GAZZE, FİLİSTİN, İSRAİL GERÇEĞİ?!
Cüneyt Şaşmaz'ın yeni yazısı...
Uluslararası ilişkiler alanında faaliyet gösteren akademisyen, yazar-çizer, entelektüel olanların kafa yorduğu en büyük sorun; yaklaşık beş bin yıllık "Yahudi Sorunu"!
Şüphesiz, çok ilgi çekici olduğu kadar aynı zamanda üzüntü ile takip edilen bir konu.
Kaldı ki, sadece entelektüel camianın takip ettiği bir konu olmamakla birlikte, Yahudilerin Filistinli siviller üzerinde asimetrik güç kullanması ve çoluk çocuk demeden insan kıyımını yaptığını gören normal insanların da bu konu üzerinde düşünmesi elzem.
Neden İsrail bu şekilde hareket ediyor?!
Neden Filistin toplumu zarar görüyor?!
Kim bu savaşı engelleyebilir?!
Hal böyleyken...
Entelektüel ve diplomatik camia ise diplomatik gelişmelere, uluslararası kuruluşların çalışmaları üzerinden okuma yapmaya çalışmakta.
Var olan uluslararası kurumların ve devletlerin, barış çalışmalarında aktif olan devlet ve devlet dışı aktörlerin çalışmaları titiz bir şekilde takip edilmekte.
5.000 yıllık bir sorun olan Yahudi sorununun nedenlerini ve Yahudilerin uluslararası alanda faaliyetlerini ele almak, çözüm önerilerinde bulunmak gibi bir kaygım yok.
Nitekim...
Sorunun çözülmesi için, barış inşası için binlerce çalışma yapıldı ve çözüm olamadı, olmadı?!
Bu yazımda, Yahudilerin tarihi süreçte kimler tarafından sürgüne gönderildiklerini, nedenlerine kısaca değineceğim.
Asıl odaklanacağım konu, İsrail Devleti'nin; devlet olma yolunda, toplumsal düzeni sağlamada, dünyanın değişik yerlerinde topluluk halinde yaşayan kitleden nasıl bir toplum oluşturduğu?!
Ayrıca, İsrail Devleti’nin siyasi, sosyolojik, ekonomik kurumsallaşması ele alırken, Arap coğrafyasının, kurulan kabile devletlerin siyasi, sosyal, ekonomik, sosyolojik yapısı ve düşman olarak gördükleri İsrail ile nasıl mücadele ettiklerinin kritik noktalarına değineceğim
Yazımın bu bölümü'nde, Yahudilerin tarihte sürgün edildikleri kırılma anlarını kısaca açıklayacağım.
Tarihte en eski sürgün; Asurluların, Yahudilerin atalarından olan İsraillileri sürgüne göndermesidir.
Bu olay, M.Ö. 722 civarında gerçekleşti.
Asur Kralı Şalmaneser V, İsrail Krallığını fethetti ve ardından Krallığın başkenti Samiriye'yi (Suriye'yi) ele geçirdi.
Bu fetih sonucu, İsrail Krallığı'nın üst yönetimi ve birçok sakin, Asur'un farklı bölgelerine sürgüne gönderildi.
Bu sürgün, Kuzey İsrail Krallığı'nın sonunu işaretler ve bu olay, Tenak'ta (Eski Ahit) "Samiriye'nin Sürgünü" olarak bilinir.
Eski Ahit’e göre, II. Sürgün, "Babillerin Sürgünü", özellikle Babil İmparatorluğu'nun İsrail topraklarını fethettiği dönemde gerçekleşti.
Bu olay, M.Ö. 586 yılında, Babil Kralı II. Nebukadnezar'ın Kudüs'ü fethetmesiyle başladı, Yahudi halkının sürgün edilmesiyle sonuçlandı.
Bu sürgün, Eski Ahit'te "Babil Sürgünü" olarak bilinir.
Bu sürgünde Kudüs fethedildi.
M.Ö. 586'da Babil Kralı II. Nebukadnezar, Kudüs'ü fethetti ve şehri yok etti.
Kutsal Tapınak (Birinci Tapınak) da yıkıldı.
