KADIN – 11

KADIN – 11

Aşkım Tan'ın yeni yazısı...

Tarihin bugün 18 Mayıs’ı göstermesi nedeni ile kronolojik sıranın dışında çıkarak, mademki Türk tarihindeki ilkleri kaleme alıyorum, o halde bu yazımda biraz olsun alışılmışın dışına çıkarak “Cüzzamlılara Eliyle İlk Dokunan, Yaralarını İlk Saran, Cüzzamla Savaş Derneği’nin Kurucusu, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Kurucusu Kadın”, Türkan Saylan’ımıza yer vermek istiyorum.

Bu toprakların yetiştidiği ve baltalayarak yok etme çabasına giren zihniyetin inadına sonsuza kadar bir yıldız gibi parlayacak olan Türkan Saylan’ın aziz hatırasına saygıyla…”

  • Cüzzamlılara Eliyle İlk Dokunan, Yaralarını İlk Saran, Cüzzamla Savaş Derneği’nin Kurucusu, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Kurucusu Kadın: Prof. Dr. Türkân Saylan (1935 2009)


Türkan Saylan, 13 Aralık 1935 tarihinde, soğuk bir kış gününde İstanbul Emirgân’da dünyaya gelmiştir.
Atatürk’ün bir “Limoge vazosuna” benzettiği İsviçreli Lili Mina Raiman (evlendikten sonra Leyla adını almıştır) ile Cumhuriyet döneminin ilk müteahhitlerinden Fasih Galip Bey çiftinin beş çocuğunun en büyüğüdür.
Türkan, okumayı yazmayı evde öğrenmiş, çocukluğundan beri mahallelerinin “Florence Nightingale”i olarak yoksul ailelerin çocuklarına süt dağıtacak kadar yardımsever ve sevecen bir yapıya sahip olmuştur.

1944-1946 yıllarında Kandilli İlkokulu ve 1946–1953 yıllarında Kandilli Kız Lisesi'nde okumuş olan Türkan, ortaokula geldiğinde “doktor”, hem de “köy doktoru” olmaya karar vermiş ve hayatı boyunca ayakları yere hep sağlam basmıştır. Romantik bir yanı da olduğundan, lisede roman, şiir gibi sevdiği konulardan uzak kalmamak için edebiyat bölümünü seçmiştir. Lise son sınıfa geldiğinde ise “doktor olamazsam ölürüm” düşüncesinden dolayı geceleri uykusu kaçan Türkan, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandığı gün, koşarak kendine bir tıp rozeti almış, yoldan gelip geçenlerin de dahil olmak üzere herkesin onu görünce “Bu kız Tıbbiyeli” demelerini istemişti.

kadin-11-002.jpeg

Kendisi gibi “doktor” olan ilk eşiyle 1957 yılında evlendiğinde sadece “” ve “anne” olmak değil “hekim” de olmak istemiş ve ne yazık ki evliliğinde bu konuda yalnız kalmıştı…

1958 yılı Türkan’ın hayatının dönüm noktası olmuştur.

Henüz bir yıllık evliyken babasını kaybetmiş, Bakırköy Akıl Hastanesi ziyaretini aynı yıl yapmış, cüzzam hastalarını ilk kez orada gördüğünde perişan olmuş ve ne yapmak istediğine o gün, orada karar vermiştir.

Aynı yıl hamileyken vereme yakalanmış, ardından ikinci hamileliğinde tekrar verem olmuştu.

İkinci kez verem olduğunda, mikrobu omuriliğine sıçramıştı ve bu nedenle on üç ay boyunca yüzükoyun yatakta kalması gerekmişti.

O dönemde çocuklarından biri iki yaşında, diğeri ise yedi aylıktı.

Ayrıca evindeki huzursuzluğu artış göstermişti.

Ancak Türkan kendi sıkıntıları bir yana, hastanede gördüğü cüzzam hastalarını aklından çıkaramamıştı.
İnsanlara vahşi hayvan gibi muamele edilmesi karşısında midesine acılar saplanmıştı.
Etrafı tellerle çevrili olan “28 numaralı koğuş” günlerine ve gecelerine dadanmış “cehennemi gördüm” demişti.
Çok geçmeden “cüzzam hastalığı” ile ilgili çalışmaya başlamış ve en sonunda bu hastalığın tedavi edilebildiğini öğrenmişti. 1963’te İstanbul Tıp Fakültesini bitiren Türkan, cüzzam konusundaki çalışmaları konusunda ne eşi, ne de hocaları tarafından destek görmemesine rağmen “dermatoloji bölümünü” seçmeye karar vermişti.

