Dilipak'tan Sığınmacılar İçin Dikkat Çeken Analiz
Bugün günlerden Cuma! Müslümanların Allah’ın huzurunda cem olduğu gün. Bugün size yazmam, söylemem gereken şeyler var.
Akit yazarı Abdurrahman Dilipak'tan ülkemizdeki sığınmacılar için önemli bir analiz geldi. İşte o yazı...
Bir daha söylüyorum, ithal kavram ve kurumlarla medeniyet inşa ve ihya edilmez. Hele de 19.YY sonunda savaş yıllarında, kapitalizmin, komünizmin ve faşizmin gölgesinde şekillenmiş kavram ve kurumlarla bu hiç olmaz. Batılılar artık kendi kavram ve kurumlarını bile “Yeni norm”lara göre tanımlamaya çalışırken, biz onun başına “İslam” ekleyerek, onların peşine takılıp gidiyoruz. Ve tabii süreçte tüm alamet-i farikalarımızı / ayırt edici özelliklerimizi de kaybediyoruz.
“Men teşebbehe” kuralı bu akım için fazla bir anlam ifade etmiyor.
Aslında bugün mülteci konusunu yazacaktım ama, sanırım aklı selim için biraz sükûnet gerek. Ama şunu söyleyebilirim, bu konuda durum pek iç açıcı değil. Hatta çok vahim bir hal aldı. İçimizden birileri de adeta yangına körükle gidiyor.
Birileri ne olduğunu anlamadan GENDER oldu. Ne olduğunu anlamadan BİREY oldu. Ne olduğunu anlamadan TOPLUMSAL CİNSİYET’den söz etmeye başladık. Yetmedi, şimdi bir de VAROLUŞ’tan söz ediyoruz. BİYOLOJİK CİNSİYETe ne oldu da, AKIŞKAN VE DEĞİŞKEN, YÖNELİM, DENEYİM VE TERCİHE DAYALI BİR CİNSEL KİMLİK ARAYIŞIna girdik ki! KİŞİ, ŞAHIS, FERD’e ne oldu da, kendimizi din, ahlak ve gelenekten, biyolojik cinsiyetinden bağımsız bir BİREY olarak tanıma gereği duyduk.
Ne kadar çok “Yeşil Feminist”imiz, “Yeşil Kemalist”imiz varmış. Tom amcalaşan, “Beyaz Müslümanlarımız” da var artık. Yeşilin her tonu var, Solu, Sosyalisti, Liberali, 1970’lerde Tekin Erer CHP ile koalisyon olunca bizimkilere “YEŞİL KOMÜNİST” demişti. Eskiden yoğ idi iş bu rivayet yeni çıktı, artık YEŞİL EGZİSTANSİYALİST”lerimiz de varmış. Bir o eksikti o da tamam oldu.
KADEM’in “Toplumsal Cinsiyet Adaleti” kongresinde katılımcı üni.’ler seküler BİREY ve VAROLUŞculuğu İslamla mı temellendirecekler göreceğiz. “Biyolojik insan” olarak tarihinin sonuna mı geldik de bize “toplumsal cinsiyet” diye bir belayı teklif ediyorlar. Varoluşculuk (Egzistansiyalizm) nedir? Varoluşçuluk, bireyselliğin ön plana çıktığı, yaratılış yerine seküler bir birey kavramını esas alan düşünce akımının hayata bakışını ifade eder. Toplumsal cinsiyet biyolojik cinsiyet yerine ikame edilmek istenen bir şey. Ayrıca biz “varoluş”a değil “yaratılışa” inanırız. 12-13 Mayıs’ta Fatih Sultan Mehmet, İstanbul Üni, İbni Haldun, İstanbul Medeniyet, Toplumsal Cinsiyet Kongresinin ana teması Kadın ve Mekan, Baba Mekan, Emek Mekanları, Kamusal Mekan, Özel Mekan, Sınır, Eğitim, Eko Sistem, Mekanda kadının temsili, Gündelik Mekan, Eğitim Mekanları, Kutsal, Çeper, Toplumsal Cinsiyet Rolleri Mekan, Hafıza Mekan, Ev, Çevre, Alan, Uzam, Mekan Kurucu güç olarak kadın, Göç, mekan giysisi, ev, Sonuçta Allah’ın arzı, “Cinsiyetleştirilmiş mekan”a dönüştürülüyor. Biz zamana ve mekana şahid tutulacaktık, ama artık orası kadın ve erkekler için etiketlenirken birileri tarafından, birileri de Meta Verse’de cinsiyetsiz bir “öteki dünya” tasarlıyor. Zaten bu dünyanın bir sonraki adı mı da, sadece kadın ve erkeklere aid olmayacak, LGBTIQ+ mekanın sahibi (!) olacak haşa!
