İzmir, suyunu 'akıllı' kullanmalı
İZSU'nun 10 yıllık master planında uzun vadeli deniz suyu arıtma tesislerinin olduğunu ifade eden Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, bunun çok masraflı olacağına dikkat çekti.
İZSU'nun 10 yıllık master planında uzun vadeli deniz suyu arıtma tesislerinin olduğunu ifade eden Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, bunun çok masraflı olacağına dikkat çekti. Yıldız, çözüm için reçeteyi de şöyle sundu: Mevcut suyu en iyi şekilde kullanmak, kullandığını tekrar kullanmak, yani arıtarak kullanmak ve sıfır atıkla akıllı kentler içerisinde suyu kaybetmeden çevirmek.
DSİ Genel Müdürlüğü'nde Teknik Araştırma ve İçmesuyu Dairesi Başkanlıkların da Şube Müdürlüğü ve Daire Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulunan ve bunların yanı sıra Gazi ve Hacettepe üniversitelerinde akademisyenlik yapan Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, İzmir'in ve diğer büyükşehirlerin yerel yönetimlerinin su politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Mevcut politikaların uzun vadede kaybettireceğine dikkat çeken Yıldız, çözüm önerilerini sunmayı da ihmal etmedi.
DSİ, su yatırımlarını illerden neden geri talep edecek?
Türkiye'nin bundan iki ay öncesinde 2 adet planı yayınlandı. Bir tanesi ulusal su planı biri de 5 yıllık kalkınma planı. Bu iki planda da bazı öneriler var. Bunların bazıları birbiriyle örtüşüyor. Örtüşenlerden biri devletin merkezi bir yapıyla devlet kurumlarının su konusunda yaptığı yatırımları belirli bir organizasyon içerisinde yerel yönetimlerden geriye alması ve bunları diğer su yatırımlarında kullanması şeklinde. Bu zaten geçmişte de vardı. DSİ mensubu olduğum için bunları biliyorum. DSİ, yatırımları devrettikten sonra belirli bir süre sonra düşük bir faizle geri ödenmesini talep ediyordu. Bu faiz oranı düşük ve geri ödeme süresi uzun olduğu için belediyeler bu konuda çok zorlanmıyordu. Ancak son dönemlerde özellikle bu talep biraz daha İzmir Belediyesi üzerine yoğunlaştı. Diğer belediyelerde biraz daha rahatlama görüldü. Şimdi ise diğer ek yatırımların finansmanı amacıyla devletin daha önce de talep ettiği ancak belediyelerin çeşitli nedenlerle ödeme güçlüğü çektiği ek yatırım maliyetlerini 2 raporda da belirtildiği şekilde geriye alma niyeti var. Şimdi bu durum özellikle 3 büyük kentin büyük su yatırımlarının yani barajlar, arıtma tesisleri, isale hatları olabilir, belirli bir süre içerisinde geri isteneceğini ortaya çıkartıyor. Belediyelerin su gibi sosyal bir alanda böyle bir sürecin içerisine girmeleri halinde kendilerinin de ilave yatırım yapma zorunda olacaklarından bütçe finansmanı bulma konusunda zorlanacakları bir dönem olacak.
Neden İstanbul, Ankara ve İzmir?