1964-1968 yılları arasında SSK Nişantaşı Hastanesi’nden “Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanlığını” almış, üç yıllık cildiye eğitiminin ardından girdiği uzmanlık sınavını kazanınca tayini Bursa’ya çıkmıştı.
1967 yılında “İstanbul’da kadro açılana kadar” diyerek gittiği Bursa’da ancak yirmi gün geçmişti ki, İstanbul’dan hocasının onu “başasistan” olarak önerdiği haberi gelmişti.
Türkan, “bu iş erkeklere göre” seslerinin üstesinden gelerek İstanbul Üniversitesi Dermatoloji Bölümü’nün “başasistanı” olmuştu.
Üniversitede “cüzzam dersi” vermeyi üstlenmiş, öğrencileri cüzzam hastalarını ziyarete götürmüş, onlara pansuman yapmış, öğrencilerine “onlara dokunmaktan korkmamalarını” söylemiştir.
Bir yanda Türkan cüzzamı halka anlatmak için mücadele etmiş, diğer yanda ise “turizmi baltalamakla” ve “Türkiye’de cüzam var” dediği için yalan söylemekle suçlanmıştı!


Uzun süren mücadelelerinin sonunda 1976’da Cüzamla Savaş Derneği’ni kurmuş, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kurulan Lepra Araştırma Uygulama Merkezi’nin “müdürü” olmuştur.
Bir yandan “doçent” olmuş, derslere girerken, öğrencilerle ilgilenmiş, hasta bakmaya devam etmiştir.
Bu çalışmaları 1981 yılında Cüzzam Hastanesi’nin kurulmasını sağlamıştır.

Türkan, 1986 yılında hem annesini kaybetmiş hem sağlığı bir kez daha bozulmuştu.
Bu kez meme kanseri olmuş ve ameliyata girerken de kendine, “Bunu diş çektirmek gibi düşün, kanserin seni yenmesine izin verme Türkan!” demiştir.
Dediğini de yapmış, hatta bir kemoterapi seansından sonra kalkıp Antalya’da bir kongreye katılmıştır.


Öte yanda ise 12 Eylül 1980 darbesinin etkileri sürmüş, “Atatürk Türkiye”sinin geleceğinden endişe eden bir grup aydınla birlikte 1989 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni kurmuştur.
Türkan Saylan, son nefesine kadar Atatürk Devrimleri, çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyeti için mücadele etmeye devam etmiştir.

Türkan, daha çok gençken çocukluk arkadaşı Gökşin’le mektuplaşmalarının birinde ona, “Dün Ata’nın ölüm gününde milletimin gözyaşlarını dinlerken ve onlarla aynı duygularda birleşirken, benim için her şeyden önce bu aziz vatan gelmekte olduğunu anladım. O kadar çok şey var ki kadın-erkek aşkından önce ve daha mühim, aşk filan bana vız geliyor” yazacak kadar idealist olmuştur.

Türkan’a göre;

  • Atatürk’ün izinden gitmek, onun devrimlerini geliştirmek için çalışmak demek olmuştur.
  • Kız çocuklarının okuması, kendi ekonomik özgürlüklerini sağlamaları, halkın kendi ürettikleriyle yaşantısını kimseye muhtaç olmadan sürdürmesini sağlamak demek olmuştur.

2002 yılında kanser tekrarlamış hastalığı yine aynı kararlılıkla yenmiştir.
Ta ki yedi yıl sonra, 2009 yılında hastalık kötülükle birlikte kendine yeniden yuva bulana kadar…

13 Nisan 2009 tarihinde Türkan’ın Arnavutköy’deki evinin kapısını terörle mücadele ekipleri çalmış, polis silah arayacaklarını söylemişti.
Kısa süre içinde evinin önünde kalabalık artmış, telefonlar durmamıştı.
Avukat geldikten sonra polisler beş saat boyunca evinin her odasını, her çekmesini aramış, onlar evinde belge ve silah ararlarken Türkan, oturma odasında haberleri seyretmişti.
Ancak 73 yıllık hayatındaki mektup ve defterlerde saklı özelinin tanımadığı insanlarca didik didik edilmesine sakin kalmak için çaba sarf etmiş, içinde büyüyen isyan duygusunu susturmaya çalışmıştı.

Beni darbeye teşebbüsle suçluyorlar. Oysa darbelerin yaptığı tahribatı kimse benden iyi bilemez” diye içinden konuşmuştu. Aynı saatlerde Çağdaş Yaşam’ın da tüm şubelerine baskın yapıldığını televizyondan öğrenmişti.