Artık “Varoluşta eşitlik, sorumlulukta adalet” ilkesini savunan STK’larımız var! Homo Sapines Hayvandan insana evrilmişti, şimdi “Yaratılış’tan Varoluş’a” evriliyoruz, yeni normlar dünyasında. “Yeni hüküm koyucu modern tanrılarımız ve yeni terbiyecilerimiz olduklarını iddia edenler” öyle buyuruyorlar çünkü!? Toplumsal Cinsiyet (TC)’de, “Mekân Kuran Bir Güç Olarak Kadın” çıkıyor sahneye, yeni dünyada. “Konuşan ve Suskun (Susturulmuş, Bastırılmış) Mekân Olarak Kadın” konuşmaya başlıyor.
Meğerse “Hafıza ve Unutma Mekânı Olarak Kadın” varmış bir. Oysa biz annemizi, ninemizi, halamızı, teyzemizi, gelinimizi, kaynanamızı, torunumuzu, kız kardeşimizi, kayın validemizi hiç unutmamıştık, bir Müslüman olarak. Biz insandık sonuçta. Yeni nesil korkarım bu “Cinsiyetlendirilmiş / Cinsiyetten Arındırılmış Mekânlar”da kaybolacak! Artık müttefikiz ve dostumuz, stratejik ortağımız olan batı dünyasında, hamamlar ve tuvaletler de ayrı değil, bu lobinin sayesinde. Kadın ya da erkek yok! İnsan da yok zaten Trans Humanizm’de. İnsan, hayvan ve makine birer NESNE! “Bir Beden Olarak Kadın ve Mekân” kapsamında “Kamusal / Özel Mekânlar ve Kadın”ı yeniden tanımlarken, kendini kadın olarak tanımlayan, ya da akışkan ve değişken cinsel kimliği ile kendini kadın hisseden, GENDER olarak tanımlanan BİREY’i nereye konumlandıracağız?.
“Ebeveynlik ve Mekân” dehşetli bir tanım. Artık anne ya da baba yok, ebeveyn var. Çünkü anne erkek, baba da kadın olabilir. “Baba ve Mekân” tanımı da artık içinden çıkılamaz bir tanım. Kendi yönelim, deneyim ve tercihi ile kendini kadın hisseden BİREY, sperm bankasından sperm alıp, kendi yumurtası ile dölleyip, onu da bir taşıyıcı anneden doğurtabilir. Bırakın bu kadın-erkek hikayesini, anne-baba geçmişte kaldı. Çağdışı kavramlar bunlar!?
“Kutsal (Teolojik ve Ritüel) Mekânlar ve Kadın”ı yeniden tanımlayacağız da, imam kendini kadın hissederse ne olacak. Ya da erkekler kadınlara imam oluyorsa kadın neden erkeklere imam olmasın! Kadın neden ezan okumasın, neden ayrı, arka, 2. plana itilsin!! İmamın karısı da hutbe okusun.!? Bunu deneyenler de oldu geçmişte. Sahi erkek ve kadın istihbaratçıların fıkhı kimin umurunda. “Havf fıkhı”ndan söz ediyorum. Lucifer’in, Lilith’in razı olduğu değil, Allah’ın razı olduğu işler ne alemde.
“Toplumsal cinsiyet” çetesi, biyolojik insan neslini sona erdirdikten sonra, ne iman eden ve Hakka çağıran kimse kalmayacaksa, Kâbe mi kalır, Kudüs mü! Kitap da levhi mahfuza döner, yeryüzü gazab yurduna döner ve tepelerine cehennem ateşi boşalır. Biz neye ağlıyoruz kim neyin derdinde.
Sahi, bu göçmenler hangi cinsten oluyor. Bunlar artık biyolojik ya da toplumsal bir cins değiller. Bunlar doğrudan siyasi bir cins olarak tanımlanıyor sanki. Tartışmanın merkezinde, hak, hukuk, adalet, insan yok, göçmen var, mülteci var. İnsan göçmen ya da mülteci diye iyi ya da kötü değildir. Bunların içinde de ajanlar, teröristler, ahlaksızlar da var. Namuslu, erdemli, mazlum insanlar da var. Bunların birbirinden ayrılması gerek.
Yarın da yazmam gerekecek bu toplumsal cinsiyet konusunu, daha sonra mülteci, göçmen konusuna döneceğim tekrar. Çünkü bu konu burada bitmeyecek.
Bakın bu toplumsal cinsiyet ve İstanbul Sözleşmesi maskeli cinayet göçmen meselesinden daha önemsiz bir hadise değil. Bu rezaleti durdurun, geç kalırsanız gelecek günlerde geçen günleri ararsınız sonra.
Selâm ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.