Doğan Satmış
Filenin Sultanları'nın başarısı, eşcinsellik ve TRT sansürü
Son günlerde bizi en çok heyecanlandıran şey voleybol milli takımının aldığı başarılı sonuçlar. Önce olimpiyatlar, sonra da Avrupa Şampiyonası'nda onlar galibiyet aldıkça gündeme geliyorlar, onların gündeme gelmesi de bazı çevreleri kızdırıyor. Bunun iki nedeni var.
Voleybolcuların bu kadar gündeme gelmesinden rahatsız olan çevreler öncelikle onların yansıttıkları özgürlük ve modernlik havasından hoşlanmıyorlar.
Ortada kadınların oynadığı bir spor müsabakası varsa, kadınların ön plana çıkması kaçınılmaz. Ancak gelin görün ki, Türkiye'de bir kesim, bırakın kadınların çıkıp voleybol oynamasını, evden dışarı çıkmasından rahatsızlar. Hatırlayın Afganistan'da Taliban iktidara geldi diye tatlı dağıtanlar bile oldu. Bu kesimler, "Madem ben bunları ekranda görmek istemiyorum, bunlar nasıl televizyona çıkar?" diye düşünüyorlar. Daha da kötüsü, kendilerini de, modern kadınların özgürlüklerini sınırlayacak hakka sahip görüyorlar.
Oysa modern toplumlarda hiç kimsenin, başkalarının özgürlüğünün sınırını çizme yetkisi olmaz, olamaz. Atatürk'ün modern Türkiye'sinde tam bir asırdır kadınlar özgürler. Türk kadınları, seçme seçilme hakkını, benim diyen batılı pek çok ülkeden önce kazandı.
Kadınların okumasının, dans etmesinin, tiyatroda, sinemada rol almasının, çalışmasının, sokağa çıkmasının yasak olduğu devirler, Osmanlı ile birlikte tarihe gömüldü. Modern Türkiye Cumhuriyeti'nde tüm bu yasaklar alaşağı edildi, o yüzden Türkiye'de yaşayan 80 milyonu aşkın insan, Taliban'ın geri getirdiği yasaklara şaşırarak bakıyor.
Maalesef son 20 yılda kadınların bazı hakları törpülendi. Bunun en somut örneği, çalışan sendikalı kadın sayısının azalması. Türkiye'nin nüfusu artarken, çalışan kadın sayısının azalması, kadının ekonomideki yerinin de gerilemesi anlamına geliyor. Bunun çeşitli nedenleri var ama siyasi atmosfer de bunu besliyor.
Oysa ülkeler, kendilerini oluşturan insanların yarısının, yani kadınlarının hakkını törpüleyerek, başka ülkelerin önüne geçemezler. Taliban için tatlı dağıtanların, bunu anlamaları şart.
Voleybolcuları rahatsız eden ikinci konu da, öne çıkan sporcu figürü Ebrar Karakurt'un cinsel tercihi ile ilgili. Belli çevreler, hala eşcinselliği, Ortaçağ dönemindeki gibi 'Lanetlenmesi' gereken bir şey sanıyor.
Oysa eşcinsellik toplumsal bir gerçek, dünya üzerindeki her toplumda, belli oranlarda eşcinsel var, bazıları kendi cinslerinden insanlardan hoşlanıyor ve bundan zevk alıyor. Bu eğilim sadece insanlara özgü de değil, öteki canlılarda da buna rastlanıyor.
Ancak ne yazık ki bazıları tarih boyunca olduğu gibi, "İnsanların vücutlarını kime sürtmek istedikleri" meselesine takılıp kalıyorlar ve buna müdahil olmayı da görev sayıyorlar. Oysa buna kafa yormaktansa, tek bir telefon icat ederek Apple firması nasıl tüm Türkiye'nin üç mislinden daha büyük marka haline geliyor, onu düşünmeli.
Bir de TRT'nin voleybolcuların maçtan sonra hep birlikte okudukları İzmir Marşı'nı ekrandan kaçırması meselesi var. Voleybolcular topluca İzmir Marşı'nı okurken TRT bunu yayınlamadı. Aynı zamanda TRT Yönetim Kurulu üyesi olan Hilal Kaplan, "Sen maçı TRT Spor'dan TRT 1 ekranına taşırsın ama onlar utanmadan sansür manşeti atar... Ne desek boş" diye bunu manşet yapan Sözcü'ye kızıyordu.
Kaplan'a göre TRT'nin maçı Spor kanalından alıp 1'inci kanalında yayınlaması bir lütuf sayılmalı. İşte tuhaf bakış burada zaten. TRT yöneticileri reyting rekoru kıran böyle bir maçı TRT 1'e almayıp, ne yapmalıydı?
Eğer TRT voleybolcuların İzmir Marşı'nı okumasından rahatsız değilse, o bölümü Cuma günkü maçtan önce bir daha yayınlasın, olsun bitsin.