Bu süreç Türkan’ı çok yormuş, maalesef hastalığın da hızla ilerlemesine neden olmuştu.
Doktorlarından sadece 2 Mayıs’taki ÇYDD 20. yıl kutlamasında onu iyi hissettirmelerini rica etmiş, son bir kez orada olmak istemişti.
O arada görüşmek istediği insanlarla vedalaşmış, toplantılarını yapmış, isteklerini iletmiş ve bütün işlerini tamamlamıştı. Türkan, 2 Mayıs günü Lütfi Kırdar Kongre Salonu’na girdiğinde dakikalarca durmayacak alkış kopmuş, salonda adım atacak yer kalmamıştı.
Kendine “bu benim son sahnem” dediği konuşmasını yapmıştı.

18 Mayıs 2009 tarihinde saat 04:45’te yüzbinlerce insanın hayatına değen o özel kadın, bu dünyadan ayrıldı.

Ne mutlu ki, kiminin “Türkan Hocası”, kiminin “Türkan ablası”, kiminin ise “Türkan annesi” olan Atatürk’ün kızı Türkan’ı, bir 19 Mayıs günü, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı gün on binlerce insan gözyaşlarıyla uğurladı.

  • 1971’de İngiliz Kültür Heyeti’nin bursuyla İngiltere'de ileri eğitim görmüş, 1974'de Fransa’da ve 1976’da İngiltere’de kısa süreli çalışmalar yapmış, 1972’de doçent, 1977’de profesör olmuştur.

  • 1982–1987 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanlığı’nı, 1981–2001 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü’nü yürütmüştür.

  • 1990’da oluşturulan “İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi”nin kuruluşunda görev almış ve 1996’ya kadar müdür yardımcılığı ile Kadın Sağlığı derslerinin koordinatörlüğünü yapmıştır. Dermatoloji Kliniği öğretim üyesi olarak 2002 yılı sonuna kadar çalışmış ve 13 Aralık 2002'de emekli olmuştur.

  • 1976 yılında lepra (cüzzam) çalışmalarına başlamış, Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı’nı kurmuştur. 1986’da kendisine Hindistan’da “Uluslararası Gandhi Ödülü” verilmiştir. 2006 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütü’nün lepra konusunda danışmanlığını yapmıştır. Uluslararası Lepra Birliği’nin (ILU) kurucu üyesi ve başkan yardımcısı olmuştur.

  • Avrupa Dermato Veneroloji Akademisi’nin ve Uluslararası Lepra Derneği’nin üyesi olmuş, Dermatopatoloji Laboratuvarının, Behçet Hastalığı ve Cinsel İlişkiyle Bulaşan Hastalıklar Polikliniklerinin kurulmasında yer almıştır. 1981-2002 yılları arasında 21 yıl gönüllü olarak Sağlık Bakanlığı İstanbul Lepra Hastanesi Başhekimliği’ni yapmıştır.

Görev ve Başarıları:

  • 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 31 Mart 2000 tarihinde Sosyal Hizmetler Danışma Kurulu üyeliğine seçilmiştir.

  • 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Üniversitelerarası Kurul kontenjanından 2 Şubat 2001’de YÖK üyeliğiyle görevlendirilmiş, 13 Aralık 2002'de üniversitelerdeki görevlerinden yaş haddinden ötürü emekli olduğu için ayrılmıştır.

  • Mart 2003'te ise Bakanlar Kurulu kontenjanından YÖK üyeliğine getirilmiş ve bu görev Mart 2007’de bitmiştir.

  • 2003–2004 arasında Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyeliği ve İstanbul İl İnsan Hakları Kurulu üyeliklerinde bulunmuştur.

Evliliğinden olan iki oğullarından biri grafiker diğeri hekim olan iki oğlundan iki de torunu olmuştur.
Yaşamının son 17 yılında meme kanseri hastası olan Saylan, vefat ettiğinde gönüllü kuruluş olarak ÇYDD’nin Genel Başkanlığını, TÜRKÇAĞ ve KANKEV Vakfı Başkanlığı ile Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı Başkanlığı’nı sürdürmekteydi.

Türkan Saylan Tek ve Tek Başına” isimli kitapta “Oysa ölüler hatırlandıkça yaşarlar” demişti.

Kaynakça:
Güneş Umuttan Şimdi Doğar (Mehmet Zaman Saçlıoğlu) İş Kültür Yayınları
Tek ve Tek Başına Türkan (Ayşe Kulin) Everest Yayınları

…devam edecek

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler