GÜLDÜR GÜLDÜR’E DÖNDÜK! / PAŞA’NIN SOFRASI

GÜLDÜR GÜLDÜR’E DÖNDÜK! / PAŞA’NIN SOFRASI

Kerime Yıldız'ın yeni yazısı...

Pandemi günlerimizin en iyi dostlarından Güldür Güldür’de seriye bağlanan bir skeç var. Maddî durumu gâyet yerinde ama kültürel ve akademik alt yapısı olmayan Paşa; sırasıyla mahallenin işsiz güçsüz aç delikanlılarını, onların getirdiği üniversite öğrencilerini, çalışan hanımları, sürekli yemek yedirerek, evindeki pahalı hobi malzemelerini kullandırarak kendine bağlıyor. Anlattıklarına itiraz istemiyor. En ufak itiraz eden olursa, “Durun durun, yemeği bırakın!” diyor. Bu manzarayı eleştiren her misâfir, yavaş yavaş teslim olup her şeye kafa sallıyor.

Son bölümde bir akademisyen geldi. Merakla bekledim, nasıl teslim olacak diye. Delirdi, çıldırdı ama teslim olmadı. Muhtemelen bir sonraki bölümde, Paşa’nın sofrasında her şeye kafa salladığını göreceğiz.

Beklemeye gerek kalmadı.

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Van’da konuşurken, 1982’de Van’da kurulan 100. Yıl Üniversitesi için, “Biz kurduk.” dedi. Buna, doğal olarak en önce kimlerden itiraz gelmeli? Rektör, dekanlar ve üniversitesinin akademisyenlerinden. Acaba o anda kameralar hepsine çevrilse ve bu konu sorulsaydı ne olurdu?

Söyleyeyim ne olacağını.

Zaman zaman böyle durumları sorduğum milliyetçi-muhâfazakâr akademisyen tanıdıklarım var. İktidardan beklentisi olmayan ilim ehli, verilmesi gereken cevâbı veriyor. Beklentisi olan veya korkanların (Korkanlar içinde, geçmişinde bir türlü cemaate yaklaşmış olanların durumları içler acısı) cevâbı ise hep aynı:

“Haberleri seyretmiyorum.”

Bunu, “Ben, ilim adamıyım. İşim olmaz!” şeklinde söylüyorlar. Haklılar elbette. Günlük dedikodular, onların değil, benim gibilerin işi. Fakat aynı insanlar, mesele muhâlefet olunca kariyerlerinin hakkını veren eleştiri yapıyorlar. Araştırmadan hem de. “E hani haber seyretmiyordunuz?” diye soracağımı bildiklerinden, “Tesâdüfen duydum.” diye başlıyorlar. Seyrettikleri kanalın veya okudukları gazetenin, asla bir ilim insanına yakışmadığını bildiklerinden adını vermiyorlar.

Erdoğan’ın 100. Yıl Üniversitesi hakkındaki cümlesi, sâdece muhâlif medyada yer aldı. İktidar medyası, “sürtük” meselesinde olduğu gibi sansür uyguladı.

Ertesi gün Erdoğan, gençlerle konuşurken seçme yaşının 18’e inmesinin de AK Parti döneminde olduğunu söyledi. Yine itiraz eden olmadı. Koca koca hocaları susarken gençler niye ortaya atılsınlar ki?

Erdoğan, aynı konuşmasında Miçotakis’in ABD kongresinde yaptığı konuşmayı eleştirdi. “Sen gidiyorsun Amerika'ya, Amerika'da Senato'da kalkıp Türkiye'nin aleyhinde konuşma yapıyorsun, F16'larla ilgili konuşma yapıyorsun. Yemezler Miçotakis, yemezler!” dedi.

Yerler yerler! “Miçotakis’i konuşturan, 37 kez alkışlayan ABD’ye niye bir şey demiyorsunuz?” diye sormayan gençler, o biçim yerler!

……..

Lütfen bu meseleye, Ak Parti meselesi olarak bakmayın. Bu, iktidara yakınlıkla alâkalı. Meselâ AK Parti’nin yanlışlarına direnen Atatürkçü, laik akademisyenleri takdir ediyorum ama çoğunun, kendi siyâsî görüşlerine yakın iktidarda aynı direnişi göstermeyeceklerini, çok iyi biliyorum. Çünkü geçmişte göstermediler.

Meselâ AK Parti’ye ahlâk eleştirisi yapan muhâlif medyanın, kendilerine yakın iktidar döneminde şimdiki iktidar medyası gibi olacağını biliyorum. Çünkü geçmişte öyleydiler.

Karşı mahalleyi eleştirmek, işin en kolayı. Mârifet, “Zulüm bizdense ben, bizden değilim.” demekte.

Ama Paşa’nın sofrası da çooook çekici!

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler