Kerime Yıldız yazdı: POST-MODERN HAÇLILAR KARŞISINDA TÂCİZCİSİNE ÂŞIK APTAL KIZ GİBİYİZ

Kerime Yıldız yazdı: POST-MODERN HAÇLILAR KARŞISINDA TÂCİZCİSİNE ÂŞIK APTAL KIZ GİBİYİZ

Kerime Yıldız yazdı: POST-MODERN HAÇLILAR KARŞISINDA TÂCİZCİSİNE ÂŞIK APTAL KIZ GİBİYİZ

Kerime Yıldız

image-(3).png

Yeni Zelanda’daki terör saldırısından sonra “haçlı terörü”ne dikkat çekildi. Nihal Bengisu Karaca, bugünki yazısında, terörist Tarrant için “postmodern haçlı” ifâdesini kullandı. Bu ifâdeye yüzde yüz katılıyorum ve şunu eklemek istiyorum:  

Bu post-modern haçlı tipi, bir asırdır süren “postmodern haçlı seferi sinema”nın netîcesidir. 1928’de oskar heykelinin, elinde kılıç tutan haçlı şövalyesi olarak tasarlanması, tesâdüf değil. Haçlı seferleri, hiç bitmedi; bitmeyecek. Dün cephede yapılıyordu; bugün beyaz perdede.
 

Sinemadaki Piyer Lermit (Pierre L’Ermite) zihniyetine, ilk olarak  1924 yılında Ahmet Hikmet (Müftüoğlu), dikkat çekmiş. Resimli gazetede yayınlanan makâlesinin bir kısmı şöyle: 

“Sinemalara devâm ediyorsanız, saha-i cevelânı Asya ve Afrika olan mevzûlara dikkat ediniz. Sizin en harîm izzet-i nefsinizi incitecek bir vesîle bulursunuz. Güzel zaman geçirmek için vakt ü nakd sarfederek gittiğiniz bu teferrücgâhdan rûhunuz mütekallis, kalbiniz rencîde olarak çıkarsınız.
 

Sinemaların hayâlî ve târihî vekâyi’inde ihânetkâr şahıslar mutlaka İslâmlardan intihab olunur. Zâlimler, kâtiller, müstebidler mutlaka ya bir fesli veya sarıklı bornoslu İslâmdır. Vak’a Hindistan’a âid ise kahraman mutlaka İngiliz veya Avrupalıdır. Müstekreh roller İslâmlara âittir.  
 

Bu gibi temsillere ve tezâhürlere de lehülhamd ilmi ve iktidarı kifâyet eden ve gözleri açılan İslâmların da bundan sonra mukâbele-i bi’l-misle tasaddîleri âheng-i münâsebât-ı beşeriyeyi haleldâr etmez mi? Bu gayz ve kin ne zamana kadar devam edecek ve ne zamana kadar Piyer Lermit zihniyeti Avrupa’da revac-yâb olacaktır?” (Resimli Gazete, 15 Teşrîn-i Sânî 1340-15 Kasım 1924 Cumartesi, Kaynak: Sinan Çuluk Arşivi)

Maalesef, Batı sinemasının postmodern haçlı seferi olarak üzerimize gelmesi karşısında, “tâcizcisine âşık aptal kız”a döndük. Bize hakâret eden, aşağılayan filmleri seyrettiğimiz sinema salonlarından “rûhumuz mütekallis, kalbimiz rencîde” olarak çıkmıyoruz. Tâcizcimize âşık olup çıkıyoruz. Alık alık seyredip alkışlıyoruz, övüyoruz. Amerika’yı yücelten süperkahraman filmine sponsor olan kurumlarımız bile var. Irkçı, İslâm düşmanı filmlerin starları, yönetmenleri Türkiye’ye gelince ağzımız bir karış açık seviniyoruz. Hizmette kusur etmeden ağırlıyoruz. Onur ödülleri veriyoruz. 

Örnek mi? 

2005 yılında, Kapadokya’da sinema târihinin en İslâm düşmanı, en ırkçı filmi, “The Stone Merchant” çekildi. Kültür Bakanlığı’nın izniyle Peri Bacaları’nda çekilen film, Türkiye’de gösterilemeyecek kadar hâindi. Başrolleri, Harvey Keitel, Murray Abraham, Jane March paylaşmıştı.

Harvey Keitel, filmin çekilmesinden önce 24. İstanbul Uluslararası Altın Lâle Film Festivali’ne gelerek “onur ödülü” aldı. Daha sonra filmin çekimleri için Kapadokya’ya geçti. Nevşehir'in Uçhisar Belediye Başkanı, 2005 yılı ilkbaharında, Amerikalı aktör Harvey Keitel'a, bu filmde Müslüman bir dervişi canlandırdığı için teşekkür edip, hediye verdi. Ziyâreti esnâsında, rakı içen aktörle çay bardağını şerefe tokuşturdu.

Belediye başkanımız, Keitel’in Müslüman dervişi oynamasından sevindirik olmuş. Oysa adam, bütün Müslümanları terörist gösteren bir filmde oynuyor. Bu kadar aptallık az gelmiş olmalı ki 2016’da 53. Uluslararası Antalya Film Festivali’nde Keitel’e "Yaşam Boyu Başarı Ödülü" verildi.

image-(2).png

Türkiye hakkındaki kara propogandanın zirvesi olan Geceyarısı Ekspresi filminin senaristi Oliver Stone’un ülkemizi ziyâret etmesinden mutlu olmamız, havalimanında yoğun ilgi göstermemiz normal mi?

Peki ya onurumuzu ayaklar altına aldığı için ülkemizde yasaklanan, 1980’den sonra bir özel kanalda yayınlanan Arabistanlı Lawrence (1962) filminin başrol oyuncusu Peter O’Toole’e onur ödülü vermemiz ne anlama geliyor?
image-001.png

Tarrant gibi teröristleri üreten ırkçı, İslâm düşmanı Batı sinemasına karşı hâlimiz böyleyken, meydanlarda Tarrantlara meydan okumamızın bir anlamı var mı?

Ahmet Hikmet, mezkûr makâlede şöyle soruyor:

“Nasıl oluyor da dînimizin aleyhindeki bu gibi vekâyi’ İstanbul’un sinema sahnelerinde câ-yı temsil buluyor?

Tiyatrolara sansür vaz’eden hükûmetimizin sinemaları tetkik etmek hakk-ı sarîhi değil midir?”

Ben de şöyle sormak istiyorum:

Meydanlarda haçlı saldırısına meydan okuyan hükûmetimiz, Tarrant gibi teröristleri üreten İslâm düşmanı, Türk düşmanı Batı sinemasına ne zaman meydan okuyacak?
.....
Yıllardır Batı sinemasındaki haçlı saldırısına dikkat çeken yazılar kaleme alıyorum. Meseleya âşinalığım, Ali Murat Güven’in sinema yazılarını tâkib etmemle başlamıştı. 

Millî bir vazîfe duyarlılığıyla meseleye yaklaşan ve yayınlamam için beni cesâretlendiren Yeniçağ yazarı Arslan Tekin’e ve Bilge Kültür-Sanat Yayınevi sâhibi A. Mecit Yüksel’e teşekkürden âcizim.

( Post-Modern Haçlı Seferi: Sinema, Bilge Kültür Sanat Yayınları, Tel: 0212 520 72 53)
 

Kaynak: POST-MODERN HAÇLILAR KARŞISINDA TÂCİZCİSİNE ÂŞIK APTAL KIZ GİBİYİZ - Kerime Yıldız

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler