Fethullah Gülen’in Ölümü Sonrası Yapılanmayı Neler Bekliyor, Kim Yönetecek?
Fethullah Gülen’in 20 Ekim’de Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) ölümüyle birlikte Gülen yapılanması açısından bir dönem sona erdi.
Fethullah Gülen’in 20 Ekim’de Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) ölümüyle birlikte Gülen yapılanması açısından bir dönem sona erdi.
Yeni dönemde hareketin nereye evrileceği merak ediliyor.
Grubun bundan sonra kim ya da kimler tarafından yönetileceği, hangi faaliyetleri yürüteceği, bölünüp bölünmeyeceği, Türk hükümetiyle arasındaki ilişkilerin ne olacağı en fazla tartışılan konular arasında yer alıyor.
1999 yılında hakkında dava açılmasının ardından ABD’ye taşınan Gülen’in lideri olduğu hareket, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından Türkiye'de “Fethullahçı Terör Örgütü” olarak nitelendirilmeye başlanmıştı.
Gülen, darbe girişimiyle ilişkili olduğu iddialarını reddediyordu.
Gülen’in ölümü sonrası yapılanmanın nasıl bir yöne doğru evrilebileceğini inceledik.
Kim tarafından yönetilecek?
Yapılanmanın yönetimini Gülen’in ölümünden belli bir süre önce bir icra heyetinin üstlendiği, bundan sonra da bu heyetin göreve devam edeceği öne sürülüyor.
Bu heyette kimin yer aldığına dair iddialar dönem dönem hem Türk medyasında haberleştirildi hem de sosyal medyada paylaşıldı.
Bununla birlikte grupla bağlantılı kurumlar tarafından bu isimlerin kim olduğu açıklanmış değil.
BBC Türkçe’nin görüştüğü cemaate yakın bir kişi, heyetin aktif bir şekilde görevde olduğunu savunuyor.
7 Ekim’de, Gülen bağlantılı, ABD merkezli The Alliance for Shared Values (Paylaşılan Değerler İttifakı) adlı şemsiye örgüt tarafından grubun geleceğiyle ilgili yapılan açıklamada, “ortak akıl ve istişare” vurgusu yapıldı.
Ölüm haberinin ardından Türk medyasında ise yapılanma içinde bir liderlik kavgasının başladığı yönünde iddialar gündeme getiriliyor.
Bu haberlerde ABD’de yaşadığı öne sürülen Mustafa Özcan ve Cevdet Türkyolu ile Almanya’da yaşadığı düşünülen Abdullah Aymaz’ın da aralarında bulunduğu bazı isimlerin gruba lider olmak istediği belirtiliyor.
Türkiye’deki "Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ana davası çatı iddianamesinde", Mustafa Özcan’ın "geçmişte Türkiye imamlığı’ yaptığı, Gülen’den sonra örgütteki en etkili ikinci kişi olduğu, ‘kumpas operasyonlarında’ görev aldığı, Türkiye'deki para akışını kontrol ettiği” ifade ediliyor.
Gülen’in kardeşi Seyfullah Gülen’in kızı ile evli olan Cevdet Türkyolu’nun da bir dönem "örgütün Türkiye imamlığını" yaptığı öne sürülüyor.
Yapılanmayla ilgili çatı iddianamesinde Türkyolu için "Gülen'in özel kalemi ve sekretaryasını idare eden kişidir" ifadesi kullanılıyor.
Gülen yapılanması davalarında, bir dönem Zaman gazetesi genel yayın yönetmenliği de yapmış olan Abdullah Aymaz’ın ise “örgütün önce Amerika sonra da Avrupa imamlığı yaptığı” iddia ediliyor.
Bu üç isim de İçişleri Bakanlığı’nın “terörden arananlar” listesinde kırmızı kategoride yer alıyor.
Heyet modeli nasıl yorumlanıyor?
BBC Türkçe’nin görüştüğü, yapılanmaya yakın bir kaynak, “Gülen’den sonra yeni bir Gülen olmaz. Bu kişilerin Gülen’i aşacak kapasiteleri yok. Ama zaten lidere ihtiyaç da yok” diyor.
Bu kişi, "liderlik çekişmesi" yorumlarını reddediyor ve ekliyor:
“Bunlara gülüyorum. Cemaatte Türk olmayanlar var. Belki önümüzdeki yıllarda cemaatin içinde sorun şu olabilir; örneğin birileri ‘Neden heyette bir Pakistanlı ya da bir Afrikalı yok?’ diye sorabilir.”
Bu kişi ayrıca, grubun özellikle ABD’deki örgütlenmesinde bir yerelleşme yaşandığını savunuyor:
“Ben cemaatin ABD’de yerelleştiğini; yereldekilerin karar alma, denetleme ve uygulama konusunda daha öne çıktığını görüyorum. Tabii Virginia ve Texas gibi Müslümanların olduğu yerlerde daha kalabalıklar. Güney Dakota gibi yerlerde daha azlar. Aşağıdan yukarı gidiyor. En son hep birlikte yaptıkları iş, Gülen’in cenazesini organize etmekti” diyor.
Konuştuğumuz, geçmişte aktif olarak yapılanmada yer almış, ancak son dönemde grubun yönetimine çeşitli eleştiriler yönelten bir başka kişi ise “yapıda liderlik kavgasının olması durumunda bunun açıktan yaşanmayacağını, hareketin kodları gereği bunun ancak kapalı kapılar ardında olabileceğini” söylüyor.
Bu isim, “kimsenin lider olma hedefiyle öne çıkmayacağını ancak icra heyetinde nüfuz kurmak isteyenler olacağını” savunuyor.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan, Çek Cumhuriyeti’ndeki Palacký Üniversitesi öğretim üyesi Gökhan Bacık, “Hareketin içinde, harekete cazibe kazandıracak, dünyaya yeni bir şey söyleyecek bir adam çıkma ihtimalini sıfıra yakın görüyorum” yorumunu yaptıktan sonra heyet modelini şöyle yorumluyor:
“Bosna Hersek’te bir başkanlık konseyi var. Neden? Çünkü ‘Maalesef sorunlarımızı halledemedik’ diyorlar. Dolayısıyla hareketteki bu heyeti ben, bazı sorunların çözülememesi olarak görüyorum.”
BBC Türkçe’ye konuşan, Fransa’daki Paris SciencesPo Üniversitesi öğretim üyesi Bayram Balcı, yapılanmanın bundan sonra nereye gideceğini tartışırken kesin bir çıkarım yapmanın zor olduğu kanısında.
Balcı'ya göre bunun en büyük nedeni ise “hareketin şeffaf olmayan yapısı”.
Bununla birlikte Balcı, farklılıkları bulunmakla Said-i Nursi’nin ölümü sonrası, kurucusu olduğu Nurcuların yaşadıklarına bakmayı öneriyor.
Ölüm sonrası bu yapılanmada parçalanmalar yaşandığını hatırlatıyor.
Balcı, "guru tarzı liderleri olan" bu tür yapılanmalarda, lider ölümleri sonrası genelde sorun yaşandığını belirtiyor ve "Cemaatin geleceği bundan sonra hiç parlak değil" yorumunu yapıyor.
Türkiye’de geleceği var mı?
Bazı uzmanlar grubun, özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra bir diaspora oluşumuna dönüşmekte olduğu kanısında.
Bayram Balcı, “hareketin artık Türkiye’de bir geleceği olmadığını" belirtiyor ancak “dışarıda da çok güçlü bir gelecek görmediğini” ekliyor.
Balcı, geçmişte 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Avrupa’ya giden bazı sol veya Alevi hareketlerin bir noktada güçlenerek Türkiye’ye döndüğünü söylüyor.
Ama Gülen yapılanması için bunun yaşanmayacağını tahmin ediyor:
“Yarın Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidardan gitse bile hiçbir hükümet onlara, ‘Buyurun, memlekete dönün’ demez. Belki cemaatle çok az ilişkisi olan mağdurlar tekrar memlekete kabul edilebilirler çünkü cemaate yakın olup suç işlemeyen çok insan vardı. Ama hükümetlerin cemaati cemaat olarak kabul etmeleri mümkün değil. Cemaat Türkiye’de halk bazında bütün kredibilitesini kaybetti, imajını yıprattı.”
"Şunu da unutmamak lazım; Erdoğan iktidara geldiği zaman onlara ihtiyacı vardı, iktidarına faydası olabilirdi. Ama artık Erdoğan'ın buna ihtiyacı kalmadı."
Akademisyen Gökhan Bacık da “Tabii kimse geleceği bilemez ama ben Türkiye’de cemaatin bir geleceği olduğu kanaatinde değilim" yorumunu yapıp devam ediyor:
"Bir de Türkiye’nin kültürel kalıpları var. Türkiye’de siyasi hareketler ivmesini kaybettiğinde yeniden dirilmiyor. Şöyle de bir örnek vereyim. İskenderpaşa Cemaati bir zamanlar çok parlak bir hareketti. Mahmud Esad Coşan’ın da yazdığı İslam dergisi yaklaşık yüz bin satıyordu. Özal’ı etkiliyorlardı. Şimdi gitsen birkaç kişiler.”
Bir diaspora hareketine mi dönüşüyor?
Grup mensuplarının Batı’da yoğun olarak bulunduğu yerler arasında ABD ve Almanya öne çıkıyor.
Bunun dışında İngiltere ile bazı Benelüks ve İskandinav ülkelerinden de bahsediliyor.
Akademisyen Gökhan Bacık, gelinen aşamada grubun yurt dışındaki gücünü karşılaştırmalı olarak yorumluyor :
“Hareketin Avrupa siyasetini, Amerika siyasetini etkileyecek bir gücü yok. Türkiye’de 2015’te milletvekili seçimleri olmuştu ve hareket eski polisleri bağımsız aday göstermişti. Bir tanesini bile seçtirememişti. Seçmen gücü bu kadar sınırlı bir hareketin Amerika’da büyük bir güç olmasına imkan olmadığını tahmin edebilirsiniz. Ancak büyük sermayesi olur, medyası olur, öyle olur ama o da yok.”
Bayram Balcı da yurt dışındaki üyelerin, yaşadıkları ülkelerin hükümetlerinin Türkiye politikasını etkileme konusunda güçlerinin azaldığının, bunun en mümkün olan yerin ABD olduğunu belirtip ekliyor:
“Tabii Türkiye ile Amerika arasındaki kavgaların birisi Gülen’in Türkiye de iade edilmesiydi. Ama artık Gülen’in ölümüyle bu sorun da zaten kalmadı.”
BBC Türkçe’ye konuşan, yapılanmaya yakın bir kişi, “Bence cemaatin Türkiye’de dini bir cemaat olarak geleceği yok” dedikten sonra yapılaşmanın yurt dışı ayağı ile ilgili şu iddiada bulunuyor:
“Türkiye’deki insanların yüzü yurt dışına bakıyor, muhafazakârların da bakıyor. İnsanlar 1980, 1990’larda köyden kente giderken, şimdi globalleşmenin de etkisiyle Türkiye’den bir göç var. Bugün dahi muhafazakâr aileler, çocuklarını yurt dışına gönderdiğinde güvende olmaları için cemaatin yanına gönderiyor”.
Bazı uzmanlar, Batı ülkelerine giden üyelerin çocuklarının yapılanmayla nasıl bir ilişki kurduğuna da dikkat çekiyor.
Gökhan Bacık, “Hareketin kendi çocukları artık sekülerleşiyor” yorumunu yapıyor ve bu tespitini şöyle açıyor:
“Birincisi hareketin tabanında çok sayıda genç insan bu kavgadan yorulmuş durumda ve bunu anlamsız buluyor. Yeni kuşak, asla babaları gibi bu kavgaya angaje olamaz.
“İkincisi de burası Avrupa. Evet Gülen Hareketi bazı İslami hareketlere göre daha modern, ılımlı ama özünde Sünni fıkıha dayanıyor, yani tutucu. Mesela kadın temsilcisi yok. Dolayısıyla siz gelmişsiniz, Amsterdam Üniversitesi'nde okuyorsunuz, bu hareketin içinden sosyalleşemezsiniz.”
Ne tür faaliyetlere odaklanacaklar?
Gülen’in ölümü sonrası yapılanmanın ne tür faaliyetlere odaklanacağı da merak konusu.
Her ne kadar darbe girişimi sonrası yapılanma ile ilgili ciddi bir tasfiye yaşanmış olsa da sık sık yurt çapında operasyonların devam etmesi dikkat çekiyor.
Yapılanmaya yakın bir kaynak, grubun şu andaki durumunu “hasar tespiti yapıp yaraları sarmak ve mevcudiyeti devam ettirmek” olarak tanımlıyor.
Bu kişi, “yurt dışına gidenlere orada iş bulunması, eğitim vs. konularında yardım edildiğini bunun yanında Türkiye’de olup muhtaç durumda olanlara da para yardımı yapıldığını” anlatıyor.
Konuştuğumuz, geçmişte yapılanma içinde yer almış başka bir kişi ise geleceğe dair şu yorumu yapıyor:
“Cemaat, hayır faaliyetleriyle mi yoluna devam edecek yoksa mahrem hizmetlerle, yani daha çok bürokraside etkili olmayı hedefleyen, hesap vermeyen, hesap sorulmayan hizmetlerle mi?
“Bu, cemaatinin bundan sonraki kaderini tayin edecek en önemli başlık. Eğer cemaat, yurt dışına çıkmış olan eski asker, üst düzey bürokrat kadroları, ‘Kendinizi açık etmeyin, Türkiye’de şartlar düzelecek, geri döneceksiniz, kaldığınız yerden devam edeceksiniz’ diye aynı gizlilik içinde tutmaya devam ederse şu anda gidilen ülkelerde de benzer problemlerle karşılaşabilir.”
Bu kişi, bahsettiği “mahrem hizmetler” söylemiyle ilgili şunları ekliyor:
“'Döneceğiz ve siz vazifelerinizi yapmaya devam edeceksiniz' denmeye devam edildiği için ister istemez bir gizli gündem var. Savcılardan, albaylardan vs. bahsediyoruz. Ama yıllar geçiyor. Verilen tarihler boşa çıkıyor. Beklenti de azalıyor ve herkes kendi rotasını çizmeye başlıyor.”
Okullar ne durumda?
Geçen on yıllarda, Gülen yapılanmasının küresel çapta en fazla dikkat çeken faaliyetlerinden biri onlarca ülkede açtığı okullardı.
Peki yapılanmanın elindeki okullar ne durumda?
Bu soruyu sorduğumuz, aynı zamanda Orta Asya'da İslam Misyonerleri: Fethullah Gülen Okulları kitabının da yazarı olan akademisyen Bayram Balcı, yapılanmanın dünyadaki birçok okulunun son yıllarda, çoğunlukla da Türkiye’nin talebiyle kapandığını ya da başka kurumların bünyesine geçtiğini belirtiyor.
Balcı bazı örnekler vererek anlatıyor:
“Örneğin geçen yıl Senegal’e gittim, Senegal’de kalmadı. Mali’de kalmadı, Çad’da hiç yok. Sadece Nijerya ve Güney Afrika’da var.
“Orta Doğu’da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde vardı, pek fazla etkileri kalmadı. Tunus, Fas’takiler kapatıldı.”
“Orta Asya’da da hemen hemen hiçbir yerde kalmadı. Özbekistan’da, Türkmenistan’da, Tacikistan’da kalmadı. Biraz Kırgizistan’da vardı onlar da kapatıldı. Azerbaycan’da hiç yok. Ermenistan’da hiç olmadı. Gürcistan’da bir üniversite ile ilişkileri var ama bu da güçlü bir üniversite sayılmıyor.
"Kazakistan’da birkaç tane olabilir. Ama genellikle kapatılmayan yerlerde de devletler onlara diyor ki, ‘Bakın biz sizi sınır dışı etmek istemiyoruz. Ama bizim Türkiye ile ilişkilerimiz çok önemli. Ona zarar vermeyin’. Onun için okulları kontrol altına alıyorlar."
