Kerime Yıldız
İSMÂİL KILIÇARSLAN’A TEŞEKKÜR EDİYOR, HİLÂL KAPLAN’DAN ÖZÜR DİLİYORUM
Neyzen Tevfik’in bir kıssası vardır. Dar bir yolda karşılaştığı hasmı, yol vermemiş. “Ben senin gibi filan adama yol vermem!” diye de hakâret etmiş. Neyzen kenara çekilip, “Ben veririm.” demiş.
Yazı hayâtına başlarken kalemimi kirletmemeye yemin ettim. Bile bile hiç kimse hakkında yalan bilgi vermedim. Kazârâ verdiysem düzelttim. Kim olursa olsun özrümü diler, bir iftiraya sebep olmaktan imtinâ ederim.
Dün öğrendiğim bir konu hakkında özür yazısı yazmam şart oldu. Sabah yazarı Hilâl Kaplan, 15 Temmuz gecesi köprüde yaşadıklarını anlattığı 15 Temmuz 2020 târihli köşe yazısında İsmâil Kılıçarslan’ın, kendisini gördüğü hâlde bahsetmediğini yazdı. İsmâil Kılıçarslan da sosyal medya hesâbından Hilâl Kaplan’ın köprüde olduğunu doğruladı. Muhtelif yerlerde bu bilgiyi paylaştığını da hatırlattı.
Allah biliyor ya Hilâl Kaplan’ın o gece köprüde olduğuna inanmamıştım. Maalesef bunu, yazıya da geçirmiştim. Fazla televizyon seyretmediğim ve sosyal medya kullanmadığım için İsmâil Kılıçarslan’ın söylediklerinden haberim olmadı.
İnanmayışımın sorumlusu, elbette ben değilim. Kaplan, bu konuda özeleştiri yapmalı. Fakat onun cemaat geçmişini, AK Parti ve Erdoğan karşıtı yazılarını ortaya çıkaran birisi olarak bunu yapmamalıydım. Mâdem yazdıklarını ölçü alıyorsam bu yazdığına da inanmalıydım. Ne zaman ki İsmâil Kılıçarslan, “Gördüm” dedi inandım.
Kaplan hakkındaki diğer eleştirilerimin arkasındayım. Çünkü kaynağım, tamâmen Taraf gazetesindeki yazılarıdır.
Ayrıca mezkûr yazıda Kılıçarslan hakkındaki şu ifâdelerin üzerinde durmadan geçemeyeceğim.
“İsmâil Kılıçarslan'ı gördük sonra. Önlerde olduğunu, bu işin artık bittiğini, darbenin atlatıldığını söyledi. Şekerinin çok düştüğünü söyleyerek aramızdan ayrıldı. İki gün sonra yazdığı yazıda köprüde Yıldıray Oğur gibi başka yazarları gördüğünü dile getirecek ama bize yer vermeyecekti. Eşim ve bana ‘pelikancı’ diye saldıran Davutoğlucu ekip köprüde olduğumuzu inkâr edip, bize iftira atarken de şâhitlik etmeyecek ve susacaktı. O gece bile bâzı şeyleri kafada yerine koymaya yetmeyecekti yâni. Canı sağolsundu.”
Anladığım kadarıyla bu ifâdelerdeki tahfif ve tahrik, İsmâil Kılıçarslan’ın umûrunda değil. Yoksa, “İyi hoş da darbe sonrasındaki yazında benden bahsetmeyen sen, hangi hakla benim senden bahsetmeyişimin hesâbını soruyorsun? Durdun durdun da dört sene sonra mı aklına geldim? Yine neyin peşindesiniz?” diye sorması zor değil.
Kılıçarslan, bir Müslüman olarak gördüğüne şâhitlik etmenin derdinde. Ben de bunun derdindeyim. Kendim için değil, kalemim ve okuyucunun âlî hatırı için.
Kimsenin aklına, başka bir şey gelmesin! Her şey, kafamda, seksenli yıllardan beri yerli yerinde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.