EKONOMİDE KORONA PANİĞİ!
Dünya nüfusunun yüzde 18’ini oluşturan, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin’de ortaya çıkan ve ardından tüm dünyaya korku salan Korona Virüsü bana Malthus’un nüfus denge teorisini(1789) hatırlattı.
Teoriye göre; “nüfus geometrik olarak artarken, besin kaynaklarının aritmetik olarak artması kişi başına düşen besin miktarını azaltıp doğadaki dengeyi bozar. Salgın, savaş ve açlık gibi felaketler insanların ölmesine sebep olur ve azalan nüfus ile yeniden bir denge sağlanır”.
Malthus kuramına dayanarak, yaşanan Korona salgının insanlığın geleceğine dair aslında kötü bir şey olmadığını düşünebiliriz.
Yalnız, küresel düzende yaşanan her bir açlık, savaş ya da salgın hastalık gibi felaketler yeni bir krizi doğurmuyor mu?
Teori her ne kadar korkutucu gibi görünse de, gerçekte olan görüntü daha da ürkütücü!
Dibimizdeki Suriye krizinin temeli de kuraklık ve açlıktan gelmiyor mu?
Evet, kaynaklar kısıtlıydı ve çıkan iç savaşta insanlar öldü, ölmeye de devam ediyor.
Malthus’a göre yorumlarsak nüfus azalıyor, peki ortada bir denge var mı? Hayır! Yoksa tamamen dengeden mi çıkıldı?
Evet; savaş ortamında güçlü ve dayanıklı olanlar bir şekilde hayatta kalmayı başardılar.
Korona Virüsü de tüm dünyanın dengesini bozdu. Üstelik dokunduğu veya dokunmadığı her yerin yalnızca sağlığını değil ekonomisini de tehdit ediyor.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) yayınladığı raporda, virüsün küresel ekonomi üzerindeki etkilerine vurgu yaparak, Çin’de üretim ve tüketimin azalmasıyla 2020’nin ilk çeyreğinde küresel ekonomik büyümenin negatif olabileceğine dair kötümser senaryolar üretti.
Ekonomik görünüm belirsizlikler içerirken, Oxford Economics verilerinde de salgının küresel ekonomiye zararının 1,1 trilyon dolar olacağı öngörülüyor.
Piyasaların endişesi merkez bankalarını da harekete geçirdi. Geçtiğimiz hafta FED, ekonomiyi desteklemek için politika faizini 50 baz puan indirerek, faizi 1 - 1,25 aralığına çekti.
Ardından, Avustralya ve Malezya merkez bankaları da politika faizini 25 baz puan indirdi.
Perşembe günü yapılacak Avrupa Merkez Bankası toplantısında da yeni bir faiz indirimine gidilmesi muhtemel görünüyor.
Salgın henüz Türkiye sınırları içerisinde “resmi olarak” kendini göstermese de, TCMB Başkanı Murat Uysal gerektiğinde tüm para politikası araçlarını kullanabileceklerini dile getirdi.
Virüsün havaların ısınmasıyla birlikte yok olacağına dair ilginç görüşler ileri sürülse de, önümüzdeki yıllarda yeni bir küresel salgınla karşı karşıya kalacağımız kesin.
Nitekim Korona’dan önce SARS, MERS, Ebola virüsleri de salgın yaratmıştı. Bunların sadece isimleri değişiyor.
Bu tip küresel felaketler hazırlıksız olduğumuzda geniş çaplı ekonomik zararlara da neden olabiliyor. Doğa kanunu gereği acı bir şekilde güçlü ve dayanıklı olan hayatta kalmayı başarıyor.
Ancak senaryo Malthus’un dediği gibi pek de iyiliğimize gelişmiyor.
Dünya Bankası, virüsün tıbbi ve ekonomik etkileriyle mücadele eden gelişmekte olan ülkelere destek olmak amacıyla yaklaşık 12 milyar dolarlık başlangıç finansmanını devreye soktuğunu açıkladı.
Bu süreçte Türkiye gibi kırılgan bir ekonomisi olan ülkeler küresel çözümlerden faydalanmakla birlikte ulusal önlemler de almalı.
Dünya ekonomisine kısa vadede bu kadar ciddi hasar bırakan bir salgın, Türkiye’de baş gösterseydi sonuçlarını düşünmek bile istemiyorum.
Peki, ulusal düzeyde neler yapılabilir?
Tıbbi tarafta, salgının yayılmasının kontrol altına alınması zaten bir zorunluluk.
İşin iktisadi tarafında ise, vatandaşların virüsten korunmak için kullandığı tıbbi maskeler karaborsaya düşmüş durumda.
Sadece maskeyle de bitmiyor; medikal gözlükler, eldivenler, galoş gibi birçok malzeme piyasada çok az sayıda bulunuyor.
Ağırlıklı olarak iç piyasada küçük işletmeler tarafından üretilen bu tür malzemeler, Çin üretemeyince ve salgın nedeniyle bizden yoğun talep edince karaborsaya düştü.
Bu noktada, hem iç piyasada fiyat kontrolleri yapılabilir hem de medikal ürünler alanında yerli üretim sektörünün büyümesi için teknik yardım sağlanabilir veya özel teşvik paketleri oluşturulabilir.
Çünkü bu tip salgınlarda en çok ihtiyaç tıbbi tarafta ve diğer ülkelerden yardım gelene kadar birçok acı kayıp yaşanabiliyor.
Açıkçası, belirli bir dönem kendi başımızın çaresine bakacak boyutta bir üretim kapasitemiz olmak zorunda.
Ayrıca, hükümet özellikle KOBİ’lere yönelik acil durum finansman paketi için kesinlikle hazırlıklı olmalı.
Para politikası tarafında ise, TCMB gerekli olduğunda elindeki araçları esnek bir şekilde ve hızlıca devreye sokabilmeli.
Son olarak, büyük şirketler bu tip tehditlerle karşılaştıklarında iş ortamlarının kesintiye uğramaması için “acil durum eylem planını” şimdiden hazırlamalı.
İlk aklıma gelen “yol haritası” bu!
Acı tecrübe olmadan, kimse bir şey öğrenmiyor biliyorum. Keşke bir kere de başımıza ciddi bir şey gelmeden tedbirli olmayı içselleştirebilsek.
Çin’den dibimizdeki İran’a kadar gelen virüs bu yıl belki bizi ıskalayacak. Umarım “gerçekten” de öyle olur.
Ancak yeni doğal afetler, yeni salgınlar, yeni krizler ne yazık ki kapıda.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.