HDP'li Paylan: Batsın o rant düzeniniz
HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili düzenlemenin görüşüldüğü TBMM Genel Kurulu'nda, "Binlerce EYT’li enkaz altında kaldı. EYT’liler de buruk bir şekilde sevinecekler, hatta sevinemeyecekler.'' dedi.
Milyonlarca EYT’linin merakla beklediği kanun teklifi TBMM Genel Kurulu’nda bugün görüşülmeye başlandı. HDP Grubu adına söz alan Garo Paylan, şunları söyledi:
"Bu kader planı bir tek Türkiye'de mi işliyor?"
‘Asrın felaketi’ diyorsunuz, değil. Asrın cinayeti bu, cinayeti. Felaket nedir, beklenmeyen şeydir öyle değil mi? Beklenmeyen bir konu olur, buna felaket diyebilirsiniz ama bilim insanları ‘Deprem geliyor’ diyor. Mersin'de ‘Deprem geliyor’ diye bar bar bağırdı. Meclis raporları ‘Deprem geliyor’ dedi. Hatta AFAD'ın raporunda bile ‘Çok yakında Maraş merkezli bir deprem olacak’ diyor. Buradan siz nasıl bir felaket çıkarıyorsunuz, buna nasıl kader planı diyorsunuz? Ya bu kader planı bir tek Türkiye'de mi işliyor? Neden demokratik ülkelerde bu kader planı işlemiyor da bilimi, aklı esas alan ülkelerde bu kader planı işlemiyor da bir tek Türkiye'de bu kader planı işliyor ve iki yılda, üç yılda, beş yılda bir yurttaşlarımız enkaz altında kalıyor?
"O araştırma komisyonu raporunun yüzde 50’si yapılsaydı bugün yurttaşlarımızın büyük çoğunluğu hayattaydı"
1999 depreminde ben, deprem bölgesinde, sabah oradaydım, arama-kurtarma faaliyetlerine katıldım, binlerce yurttaşımızın cenazelerini gördüm. O zaman ne dedik? ‘Bir daha asla. Bu depremden ders çıkaracağız, şehirlerimizi depreme güvenli hâle getireceğiz’ dedik. Dönemin milletvekilleri, burada Allah’tan rahmet dilediler, sonra araştırma komisyonu kurdular. Tuğla kalınlığında araştırma komisyonu raporu var. O araştırma komisyonu raporunun yüzde 50’si yapılsaydı bugün yurttaşlarımızın büyük çoğunluğu hayattaydı.
"Bizlerin görevi, Allah’tan rahmet dilemek değil, derhal gereğini yapmak"
Size söyleyeyim; bu anlamda bizlerin görevi, Allah’tan rahmet dilemek değil, derhal gereğini yapmak. Bu gereği de nedir biliyor musunuz? Ben, depremin ilk gününden beri sahadayım arkadaşlar ve tecrübemle insanlara dokunmaya çalıştım, enkaz altında kurtarmaya çalıştım, ilk yardım faaliyetlerinde onların yaralarını sarmaya çalıştım ama oralarda en çok hissettiğim duygu neydi biliyor musunuz? Utanma duygusuydu, utanma. Ben bir muhalefet milletvekiliyim, her yerde başım aşağı düştü, utandım yurttaşlarımızdan. Peki siz utanıyor musunuz? Size söyleyeyim; utanma duygunuz yoksa hiçbir şeyiniz yoktur. Böyle bir noktada önce utanmanız gerekir ve yurttaşlarımızdan özür dilemeniz gerekir, özür. Ama siz ne yapıyorsunuz? Yurttaşlarımızı azarlıyorsunuz, tehdit ediyorsunuz, dayanışma faaliyetlerini durdurmaya çalışıyorsunuz.
"Gözünüz paradan başka bir şey görmüyor, batsın o rant düzeniniz"
Ne yaptığınızı söyleyeyim. Rant çarkını daha hızlı döndürdünüz. Gözünüz paradan başka bir şey görmüyor. İnsan yaşamını esas almıyorsunuz, parayı esas alıyorsunuz, rantı esas alıyorsunuz. Batsın o rant düzeniniz. O rant düzeninizin, rant çarkının altında çocuklarımız, bebekler, kadınlar, gençler kaldı; yaşamlar kaldı, hayalet şehirler kaldı. İnsanlarımızı kaybettik, şehirlerimizi kaybettik, hikayemizi kaybettik, insanlığımızı kaybettik. Şimdi bu insanlığımızı geri kazanmak için ne yapacağız?
"O Mehmet Özhaseki'nin yatacak yeri yok"
İmar affını getirdiniz buraya, değil mi? O Mehmet Özhaseki'nin yatacak yeri yok, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki'nin. Getirdi buraya imar affını. Neymiş? ‘Biz imarı affedeceğiz, gelen kaynakla da şehirlerimizi depreme güvenli hâle getireceğiz’, değil mi? Nerede o Mehmet Özhaseki? Sokağa çıkabiliyor mu, insan içine çıkabiliyor mu? Çıkamaz. Çünkü dedik ki ‘Bu, katil bir düzenlemedir, yapmayın etmeyin, tabut evlere yurttaşlarımızı mahkum etmeyin’. AKP buna destek verdi.
"Biz, sizden harakiri yapmanızı da beklemiyoruz, istifa edin diyoruz"
Öfkeli yurttaşlarımız ‘Hükümet istifa’ diyor, değil mi? Siz, bu sesleri kısmaya çalışıyorsunuz. Ya demokratik bir ülkede, böyle 50 bin kişi ölmüşken ‘Hükümet istifa’ demekten daha meşru ne vardır be? Demokratik bir ülkede, değil 50 bin, 50 kişi ölse o ülkede ne hükümet kalır ne bakan kalır ne AFAD Başkanı kalır. Hepsi istifa eder ve görevden alınır. Hatta Japonya'da harakiri yapıyorlar be. Biz, sizden harakiri yapmanızı da beklemiyoruz, istifa edin diyoruz. Bu işi bilen, ehil insanlar görev başına gelsin, yaraları sarsın diyoruz.
"Üç gün o çadırları bekletmek, alçaklıktır"
48 saat, 72 saat insanlar enkaz altında inim inim inlediler. Ben, deprem kurtarma konusunda uzmanım. İlk 12 saat içinde enkaz altındakilerin yüzde 90’ı ölür, geri kalanlar mucizedir. Bir kişi, üç kişi mucizeyle kurtarıldı, on binler öldü. Afet planı olsaydı yurttaşlarımız kurtarılabilirdi ama afet planınız yoktu. Çadırların nereye gideceği belli değildi. Hatta çadırlar da yoktu. Çünkü çalmışsınız, yemişsiniz, çadır paralarını yemişsiniz. Yetmedi, Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Ülkeyi bir şirket gibi yönetmek istiyorum’ dedi, değil mi? Öyle demedi mi tek adam rejimine geçerken? ‘Şirket gibi yöneteceğim’ dedi. Ama ‘Devlette şirket gibi yönetmek olmaz. Şirketlerde kâr esastır, devlette kamu yararı, yurttaş yararı esastır’ dedik, dinlemedi. Kızılay Başkanı bundan ne anlamış? Şirket gibi yönetecek ya kâr esas. ‘5 bin liraya çadırı mal ettim, üç gün bekletirsem 25 bin liraya kadar çıkar’ diye düşünmüş, o alçak. Açıkça söylüyorum; bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gördüğü en büyük alçaklıklardan biridir. Üç gün o çadırları bekletmek, alçaklıktır.
"Binlerce EYT’li enkaz altında kaldı"
EYT’yi çıkarıyoruz. EYT’liler uzun bir mücadele verdiler ve uzun mücadele sonucunda bugün başarıya ulaşacaklar ama buruk bir başarı. Niye biliyor musunuz? Adıyaman'da bir baba, diyeyim 75-80 yaşında, evladı enkaz altında bekliyordu ve sonra ölü olarak çıkarıldı, dedi ki ‘Evladım EYT yasasını göremeden öldü’. Bunu bu kulaklar duydu. Binlerce EYT’li enkaz altında kaldı. EYT’liler de buruk bir şekilde sevinecekler, hatta sevinemeyecekler. Niye? Binlerce EYT’li de bu depremde hayatını kaybetti.
Size söylüyorum; bunu AKP ve MHP yapmadı ya değerli EYT’liler, üç vakte kadar seçim olacak, ama iki ay, ama üç ay sonra seçim olacak. Biz, bu iktidarı değiştireceğiz ve stajyer ve çırakların işe girişini esas alacağız, 5 bin prim günü ödeme sayısına düşüreceğiz ve 3 bin 600 kısmi prim ödeme gün sayısıyla kısmi emekliliği sağlayacağız ve işe ilk giriş tarihini de 31 Aralık 1999 yapacağız, deprem gerekçesiyle.
"Vedat Bilgin hâlâ, bugüne kadar istifa etmedi"
Size söyleyeyim; aynı şeyi, benim söylediğim şeyleri Çalışma Bakanı Vedat Bilgin de söylemişti ama Sayın Vedat Bilgin hâlâ, bugüne kadar istifa etmedi. ‘8 Eylül 1999 öncesi şartlar neyse o’ dedi. Maalesef memleketimizde istifa gibi onurlu bir müesseseyi kullanan kimse yok. Ne deprem bölgelerinde telefonları çalıştırmayan Adil Karaismailoğlu istifa etti ne depremzedeye elektrik sağlayamayan Enerji Bakanı Fatih Bey istifa etti ne de AFAD’ı batıran Süleyman Soylu istifa etti. Elbette EYT’yle ilgili talebini ortaya koyup bunun arkasında duramayan Çalışma Bakanı da istifa etmeyecek.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.