki aldım. Ve sizin son konuşmanızla bu konu ülke gündemine oturdu. Tartışma, yazım yayınlandıktan 3 gün sonra bir 'işaret fişeği' ile başladı, akşam üzeri troller harekete geçti. Ardından Genel Sekreter ve Kadın Kollarının açıklaması ile işler bu noktaya geldi. Bu arada özel kaleminiz aracılığı ile size olayla ilgili yazılı bilgi notu gönderdim, yazıdaki maksadım ve eleştirimin hedefinde kim olduğunu açıkladım. Size ulaştı mı bilmiyorum. Hiçbir geri dönüş olmadı. Aradaki dostluk, 50 yıllık mücadele ve dava arkadaşlığının hatırına en azından bir geri dönüş beklerdim." düşüncesini dile getirdi.
Dilipak, "Benim kastım belli. Başkaları bu ifadeleri zorlama bir yorumla amacından saptırarak, bu ifadeler üzerinden şahsıma iftira ettiler. Ve Media’daki birtakım isimler bu yanlış yorumu, benim açıklama ve ifadelerimi dikkate almaksızın hemen sahiplendiler. Topyekûn bir karalama, linç kampanyasına maruz kaldım Kastımı Akit Tv, “Derin Gerçekler”de net bir şekilde ifade ettim. İlka Haber’in videosu, benim Youtube sayfamda duruyor. Yeni Akit internet sitesinde, Habervakti internet sitesinde, BNC haber sitesinde konu ile alakalı röportajlarım var. Ama tüm bu açıklamalarıma rağmen Sosyal Media’da saldırılar devam etti. Bazı troller tarafından, anama, bacıma, karıma, kızıma küfürler edildi. Değişik kesimlerden insanlar yangına körükle gidercesine saldırıya geçtiler." ifadesini kullandı.
Dilipak yazısında şunları kaydetti:
81 ilde dava açma kimin fikridir, bu nasıl bir şey bilmiyorum. Bunu hukukla, adaletle açıklamak mümkün değil. Böyle bir uygulama daha önce kime yapıldı ki, bana da layık görülüyor. Bu fikri ilk aşamada örgütleyen organize edenler kimlerdir ve bununla aslında neyi amaçlamaktadırlar?
Yazımda yoğun eleştiri ve saldırılara uğramama sebeb olan ifade 3 kelimeden oluşuyor. Kastım çok açık ve net: LGBT+. Bu ifade yerine “Fahişe ve onların türevleri” ifadesini kullandım. Yazının bir bütün olarak anlaşılması gerek. Yarım asırdır her gün yazıyor, basına beyanat veriyor, seminer ve konferanslara katılıyorum. Bugün beni tanıyan, çizgimi bilen insanlar kimseye küfür, hakaret etmeyeceğimi, iftira atmayacağımı bilir. Konu ile ilgili açıklamalarım ve bugüne kadar sergilediğim duruş gözardı edilerek ve ifadelerim çarpıtılarak bugün böyle bir lince tabi tutuluyorum. Ben 28 Şubat dahil bize birçok zulmü reva gören o günkü muarızlarıma bile hakaret etmemişken, bugün böyle bir ithama muhatap olmak hem düşündürücü hem de üzücü olmuştur. Elhamdülillah benim dostlarım, insanlık davası uğruna mücadelemde beni tanıyan insanlar, beni anlamışlardır. Şu an aksi düşüncede olanlar da kısa bir tekrar göz geçirme ile anlayacaklarından eminim.
Lütfen son iki videomu izleyin ve lütfen bu noktaya nasıl gelindi bir araştırın. O zaman bu fitne ateşini körükleyenler kimler bunu görmek zor değil. Bu olay sadece bana değil, size ve sizin şahsınızda AK Parti’ye kurulan bir komplodur.
Ben düşmanımın bile hakkını savunmayı kendime şiar edinen biriyim elhamdülillah. Bir topluluğa düşmanlığım bile beni onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemeli. Bir kadına iffetsizlik isnadının İslam’daki hükmünü bilirim ve haddi aşmaktan Allah’a sığınırım. Bu konudaki hassasiyetimi ve dilime hakimiyetimi beni tanıyan herkes bilir! Keşke hep birlikte iftiranın hükmünü aynı hassasiyetle bilsek ve ona göre davransak. Tekrar ediyorum yazımdaki, “Fahişe ve onların türevleri” ifadesini LGBT yerine kullandım. Koç, Sabancı, Eczacıbaşı bunlara destek verirken bizim, onların deyimi ile “Yeşil Sermaye” ne yapıyor sorusu soruldu.
Peki ben “Fahişe ve onların türevleri” yerine “Fuhşiyatı destekleyenleri himaye eden sözleşmeler” desem, ya da doğrudan LGBT yazsam ne olacaktı!. Bu kutsal metinlerde Fahşa, Fuhuş, Fahişe, Fuhşiyat şeklinde tanımlanan kelime yerine LGBT yazınca, sözleşmeye göre, “Dezavantajlı grub” olarak tanımlanan “Pozitif ayırımcılığa tabi” bir topluluktan söz etmiş olmayacak mı idim!. Buna o zaman kim itiraz edebilirdi?. Kastım apaçık ortada iken, beni bu şekilde suçlayanlar o zaman bu çerçevede nerede durmuş oluyorlar!. Lütfen bunu arkadaşlarınızla tekrar istişare edin. Bu tartışmanın kimseye faydası yok.
Dosta bazan acı söyler. Bir arkadaşımız, Eba Müslim Horasani’nin başına gelenler üzerinden yorumlamaya çalışmış yaşananları. Hz. Ömer der ki, “Eğer bir kişi, ben hata yaparsam ve bana hakikatı söyleyip, yanlışımı düzeltmeyecekse benden uzak dursun, çünki onda hayır yoktur demektir. Ve eğer o kişi görevini yapar ve beni uyarır, fakat ben uyarıyı dikkate almazsam, o kişi benden uzak dursun, çünkü bende hayır yoktur.” Ben böyle bir dost arıyorum ve böyle bir dost olmaya çalışıyorum. Aradığımız Ömer’lerin kişiliği böyle bir kişilikti çünkü! O, Allah’ın rızasının tecellisi olmayı dileyen biri idi ve Allah’ın yardımının kendine ulaşmasını engelleyen kişi, söz ve işlerden uzaklaşıyordu. Çünkü sonuçta, kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah’ın zorlaştırdığından daha zor ve kolaylaştırdığından daha kolay bir iş yoktur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.