EKONOMİ KORONA DİNLEMİYOR
EKONOMİ KORONA DİNLEMİYOR
Koronavirüs süresince sıkı karantina kuralları uygulayan Asya ülkeleri Nisan ve Mayıs aylarıyla birlikte normalleşme adımları atmaya başlamıştı.
Avrupa ülkeleri ve Türkiye de Haziran ayıyla birlikte hızlı bir normalleşme sürecine girdi. Birden sınırlar açıldı, uçuşlar başladı. Kafeler, restoranlar, bakımevleri, spor salonları, kamu kurumları derken, neredeyse her yer yeniden faaliyetlerine başladı.
Kısa zamanda ekonominin tüm alanlarını da hasta eden virüs ülke yönetimlerini bir seçime zorladı. Ekonominin durma pahasına insan sağlığını koruma altına almak mı, yoksa yeni tip Koronavirüs ile yaşamayı öğrenerek ekonominin çarklarını döndürebilmek mi?..
Son günlerde çoğu ülke şansını ikinci seçenekten yana kullanıyor. Salgının kontrol altına alındığı söylense de bunu söyleyebilmek için en azından 15 gün üst üste ölüm sayısının sıfırlandığını görmek gerekiyor. Ancak ülkelerin çoğu bunu beklemeden, ölüm istatistikleri düşüşe geçmeye başladığı an kısıtlamaları kaldırmaya başladı çünkü sıfırlanan vakalar değil ekonomiydi.
Örneğin;
Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan İngiltere, ekonomi tarihinde tarihi bir çöküş yaşıyor. Ülke ekonomisi Nisan ayında bir önceki aya göre tam % 20,4 oranında rekor seviyede bir daralma yaşadı.
Aynı zamanda İngiliz İstatistik Ofisi (ONS), Mayıs ayına ilişkin öncü verilere göre 612.000 kişinin işini kaybettiğini vurguladı. Essex Üniversitesi'nin Sosyal Ekonomik Araştırmalar birimi ise pandemi nedeniyle 6,5 milyondan fazla insanın işini kaybedebileceğini işaret ediyor.
Haliyle gelişmiş köklü ekonomileri bile tarihi derin bir krize sokan pandemi ülkelerin mücadele biçimini değiştirdi.
Daha doğrusu önceliklendirmeler değişti.
Koronavirüs daha yeni kendini göstermeye başladığında, birçok gözlemci kapitalizmin biteceğini, küreselleşmenin ise karantinadan çok zor çıkacağını öngörüyordu.
Buradan çıkışın ise sosyal devlet tabanlı bir model ve daha adil bir küreselleşme ile mümkün olduğu konuşuluyordu.
İçten bir keşke çekerek ve üzülerek söylemeliyim ki bu anlayış bazı ülkelerde ya çok kısa sürdü ya da bazı ülkelere hiç uğramadı.
Kapitalist sistem yeni üretim modelleri ile yeniden ayağa kalkıyor ve kendine yeni sömürü alanları açabilmek için yine küreselleşme ile kol kola girecek.
İspanya gibi turizmin ekonomideki payı yüksek olan ülkeler yabancı turistlere açmayı planladıkları sınırlarını Temmuz ayından Haziran ayına çektiler.
Yunanistan ise turistik adalarında yoğun bakım ünitesi oluşturarak sezonu herkesten 3 hafta önce açtı.
Koronavirüs olmasaydı bu yaz 58 Milyon yabancı turist bekleyen Türkiye, salgına rağmen Temmuz ayında Orta Avrupa ve Rusya’dan gelecek olan yabancı misafirlerin yolunu gözlüyor.
Pandemi küresel düzeyde turizm, havacılık ve hizmet sektörü başta olmak üzere pek çok sektöre “kestirilemeyecek” şekilde bir enkaz bırakacak. Kısa vadeli sosyal devlet tabanlı reçeteler de durumu kurtarmaya yetmiyor.
İşte bu yüzden, ekonomi çarklarının yeniden dönmeye başlaması gerekiyordu. Ülke yönetimleri bir tercih yapmak zorunda kaldı ve bu yüzden öncelik ekonomiden yana oldu.