Neden 3 büyük kent diyoruz? Sadece CHP yönetimine geçmesi açısından değil, bu 3 büyük kent su kaynakları açısından kendi havzaları dışından gelen sulara bağımlı kentler. Bir diğer deyişle kendi yakın çevrelerindeki su kaynaklarını kullanmış ve havzalar arası transfer yaparak ilave suyu karşılamak zorunda kalmış kentler. Örneğin, İzmir'de kullanılan suyun yaklaşık yüzde 45'i yeraltı suyu. Yüzde 35-40 oranında da Manisa il sınırları içerisinden geliyor. İzmir'de İZSU bu konuda bir master planı hazırlatıyor. Ondan da haberimiz var. İZSU'nun master planında uzun vadeli deniz suyu arıtma tesisleri de var. İzmir Büyükşehir Belediyesi, gelecek 10 yıl içerisinde planlamasındaki deniz suyu arıtma tesisini dikkate almadan ve uygulamadan önce akıllı su yönetiminin tüm adımlarını atmalıdır. Öncelikle şu anda su yönetiminin geldiği nokta mevcudu en iyi şekilde kullanmak, kullandığını tekrar kullanmak, yani arıtarak kullanmak ve sıfır atıkla akıllı kentler içerisinde suyu kaybetmeden çevirmek olmalı. Türkiye'de bunu uygulayan bir belediye yok. Öncelikle atık suyun arıtılarak tekrar kullanımı, yağmur sularının toplanarak tekrar kullanımı, sel sularının denize akmasını değil bir başka alanda toplanmasını ve yeniden kullanılmasını sağlayarak İzmir akıllı su yönetimine yaklaşabilir.
Son çare olmalı
Deniz suyunu hangi ülkeler kullanıyor?
Deniz suyu arıtımı, su kaynaklarının fiziki olarak oldukça kıt bulunduğu Girit, Kıbrıs, Rodos gibi adalarda ve Suudi Arabistan yarımadası gibi bölgelerde, yani Ortadoğu'da alternatif su kaynağı olarak gündeme gelebilir. Ama bizim gibi ülkelerde gündeme gelmesi için su yönetiminin tüm koşul ve kurallarıyla akılcı ve planlı bir şekilde uygulanması lazım. Ondan sonra gündeme gelmesi lazım. Birinci plan akıllı su tüketimi, ikincisi atık suyun arıtılarak kullanıma alınması, üçüncü plan yağmur suyunun ve sel sularının depolanarak tekrar kullanılabilmesi, evlerdeki atık suyla temiz suyun birbirlerine karıştırılmadan toplanabilmesinin sağlanması. Yani çift boru hattı olması gerekiyor ki bunlar dünyada uygulanıyor. Bütün bunlardan sonra neden deniz suyu arıtımı dikkatle ele alınması gereken bir konu; çünkü, enerji yoğun bir teknoloji gerektiriyor, denizden aldığınız 100 birim suyun en fazla 55 birimini arıtıp, 45 birimini yeniden denize ama çok büyük bir tuz oranıyla bırakıyorsunuz. Atık suyu da arıtarak denize bırakacak olsanız bu sefer de orada katılaşmış tuz birikintilerini bir yerde depolamanız gerekiyor. Bu durum deniz suyu arıtımının ekolojik olarak çok uygun bir teknoloji olmadığını, teknoloji gelişse bile özellikle su kaynaklarını iyi kullanarak ilave su yaratabilen ülkelerde bile en son başvurulması gereken kaynak deniz suyunu arıtmaktır ki, bizim enerji olarak yurt dışına bağımlılığımız var. Enerjide ve membran teknolojisinde özellikle İsrail'e bağımlıyız. En son çare deniz suyu arıtmak olmalıdır. Neden 3 büyük kentimizi önemsiyorum çünkü özellikle İstanbul ve İzmir'de su yönetiminin akılcı yapılamaması, popülist politikaların eksenine girmesi durumunda yakın gelecekte bu iki kentimiz deniz suyu arıtımına mahkum olabilir. Bu nedenle her iki kentimizde de su yönetiminin deniz suyu arıtımına ihtiyaç duyurmayacak şekilde gerçekçi-toplumcu politikalara ihtiyacı var.
İzmir'de durum nedir bu anlamda?
İzmir özelinde konuya bakarsak, İZSU'nun gelirinin yaklaşık dörtte biri elektrik enerjisi ve enerji giderlerine gidiyor. Bu durumda deniz suyu arıtımıyla birlikte her an artma riski olan enerji fiyatları su yönetimini çok önemli bir ölçekte baskılar. Bu nedenle İZSU yönetiminin de sosyal bir politika olarak suyu en kaliteli, en ucuz ve en sürekli şekilde musluklardan abonelerine sunabilmesi için oldukça dikkatli bir politika izlemesi gerekecek. Yoksa yakın gelecekte su fiyatlarını artırmak dahil olmak üzere deniz suyu arıtımına başvurmak gibi bazı çözümlerle karşı karşıya kalabilir.