Balcı, ABD’deki durumla ilgili ise “ABD’de Charter okulları var. Bunlar, zor durumda olan bölgelerde devletin özel sektöre yönlendirdiği okullar. Onları yönetiyorlar ama bunlar da yüzde yüz cemaatin parasıyla yönetilmiyor” diye konuşuyor.
Türkiye’deki hükümet ile ilişkiler nasıl seyredebilir?
Peki Gülen’in ölümü sonrası yapılanma ile Türkiye’deki hükümet arasındaki ilişkiler değişebilir mi?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Gülen’in ölümü sonrası yaptığı açıklamada ,“Bu ölüm haberi, bizi hiçbir zaman için bir rehavete, gevşemeye itmeyecektir” dedi.
Fidan ayrıca, grubun yurt dışındaki mensuplarına bir çağrı yaptı:
“Bu ölüm vesileyle artık onların üzerindeki büyünün kalkmış olması lazım ve kendilerini gittikleri ihanet dolu bu yanlış yoldan vazgeçmeye, devletlerinin, milletlerinin aleyhine karşı çalışmaktan vazgeçmeye davet ediyorum. Bu yol iyi bir yol değil, bu yolun sonu iyi bir son değil. Milletimiz, devletimiz her türlü terör örgütüyle olduğu gibi bu örgütle de mücadele etmeye devam edecektir. Artık yol yakınken dönmeyi bilsinler.”
Konuştuğumuz uzmanlar, kısa vadede yapılanma ile Türkiye’deki hükümet arasındaki bir yumuşamayı olası görmüyor.
İlişkinin geleceğinin, hem grupta nasıl eğilimlerin hakim olacağına hem de hükümetin tavrına bağlı olduğunu belirtiyorlar.
“Kestiremiyorum” diyen Gökhan Bacık bununla birlikte, “Ama olabilir mi? Olabilir” diyerek ekliyor:
“Son tahlilde AKP ile cemaat aynı Sünni atmosferden geliyor. Bunlar bir uzlaşı dili kurabilir. Ama iki tarafın da buna ihtiyacı var mı? AKP için hareket istediği zaman güvenlikleştirme siyasetinde kullanabileceği bir enstrüman. Türkiye’de 'FETÖ' dediğin zaman bir meşruiyet alanı. Cemaat açısından bakıldığında ise cemaati yönetenler de tabanlarını AKP’ye gösterip kontrol ediyor. Yani paradoksal olarak bazen insan düşmanıyla aynı çorbadan kaşık yemiş olur.”
“Türkiye tarafı ne diyebilir? Lobicilik yapmayın vs. diyebilir. Hiçbir bilgim yok. Ama Bahçeli’nin Öcalan’ı meclise çağırdığı günden sonra Türkiye herkesle konuşabilir. Buna hiç şaşırmam. Öbür taraftan umarım hareket adına birileri siyasi bir temsiliyet oluşturup hükümetle konuşmayı başarabilir.”
Yapılanmanın eski bir mensubuna göre ise grup içindeki eğilimler de bu konuda belirleyici olacak:
“Belki cemaatte kimse ‘AKP ile barış yapmalıyız’ demez, çünkü reaksiyon olur. Bedel ödemiş, hapislerde yatmış çıkmış insanlar var. Ama şunu diyebilirler, ‘Türkiye'de tekrar hapse girme korkusu yaşayan bir sürü arkadaşımız var, bir şekilde bunu çözmek lazım, bunun yolu eğer diyalogdan geçiyorsa da görüşelim’ derler ve bir arka kapı diplomasisi yürütürler.
“Ama bunun için şahin kanattan farklı kanadın, güvercin dediğimiz insanların inisiyatif almasını gerektirecek bir zemin oluşması gerekir. Bu insanların harekete geçmesi için ise karşı taraftan bir açılım görmeleri gerekir. Yoksa şahin kanat onları AKP’nin ya da istihbaratın içerideki uzantıları olarak yaftalayabilir.”
Hem konuştuğumuz uzmanlar, hem de kaynaklara göre liderlik yapısında yeni dönemdeki faaliyetlere kadar uzanan başlıklarda yapılanmanın nereye evrileceğini tam olarak anlamak içinse biraz da beklemek gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.