Nitekim benzer tecrübeyi Türkiye’de de yaşamıyor muyuz?
Vaka ve ölüm sayıları düşüşe geçmeye başlayınca, normalleşme süreci 15 Haziran tarihinden 1 Haziran’a çekildi. Bir anda neredeyse her şey Koronavirüs öncesine döndü.
İç talep canlansın, ekonominin çarkları dönsün diye ölüm oranlarını sıfırlanmadan gönüllü karantinadan gönüllü mesafeye geçtik.
Sonuç; ikinci mi dersiniz, birincinin devamı mı dersiniz bilmiyorum ama kısa zamanda yeni bir dalga geldi.
Devlet yönetimi sokağa çıkma kısıtlaması uygulayacağım dese, ortalık ayağa kalkıyor. İnsanların çoğu virüsten değil açlıktan öleceğiz diye çığlık atıyor. Hal böyle olunca, devletin sosyal olma rolünü unutmak zorunda kalıyoruz.
Öte yandan bizdeki sosyal devlet anlayışı sağlık alanında kendini gösterirken, ekonomi tarafındaki destekler düşük faizli krediler ile yürütülüyor. Nitekim, Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerine göre Nisan ayında 920.000 kişi ilk defa ihtiyaç kredisi kullanmış.
Mart ayında işsizlik resmiyette azalmış gibi görünse de sektör bazlı veriler gerçekleri gözler önüne seriyor. Bakınız;
Nisan ayı sanayi üretimi % 31,4 oranıyla rekor seviyede daraldı.
Neredeyse tüm dünya ülkeleri bu yıl resesyona gireceklerini düşünürken, biz Sağlık Bakanı’nın maske takmayanlar için uyarıda bulunduğu şekliyle ekonomide de tedbirsiz bir iyimserlik halindeyiz.
Oysa ki 2020 için en iyimser tahmin; insan sağlığının ekonominin önüne geçmesiydi.
Evet bu kısa vadede birçok ülkede gerçekleşti. Devlet yönetimleri tarihlerinde görülmemiş milyar dolarlık ekonomi destek paketlerini açıkladılar. Evlerinizde kalın, sağlığınızı koruyun, ekonomi bizim işimiz denildi. Ancak ilk şok atlatıldıktan sonra, ekonomi sağlığın önüne geçmeye başladı.
Liberal küresel sistemin sorgulandığı bu dönemde kazananın sosyal devlet olacağı konuşuluyordu fakat sosyal devlet mekanizması 2020 yılını bitiremeyecek gibi. Onun yerine kurulan “yeni” normal düzende liberal küresel sistemin yeniden şekillenmesi sağlanacak.
Elbette bazı devletler bu yaşananlardan ders alarak yeni küresel dönemde sosyal devlet politikalarını etkin kılarak sağlıktan eğitime, eğitimden adalete, adaletten savunmaya, savunmadan ulaşıma kadar birçok alanda etkinliğini artırarak daha eşit ve daha adil bir toplum inşa etmeye odaklanacak.
Kaçı bunu başarabilir?..
Tarihten ders almayı bilen toplumlar bu düzeni kuracaktır.
Peki Türkiye?..
Yeni sürecin yönetilmesinde mevcut devlet destek paketlerinin yeterli olmadığı tartışılmaz bir gerçek. Sosyal devlet kavramının içini doldurmadan hem sağlık alanında hem de ekonomi alanında savaşmak zorlaşıyor. Nitekim sağlık alanında kazandığımız başarıyı ekonomiye kurban ediyoruz, ekonomide kazandığımızı da sağlığa kurban ediyoruz.
Türkiye’nin bu cendereden çıkabilmesi için hem sağlık hem de ekonomi alanında tedbirsiz iyimserlikten çıkıp adil ve dürüst bir yönetim anlayışıyla kontrollü sosyal ve ekonomik hayata acilen geçmesi gerekiyor.
Gülçin KAYA İNCEİPLİK
17 Haziran 2020
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.