Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

DUMLUPINAR ÖNLERİNDE / MEHMETÇİKTEN SOR MEYDANI

Zafer ayının son günlerindeyiz. Zafer ayı demek, şehîdler ayı demektir. Malazgirt Meydan Muhârebesi’nden Dumlupınar Meydan Muhârebesi’ne kadar, bu toprakları bize vatan kılan şehidlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Malazgirt’den itibaren meydanlarda kazanılan zaferlerle bu toprakları yurt edindik. Destan şâirimiz rahmetli Niyâzi Yıldırım Gençoşmanoğlu’nun “Meydan” şiirinde dediği gibi, görülecek meydanlardı.
Başbuğlar tuğ kaldıranda,
Atlar dizgin dolduranda,
Malazgirt'te, Çaldıran'da
Sakarya'da gör meydanı 
949 yıl önce 26 Ağustos Cuma günü Altaylardan kopup gelen bir çığ, Malazgirt Meydanı’nı Bizans ordusuna dar etti. Anadolu, Oğuz Türklerine vatan olmaya başladı. 
Önde yalın kılıç Türkmen başbuğu
Ardında Oğuzun elli bin tuğu
Andırır Altay'dan kopan bir çığı

Budur Peygamberin övdüğü Türkler
Ya Allah Bismillah Allahu Ekber (N. Y. G.)
Anadolu’nun Oğuz Türklerine vatan olmasının ikinci adımı, 1176’da Miryakefalon Meydan Muhârebesi’ydi. Maalesef Malazgirt kadar kıymeti anlaşılmayan bir zaferdir. Oysa bu zaferle Anadolu’nun yurt olması kesinleşti. 
Peygamberin övdüğü Türklere, bir mayıs günü İstanbul kapıları açıldı. Zaferler, birbirini izledi. Otlukbeli ve Çaldıran meydan muhârebeleriyle Ortadoğu’da Türk birliği; Mercidabık ve Ridâniye meydan savaşlarıyla İslâm birliği sağlandı. Balkan meydanlarında asırlarca zafer rüzgârları esti. Kosova, Niğbolu, Varna, Mohaç, görülecek meydanlardı. 
Kızıl Elma düşümüz, Viyana kapılarında bitti. Fetih bitince müdâfaa; müdâfaa bitince geri dönüş başladı. Gözyaşlarımız ve kanımız Tuna’ya karışarak yollara düştük.
Balkanlardan geri çekilmemiz yetmedi; Anadolu’dan da gitmemiz isteniyordu. Çanakkale’de yüzbinlerce şehid vererek yeniden dirildik. Târihin gördüğü en zor meydandı. 
Dön ardına bir bak hele
Hatırına neler gele
Dar boğazda Çanakkale,
Târihin en zor meydanı
Çanakkale’de dirildik ama Cihan Harbi’nden yenik çıkınca aziz vatanımız istilâ edildi. 
 
VE DUMLUPINAR MEYDANI...
Bak neler var dünlerinde
Acı, tatlı günlerinde
Dumlupınar önlerinde
Mehmetçikten sor meydanı (N. Y. G.)
Görülecek meydandı Dumlupınar. Âşıklıoğlu Hüseyin’in, “Maraş bize mezar olmadan, düşmana gülzâr olamaz!” sözü, dalga dalga yayılmış; Çanakkale rûhu, ayağa kalkmıştı. Anadolu bize mezar olmadan, düşmana gülzâr olamazdı. 
Olmadı da.
26 Ağustos 1071’de Anadolu kapılarından girenlerin torunları, yaklaşık bin yıl sonra Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının liderliğinde 30 Ağustos 1922’de “Ya istiklâl ya ölüm!” dediler. 
Yahyâ Kemal, Dumlupınar Meydanı’nda kopan fırtınanın şâhidiydi. 
Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın
Gâlib et; çünkü bu son ordusudur İslâm’ın 
 
Malazgirt’i anlamadan Dumlupınar’ı; Dumlupınar’ı anlamadan Malazgirt’i anlamak mümkün değildir. Târihimizi 19 Mayıs 1919’dan başlatanlar ile buna karşı çıkanların yanlışları yüzünden 30 Ağustos’u adam gibi idrâk edemiyoruz. Şehidlerimizi incitiyoruz. 
Dumlupınar Şehidliği’ndeki isimleri ağlamadan okuyanlar, Malazgirt’te heyecanlanabilirler mi?
Beri taraftan haçlılara Anadolu’yu dar ettiğimiz zaferi, “Türkiye laiktir, laik kalacak!” diye kutlamak yanlıştır. İstiklâl Harbi, laiklik savaşı mıydı? İzmir’i, Urfa’yı, Antep’i, Maraş’ı dindarlar mı istilâ ettiler?
Anadolu’ya, tekbir sesleriyle girdik. Çanakkale’yi, tekbir sesleriyle savunduk. Dumlupınar’da düşmanı, tekbir sesleriyle cehenneme gönderdik.
30 Ağustos Zaferimiz, kutlu olsun. Malazgirt’ten Dumlupınar’a kadar bütün şehidlerimizin aziz ruhları bizimle berâberdir. Hepsini, rahmetle anıyoruz.

Not 1: Yaptıkları araştırmalar neticesinde Selçuklu târihini ve Malazgirt Zaferi’ni bilmemize ve idrak etmemize sebep olan Fuat Köprülü, Mükrimin Halil Yinanç, Osman Turan, Mehmet Altay Köymen gibi büyük târihçileri de bu vesîleyle rahmet ve minnetle anıyorum. 
Not 2: Rahmetli Osman Turan’ın “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Târihi”ni okumadan Malazgirt’e gidip Niyâzi Yıldırım’dan şiir okumak, köşe yazılarında Kızıl Elma’dan bahsetmek, hamâsetten öteye gitmez. 
Servet Avcı’nın dediği gibi, eskimeyen Kızılelmacılar olarak bir ricâmız var:
Kızıl Elma, helvadan put değildir. Aman diyeyim, câhiliye Arapları gibi acıkınca yemeye kalkışmayın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.