Babil Sürgünü, yaklaşık 50 yıl sürdü.
Sürgün edilen Yahudiler, Babil'de zor bir yaşam sürdüler.
Bu dönem, Yahudi tarihinde önemli bir değişim ve kültürel dönüşüm süreci olarak kabul edilir.
Bu tarihten sonra Yahudilerin yüzünü güldürecek tarihi olay meydana geldi.
M.Ö. 539'da Pers İmparatorluğu'nun Babil'i fethetmesiyle birlikte, Pers Kralı Büyük Kiros, Yahudilerin Kudüs'e dönmelerine izin verdi.
Bu olay, "Kiros'un Fermanı" olarak bilinir ve Yahudilerin tekrar kendi topraklarına dönmeleri, Tapınak'ı yeniden inşa etmeleriyle sonuçlanır.
Yine tarihin sayfalarını çevirdiğimizde, MS. 70'e geliyoruz.
Roma İmparatorluğu'nun Kudüs'ü fethetmesi ve İkinci Tapınak'ı yıkmasının ardından, birçok Yahudi sürgün edildi veya kaçtı.
Bu olay, "Kudüs'ün Yıkımı" olarak bilinir.
Burada tarihi açıdan biraz durmak anlamlı olacak.
Roma, Yahudileri sürgüne göndermeye başladığında, MS. 6-7 yıllarında Yahudiler kısa kamalar ile Romalılara ve onlar ile işbirliği yapanlara saldırmaya başladılar.
Kullandıkları aletin adı "Scari", kurdukları örgütlerin adı da "Scariler" diye tanımlanır.
Bazı tarihçilere göre, bu durum terör durumu diye bilinir.
Bizim açımızdan ise psikolojik harbin kolektif verildiği bir zaman dilimdir.
Saldırılar açık alanlarda yapılarak halkın görmesi sağlanır, hem Romalı asker ve liderlerine hem de işbirlikçi tabir edilen kendi soydaşlarına acımasız saldırılar yaparak, korku yayarlar.
1492 yılına geldiğimizde ise, artık Türkler de aktör olarak Yahudi Sorunu'nda görülmeye başlar.
İspanyol Engizisyonu sırasında, Katolik Krallığı tarafından Yahudilere karşı zorunlu dönüşümler ve sürgünler uygulandı.
1492'de, İspanyol Krallığı'nın Yahudilere, ya Hristiyanlığa geçmeleri ya da ülkeden ayrılmaları için bir yıl süren bir süre verdiği "Alhambra Fermanı" ilan edildi.
Bu dönemde birçok Yahudi, İspanya'dan ayrılmak zorunda kaldı.
Bu sürgünde, Yahudilerin bir bölümü İstanbul, bir bölümü de Selanik'te yerleşmişlerdir.
Buraya kadar Yahudilerin yaşamış oldukları sürgünlerin kısa tarihleri ele alındı.
Bundan sonraki aşamada, Yahudilerin Filistin'e tekrar dönmelerini tetikleyecek olayları ve olguları ele alacağım.
Rus Çarlığı'nda İmparator olan, III. Aleksandr ve II. Nikolay dönemlerinde Yahudilere uygulanan pogromlar, Rusya'daki Yahudi toplumu üzerinde büyük etkilere sahip oldu.
II. Nikolay (1825-1855) ise, Aleksandr'dan önce Rus İmparatorluğu'nun hükümdarıydı.
Onun döneminde de Yahudilere karşı şiddetli pogromlar yaşandı.
II. Nikolay'ın döneminde, özellikle 1825-1855 yılları arasında, Rusya'da Yahudilere yönelik çeşitli baskılar ve pogromlar görüldü.
Pogromlar, Rusya'daki Yahudi toplumu üzerinde derin travmalara yol açtı.
III. Aleksandr ise Rus İmparatorluğu'nun 1855-1881 yılları arasında tahta olan hükümdarıydı.
Onun döneminde, özellikle 19. yüzyılın sonlarına doğru, Rusya'daki Yahudi toplumu çeşitli zorluklarla karşılaştı.
III. Aleksandr'ın ölümünden sonra, Rusya'da Yahudilere karşı şiddetli pogromlar (dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketleri) yaşandı.
Bu şiddet hareketleri; genellikle evleri, iş yerlerini veya ibadet yerlerini tahrip etmek, insanları dövmek, yaralamak, tecavüz etmek veya öldürmek'ti.
Ancak bu olaylar, onun hükümdarlığı sırasında başlamıştı.
Yahudi Kararnameleri ve Sıkı Düzenlemeler:
III. Aleksandr, Yahudilere yönelik bazı düzenlemeler getirdi.
Yahudilerin bazı şehirlerde yaşama hakları kısıtlandı ve çeşitli sosyal ve ekonomik kısıtlamalar getirildi.
Bu düzenlemeler, toplumsal gerilimi artırdı ve Yahudi karşıtı duyguları körükledi.
Aynı zamanda, bu olaylar, Yahudi toplumu arasında göç ve diaspora hareketlerini teşvik etti.
Birçok Yahudi, Rusya'dan ayrılarak daha güvenli bölgeler aradı.
Bu pogromlar, 19. yüzyılda Rusya'da Yahudilere yönelik ayrımcılığın ve şiddetin ciddi bir örneğidir.
Bu dönemde yaşananlar, Rusya'daki Yahudi toplumu için zor bir dönem olmuştur ve bu olaylar, gelecekteki Yahudi tarihini etkilemiştir.
Burası tam da tarihin kırılma anlarının önemli mihenk taşıdır.
Rusların pogrom uygulamalarının altında yatan hakikat, bozuk olan ekonomik ve sosyal yapının günahını Yahudilere yüklemek ve dikkati Yahudiler üzerinde toplamaktır.
İç politika yapım sürecinde pragmatik olan siyasi ve askeri liderler, tarihte hep böyle yapmıştır.
Sallanan koltuklarını sağlamlaştırmak için, bir şeytan seçip, o şeytana taş attırarak, kitlenin gazını almıştır.
İşte bu tarihte hem ABD'ye hem Ortadoğu ülkelerine Mısır, İran gibi yerlere Yahudiler göç etmeye başlamışlardır.
Ve fakat artık toprak sahibi olma fikirleri de oluşmaya başlamıştır.
Bu fırsat pek yakın tarihte ise ele geçecektir.
Fakat bu fırsatın ortaya çıkmasında ideolojinin sahipleri, ekonomik destek veren aktörler, uluslararası toplumu faaliyete geçiren liderlerin çalışmalarını dikkate almak; devletin inşası için edilen mücadele çok önemli, stratejik planlama, sistem mühendisliği açısından ders niteliğindedir.
Bizim odak konumuz da burasıdır.
Gittikleri her coğrafyada şeytanlaştırılan Yahudiler için zaman artık toprak sahibi olmak ve teritoryal bir milliyetçilik yapma anına gelmişti.
Ve ilk olarak bir örgüt kuruldu.
Örgütün adı, Siyon Aşıkları idi ve tarih 1880 idi.
Bu örgüt kurulduktan sonra, Leon Pinsker denilen doktor ve Siyonist Yahudi eline bir kere kalemi almıştı.
O kalemden çıkanlar, gerçekleri yansıtmakta idi.
Ne olursa olsun, dünyanın her tarafı da Yahudiler sevilmiyordu ve kendilerine ait bir toprak bir de devlet olmalı idi.
Ve bunun üzerine bir kitap yazdı.
Auto-Emancipation/Otomatik Özgürlük isimli eseri de çok dikkat çekti.
Dünyanın her yerinde Yahudilerin el klavuzu oldu.
Bu noktadan sonra her şey çorap söküğü gibi gelmeye başladı.
Macaristan doğumlu gazeteci ve Viyana Hukuk mezunu Theodor Herzl, 1896'da Basel'de Siyonist Kongresini topladı.
1896 yılında Dünya Siyonist Örgütü kuruldu.
Artık tüm dünya kamuoyu önünde İsrail devletinin kurulacağı deklare edilmiştir.
Amerika'da İngiltere ve Batı'da Yahudiler, kurulacak devletin doğum sancısını yaşıyordu.
Kaleme alınan makaleler, toplanan paralar, edilen dualar çok önemli idi.
İşte bu yazımda, asıl üzerinde durulması gerekilen hususlar ele alınacak, devlet nasıl inşa edilir noktası titizlikle anlatılacaktır.
Birinci Dünya Savaşı daha bitmeden, eski Birleşik Krallık Başbakanı Arthur James Balfour veya Lord Balfour (İskoç asıllı Britanyalı siyasetçi), bir deklarasyon yayınladı.
Bu bildirge, Rothschild içindir.
Bu belgenin asıl amacı, savaşta ittifak devletlerinden olan SSCB'nin yerine, ABD'yi çekmekti.
ABD'de bulunan Yahudilere Filistin topraklarında, toprak vermeyi taahhüt etmiştir.
Filistin halkının da yeni düzenleme ile hakkı olacağını söyleyen, muğlak ifadelerden oluşan belge ABD'de ses getirdi.
Bu arada, İngilizler Şerif Hüseyin ile anlaşmışlar, büyük bir Arap Birliği Devletini Şerif Hüseyin'e kurduracakları sözünden hareketle hem Arapları hem de Yahudileri, memnun etmeye çalışmışlardır.
Yani belge hem var hem de yok gibiydi.
Cehenneme giden yolun taşları döşenmekte idi.
Birinci Dünya Savaşı bitmiş, Milletler Cemiyeti kurulmuştu.
Milletler Cemiyeti'nin 22. maddesi; Doğulu toplumların ancak birer manda yönetimi ile devletleşeceğini ve kendi kendilerini idare edemeyeceklerini söylediği zaman, "Arap kardeşlerimiz" şok yaşamıştı.
Değişen bir şey olmamış, Osmanlı yerine İngilizler gelmişti.
Kısaca savaş bitmiş, artık pazarlıklar açık bir şekilde yapılmaya başlamıştı.
1919 yılında Haim Weizman ve Şerif Hüseyin bir araya gelmiş, Yahudilerin göçüne başlanmıştı.
Haim Weizman, ilk olarak İbranice dilinin Filistin'de kullanılmasını istemişti.
Ki Weizman, İsrail'in ilk cumhurbaşkanı olacaktı.
Dünyanın her yerinden Yahudiler gelmeye başlamışlardı.
İlk yaptıkları şey toprak almak, toprağı ekip biçmek ve Kibutz denilen yapılar içerisinde üretim yapmaktı.
Değerli okuyucu, burada en can alıcı nokta ise, Filistin'de Nisan 1909'da kurulan bir Yahudi savunma örgütü olan Hashomer'dir.
İşlerini hiçbir şansa bırakmayan bu haber alma teşkilatı, Filistin'e gelen Yahudileri korumak, tarım alanlarında faaliyetlerini serbestçe yapmalarını sağlamak için daha Yahudilerin göçü başlamadan yıllar önce kurulmuş, silahlanmıştı.
Yahudiler gelmeden her türlü sosyolojik bilgi ellerinde olan bu yapı, çoktan her türlü bilgiye sahip idi.
Filistinli halkını gelen göçe hazırlamış, korku denilen mekanizmayı sistematik hale getirmiş, İngilizler ile işbirliğini geliştirmiş stratejik bir yapı idi.
Peki sadece istihbarat faaliyeti yaparak toplum ayakta kalır mıydı?!
Elbetteki, bir kitlenin toplum olabilmesi için aynı hedefe giden amaçları olmalı idi.
Toplumu bir arada tutacak yapılardan bir tanesi de Histadrut isimli işçi örgütü idi.
İşçilerin haklarını koruyan bu yapı, aynı zamanda bulundukları bölgelerde Filistinli hiçbir işçiye iş vermiyor, Yahudi işçilerin faaliyetlerin düzenlenmesini sağlıyordu.
İsrail Devleti, devlet olmadan burada bulunanlara ise Yişuv, HaYişuv veya HaYişuv Haİvri deniliyordu.
Kısacası Yişuvlar işlerini ciddiye alıyordu.
Yişuvlar kendilerini korumak için güvenlik tedbirlerini sıkı tutmuşlar, Haganah isimli bir güvenlik ordusu kurmuştu bile.
Peki bunlar yeterli miydi?!