Evde atık su ile tasarruf
Evlerde su kullanımıyla ilgili tasarruf açısından ne yapılabilir?
Suyun çok önemli bir bölümü yüzde 75'i tarımda, yüzde 15 sanayide, yüzde 10 civarında da evlerde kullanılıyor. Evlerdeki suyun tasarruflu kullanılmasından önce yerel yönetimlerin bu suyu en az şebeke kaybıyla evlere ulaştırması daha önemli. Evlerde kullanılan su daha sonra atık su olarak çıkıyor. Ve siz onu biraz masraf yaparak yeniden geri dönüştürebiliyorsunuz. Ama bunun dışında barajlardan ya da kaynaklardan gelen suyun şebekelerde en az kayba indirilerek evlerde verimli şekilde kullanılması daha önem taşıyor. Evlerde suyun verimli kullanılabilmesinin en önemli adımlarından birisi evlerde klozetlerde arıtılmış içme suyu değil yeni sistem yaparak daha düşük kaliteli atık su olması sağlanırsa evlerde kullanılan suyun en az yüzde 25-30 civarında tasarruflu kullanılması sağlanabilir.
Gördes Barajı'nın parasını isteyecekler
İzmir, çok kritik bir noktada. Zaman zaman dillendiriliyor. "Gördes Barajı'nı biz yaptık, İzmir Büyükşehir Belediyesi yapamadı" gibi söylemleri duyuyoruz. İşte şimdi o yapılan barajın parasını isteyecekler. Bu sürdürülebilir su temini ve çevre sağlığı hizmeti verme konusunda zorluyor. Hemen peşinden iklim değişikliği de su kaynakları üzerinde baskılama yapınca Türkiye iki sene üst üste devam edebilecek olan bir kurak dönemi, içme suyu açısından da, tarımsal sulama suyu açısından da kaldıramaz. Bu nedenle politikalar yeni teknolojileri içeren popülizmden uzak, toplumcu-gerçekçi olmak zorunda. Belediyeler özellikle ulaşım ve su konusundaki performanslarıyla ölçülüyorlar. İzmir'de geçmişte bazı sorunlar yaşadı su açısından. Şimdi yaşamaması için İZSU'ya, teknolojileri de kullanarak önemli görevler düşüyor. İzmir bunu yapıyor ama işte en önemli dezavantajı suyun önemli bir bölümünü yer altından çektiği için sondaj yapmak zorunda. Arıtma tesislerinde elektrik, sondajlarda elektrik. İZSU'nun topladığı paranın dörtte biri elektrik ve enerjiye gidiyor, personel giderlerini de hesaplayınca, sosyal belediyecilik adına yatırımlara para kalmaz. Başka yerlerden para aktararak sübvanse etmeniz lazım. Onun için su yönetimi ekonomisiyle de çok kritiktir. Suyun temini ve arıtılması enerjiye doğrudan bağlı olduğu için su hizmetleri yönetimi ekonomisinde önemli değişiklikler ortaya çıkabilir. Bu da yönetimi zorlayabilir. Özellikle İzmir'i ikaz ediyorum ki bu sene İZSU'nun ödeyeceği elektrik enerjisi parasını son 6 ay için yüzde 35 zamla ödeyecek. Bu küçük bir rakam değil. Yine elektriğe gelecek yüzde 10-15 zamdan söz ediliyor. Zam yüzde 50'ye çıktığı zaman İZSU'nun ödeyeceği elektrik gideri geçen sene 100 liraysa bu sene 150 olacak. Başkan Tunç Soyer'in bildiği kadarıyla güneş enerjisinden elektrik elde etme gibi projeleri var. İnşallah yenilenebilir enerji kaynaklarını devreye sokar. Özellikle güneşin verimli olduğu yerlerde yenilenebilir kaynaklarla enerji üretimlerini kendileri gerçekleştirerek enerji maliyet baskısından özellikle su yönetiminde kurtulabilirler. Aksi taktirde gittikçe artan bir elektrik sarfiyatı ve maliyeti var.