Pek, tabii hayır.
Eski ve büyük Yahudi paramiliter örgüt Haganah'ın (İbranice: הגנה, Savunma) bir kolu olan Irgun isimli ordu, Vladimir Jabotinsky tarafından aktif edilmişti.
Bu adam inanılmaz bir şahindi.
Ve ileride devlet üzerinde egemen olacaktı.
Önemli bir yapı da Lehi idi.
Bu özel suikast ekibi de gizli operasyonlar ve suikastlar yapıyordu.
Bu Lehi, istediklerini diplomatik olarak vermeyen İngiliz Sömürge Bakanı'nı öldürmüştü.
Güvenliğe bu kadar önem veren bu yapı, ekonomik olarak ise Avrupa, ABD ve Rusya'da yaşayan zenginler tarafından yardım alıyordu.
En azından Filistin toplumuna nazaran ekonomik bir güce, siyasi bir güce çoktan sahip olmuştu.
Bu noktadan sonra, Filistin toplumunu ele almakla beraber, İsrail Devleti'nin çalışma stratejisi üzerinde yine derinlemesine duracağım.
Filistin toplumunun içerisinde bulunduğu durum şöyleydi:
Yıllık 60.000 sterlin ihtiyacı olan bu toplumun parasını İngiltere veriyordu.
İngiltere'nin mandası olan Filistin silahlanma kabiliyeti olmayan, kendi içerisinde bölünmüş bir toplum idi:
Nasibiler ve Hüseyniler.
Aslında kendi düğümünü çözebilecek herhangi bir kabiliyetten yoksun, kabileciliğin olduğu basit bir yapıya sahip idiler.
Burada şunun altını kesinlikle çizmeliyiz ki; Filistin toplumunu beceriksiz göstermek gibi bir kaygımız yoktur.
Sadece gerçeklerin bilinmesi ve devlet nasıl olunur mantığının ortaya çıkmasıdır.
Filistin toplumun üyeleri; ekonomik olarak zayıf, ideolojik olarak olgunlaşmamış, kaderini İngiltere'ye emanet etmiş bir yapıdır.
İngiltere de zaten sözünü tutmamış, Arap Coğrafyasını kendi kalemi ile sosyolojik, ekonomik, siyasi yapıları gözetmeden çizmiştir.
Hasılı:
İngilizler bölmemişler, tabiri caizse parça pinçik yapmışlardır.
Filistin dışarısında yaşayan kişiler de, topraklarını yüksek fiyatlara Yahudilere satıyorlardı.
Diğer Arap toplumları ise karışıklık içerisinde, mezhep ve dini savaşlar veriyor, sosyolojik ve ekonomik problemler yaşıyordu.
Kısacası, Filistin kaderine terk edilmişti.
İleride yapılacak savaşlarda, Filistin davası hep kaybeden tarafta yer alacaktı.
Bu yazının asıl amacı İsrail'in devletleşme süreci olduğu için Filistin adına kısa bir değerlendirme yapılması benim açımdan yeterlidir.
Yahudi Devletinin kurulmasına giden yolda ise kurumlar, kuruluşlar, ideolojiler üzerinde durmaya çalıştım.
Bu noktadan sonra ise devlet kurmak için Yahudilerin neler yaptığını ele almaya çalışacağım.
Yahudi Devleti olmak için II. Dünya Savaşı'nın sonunu bekleyen Yahudiler, II. Dünya Savaşı'nda İngilizler ile birlikte savaştılar.
Düşmanları olan Almanlara karşı Yahudi Tümeni dahi kurmuşlardı.
Hatta diplomatik krizleri görmezden gelip, sadece ve sadece savaşmayı, İngilizler ile birlikte savaşarak öğrenmişlerdir.
Savaş bitince ne olmuştur peki?!
Savaşta beraber olduğu İngilizlere saldırmışlardır.
İngiliz askerlerini öldürmüşler, komutanlarına suikast yapmışlardır.
İngiliz ordusundan çaldıkları silahlar ile Filistin köylerini basmış, sivil halkı katletmişlerdir.
Kendi davalarına karşı çıkan kimse, ona karşı zalimce tavırlar sergilemişlerdir.
Sürekli göç almışlardır.
Aldıkları göçleri kovdukları Filistinli evlerinde barındırmışlardır.
İşte, böyle bir yapı olan, stratejik organizasyon ve sistem inşa eden, her yaptıkları adımları tek tek analiz edip devlet kuran Yahudiler, inançlarını, inandıkları dinlerinden almakta idiler.
Böyle bir durum içerisinde, İsrail 15 Mayıs 1948'de kuruldu.
15 dakika sonra ABD, yarım saat sonra ise SSCB İsrail'i tanıdı.
Bu aşamadan sonra, yetmiş yıldır devam eden Orta Doğu Sorunu başladı.
Bu sorunu, uluslararası sistemde adı hiç geçmeyen İngiltere başlatmıştı.
1948'den sonra Mısır, Suriye ve Ürdün defalarca İsrail ile savaşmış hiçbir savaşta İsrail'i yenememiştir.
İsrail Devleti'nin sistemini ele aldıktan sonra, asıl motivasyonu üzerinde durduğumuz zaman, gelecekte neler olabileceğini, neler yapmak istediklerini görme noktasında fikir sahibi olabiliriz.
Bir kere, Arz-ı Mev'ud doktrinine sahip olan, Tanrı ile sözleşme yapmış ve bu toprakların sahibi olduğunu iddia eden bu devlet, sizce istediğini alana kadar duracak mı?!
Demem o ki:
Dünya ekonomik sistemini yöneten Yahudiler, dünya bilim sistemini yöneten Yahudiler, şu an yazmaya çalıştığımız makalenin sistemini kuran Yahudiler, istediklerini alana kadar durmayacaklardır.
Demem şu ki:
En akıllı, en kararlı, en zeki, en cesur adamlarını lider eden, istihbarat merkezlerinin yetiştirdiği en özel adamlarını, özel kuvvetlerin yetiştirdiği en cesur ve yırtıcı adamlarını başa getiren Yahudiler, istediklerini alana kadar durmayacaklar.
Diplomasi olgusu, onlar için sadece planlarını derinleştirdikleri zaman kazanımı.
Onlar ne diplomasiye inanır ne de insani duygulara; onların tek amacı var, kutsal kitaplarının çizdiği harita.
O haritaya ulaşana kadar, ne kadar kan aktığı, ne kadar insan öldüğü, ne kadar para gittiği, ne kadar gözyaşı aktığı, onlar için sadece istatistikten ibaret.
Netice:
Böyle bir yapıdan merhamet beklemek, diplomasi yaparak istediğini alacağını sanmak, çok basit bir düşünüş olsa gerek.
Hülasa:
Yahudilerin devlet kurma süreci, özellikle Siyonist hareketin ortaya çıkışıyla hız kazanmış, bu süreçte stratejik bir planlama yapılmıştır.
Bu planlama; uluslararası desteği kazanma, ekonomik ve askeri örgütlenme gibi unsurları içermektedir.
Yahudiler, tarih boyunca karşılaştıkları ayrımcılık ve pogromlar nedeniyle, kendilerine ait bir devlet kurma ihtiyacını daha da güçlü bir şekilde hissetmişlerdir.
Bu noktadan hareketle, Yahudilerin sistemli bir şekilde toprak satın alarak ve yerleşim yerleri inşa ederek İsrail Devleti'nin temelini attığı görülmektedir.
Ayrıca, bu süreçte geliştirilen istihbarat ve güvenlik yapıları, Yahudilerin Filistin topraklarında bir devlet kurma sürecinde karşılaştıkları zorlukların üstesinden gelmelerinde önemli bir rol oynamıştır.
Yahudi toplumunun stratejik olarak örgütlenmesi, ekonomik destek sağlanması ve uluslararası toplumu harekete geçirecek liderlerin çalışmaları, İsrail Devleti'nin kuruluşunda kritik bir rol oynamıştır.
Bu süreç, devlet kurma süreciyle ilgilenen diğer topluluklar için önemli dersler içermektedir.
Ezcümle:
Böyle bir sistemden merhamet beklemek ise, en basit tabiriyle akıldan yoksunluktur.
Cüneyt Şaşmaz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.