Tarımsal sulamada yağmur sularını biriktirip kullanma gibi bir olanak var mı?
Bunun için yağmur sularını göletlerde biriktiriyoruz. Aslında kırsal alanda suların biriktirilebilmesi toprağın geçirgenliği nedeniyle yer altında gerçekleşiyor. Ama kentlerde öyle değil, beton zemin üzerinden akışa geçen suyu denize akıtmadan bir yerde biriktirebilme şansınız olabilir. Bununla park, bahçe ve benzeri sulamaları yapabilirsiniz. Ama kırsal alanda bu şansınız fazla olmuyor. İzmir bölgesinde yer altı suyu barajları var. O da gelecek için çok önemli. Bunların, iklim değişikliğinden etkilenme oranı yüksek olan İzmir bölgesinde yaygınlaştırılması önemli. Suyun hem buharlaşması engellenmiş olur hem yer altı suyu ihtiyacı buralardan sağlanabilir. Yer altından akan suyun önüne belli setler çekerek suyu toplama şansını bulabiliyorsunuz. Jeolojik çalışma, hidrolik eğimle ilgili bir çalışma bu. İzmir bölgesinde DSİ bir tane yaptı diye biliyorum.
2015 yılında yapılan bir çalışma Ankara, İstanbul ve İzmir de içme suyu ve arıtma sistemleri için 2 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi tüketildiğini ortaya koymuş. Çalışmaya göre İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), 2015 yılında yaklaşık 1,3 milyar kilovatsaat, Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi (ASKİ) yaklaşık 380 milyon kilovatsaat ve İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi (İZSU) yaklaşık 330 milyon kilovatsaat elektrik enerjisi tüketmiş.
Bu çalışma yapılırken İZSU'nun görece yüksek elektrik ve enerji giderlerinin yanısıra 2018 yılında İSKİ'nin elektrik giderlerindeki artış da dikkatimizi çekti.
Aşağıda verilen grafiklerde de görüldüğü gibi 2018 yılındaki elektrik sarfiyatı 2017 yılına göre sadece yüzde15 artmasına rağmen elektrik gideri yüzde 34 'lük bir artışla 2017 yılına göre 200 milyon TL daha fazla gerçekleşmiştir. Son beş yılın değerleri içinde sadece 2018 yılında gerçekleşen bu yüksek artış dikkat çekici bulunmuştur. Bu durum 2018 yılında İSKİ'nin satın aldığı elektriğin birim maliyetindeki artıştan oluşmuştur.
Mali riskler
Metropollerde yerel seçimler ile değişen yönetimlerin su hizmetleri yönetimi anlayışında da değişiklikler olmuş, Ankara, İstanbul ve İzmir'de su bedellerinde değişen oranlarda indirim kararları alınmıştır. Su bedellerinde Ankara'da 21 Ocak 2019 tarihinden itibaren yüzde 30 oranında, İstanbul'da 13 Mayıs 2019'dan itibaren yüzde 48'e varan oranda İzmir'de ise yüzde 20 oranında indirime gidilmiştir. Bu kararlar, son dönemde artan işsizlik, düşen hane halkı gelirlerini ve insanların su gibi yaşamsal ve talebi sürekli olan bir doğal kaynağa ulaşma hakkını gözeten kararlar olması açısından çok önemli ve anlamlıdır.
Ancak bu kararların uzun dönem sürdürülebilir olması da önemlidir. Bu uzun dönem tanımı 'bu kentlerde hane halkı gelirindeki mutlak artışa kadar olan dönem' olarak da düşünülebilir. Çünkü dünyada genel kabul gören kriter bir hanenin su için ödediği bedelin hane halkı net gelirinin yüzde 2,5 -yüzde 5'ini geçmemesidir. Bu durumda bu kriterin sağlanması için su fiyatlarındaki düşüş kadar hane halkı gelirindeki artış da önemli bir parametredir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.