Kerime Yıldız Yazdı ; TEŞEKKÜRLER KEMAL KILIÇDAROĞLU
“Kazanana yanlamak dururken siyâsî cenâze kabul edilene teşekkür etmek de nereden çıktı?” diyenleriniz olabilir.
Kılıçdaroğlu’nun başlattığı helâlleşme sürecini, Kemal Tâhir solculuğunu öne çıkarma gayretini ne kadar önemsediğim, geçmiş yazılarımda mevcuttur. Kılıçdaroğlu, Kemalizmin CHP’yi getirdiği yeri iyi analiz etti. Kemalizm sopasının siyâsal İslâmcıların ne kadar işine geldiğini de gördü. Geçmişteki yanlışları, hatâları, zulümleri kabul etti; geçmişle yüzleşme cesâretini gösterdi, helâllik istedi.
İşte sonuç!
Kimse kusura bakmasın 31 Mart, Özgür Özel’in başarısı değil. Kılıçdaroğlu, CHP tedirginliği yaşayan seçmeni kıvama getirdi; Özgür Özel, hazıra kondu.
Ekrem İmamoğlu aday gösterildiğinde “Bir Zamanlar Çukurova” dizinde Kemal Tâhir’i temsil eden Fekeli’yi işâret ederek, “Adana’da esen Fekeli rüzgârı İstanbul’a ulaştı.” demiştim. Atasözünü olumlu olarak değiştirirsek Kılıçdaroğlu rüzgâr ekti; CHP, fırtına biçti. Öyle bir fırtına ki ne Kahraman Kazan dinledi ne Adıyaman! Öyle bir akıllanma ki Balıkesir’i alan CHP’li Ahmet Akın, 1 Nisan sabahı Zağnos Paşa Câmii’nde şükür namazı kıldı. Eminim, bu namazdan Cumhuriyet yazarı Zülâl Kalkandelen ne kadar rahatsız olduysa Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu da o kadar rahatsız oldu. Allah, bu ülkeyi her ikisinin de hayâllerinden korusun!
İmamoğlu gelirse belediyedeki başörtülüler işten çıkarılacaktı. İstanbul perişan olup Konstantinopol’e dönüşecekti. Olmadı. İmamoğlu, Ayasofya sevdâlılarının bozmaya kalktığı Süleymâniye silüetine bile sâhip çıktı.
Dilerim CHP, Kılıçdaroğlu’nun başlattığı helâlleşme sürecinin meyvesini yerken Kemalizm ayarlarına dönmez. Dilerim, motorları mâviliklere sürmek isteyenlerin hayâllerine kapılmaz. Dilerim, sâdece başörtüsü meselesinde değil, geçmişteki bütün yanlışlarıyla sağlıklı bir şekilde yüzleşir ve dilerim, hem 1994 hem 2024 örneğinde olduğu gibi, verilen oyların nasıl geriye alındığını unutmaz.
Bilmem hatırlar mısınız Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitâben, “Lütfen otobüs tepesinden millete çay fırlatmayın! Birgün milletin tepesi atıp o çayları geriye fırlatır.” demiştim. Çiçeği burnunda aday Murat Kurum’un semt pazarında vatandaşa mandalina fırlattığını gördümde inanamamıştım. Adam kaybetmek istiyordu resmen. O çaylar, o mandalinalar oy oldu, geriye fırlatıldı. İçi yandıkça çay içip mandalina yesin artık!
Sonuç olarak İstanbul, ihâneti affetmeyen bir kadın gibi. 1994’de Hekimbaşı çöplüğünü patlatan sol belediyeleri affetmemişti. Şimdi de bizzat Erdoğan’ın itiraf ettiği ihâneti yine affetmedi.
Herkes Adıyaman’ı CHP’nin almasına şaşırıyor. Bence asıl şaşırılması gereken yer, 15 Temmuz’un sembolü olan Kahraman Kazan. 15 Temmuz gecesi Kazan’da olmadığı hâlde, “Ben kurtardım” diye yalan söyleyip ödüller alan Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk’ü cezâlandırmak yerine AK Parti Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı yapan Recep Tayyip Erdoğan, seçim sonrasındaki balkon konuşmasında Gazze dedi, onu dedi, bunu dedi ama “15 Temmuz” demedi. Hani derler ya dil sürçmesi yoktur şuuraltı vardır. Ben de diyorum ki dil sürçmemesi yoktur, dilini tutmak vardır. Bu mesele, ayrı bir yazı konusu.
ERDOĞAN, İSTANBUL’U GERÇEKTEN İSTEDİ Mİ?
Erdoğan İstanbul’u herşeyden çok istiyor diye bir şehir efsânesi var. Hattâ bunun ispatı için, “Ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul’u” diyen Fâtih’in büyük hayâli, dizi film oldu ve seçim malzemesi yapıldı. Mezkûr dizinin reyting yarışında Bahar dizisine yenilmesi, İstanbul seçimlerinin sonucunu belli etmişti. Bir târihçi olarak, Erdoğan’ın İstanbul’u herşeyden çok istediğini, bu dizinin hatırlattığı bir konu üzerinden çürütmek istiyorum. İstediğine inanıyorum, her şeyden çok istediğine inanmıyorum.
Sultan 2. Murad, Hacı Bayram-ı Velî’den fetih müjdesini alınca, daha doğrusu oğlunun fâtih olacağı müjdesini alınca tâcını tahtını oğluna bırakacak kadar sevindi. İstanbul’u sâhiden istemek budur. Uğruna kendinden, tahtından fergat edebilmektir.
Şimdi günümüze gelelim. Tutsa bir kanaat önderi veya tarikat ehli Erdoğan’a, “Murat Kurum, İstanbul’u geriye alacak ama bedel olarak sen başkanlığı bırakacaksın.” deseydi ve Murat Kurum da havaya girseydi ne olurdu? İstanbul’un Murad’ı, muhtemelen Şehzâde Mustafa olurdu.
2. Murad Han, önce nefsini, sonra haçlıları yendi. Yerine Fâtih gibi bir dâhiyi bıraktı. O dâhi, İstanbul’u alıp gülizar yaptı.
İstanbul’u sevmek budur!
İstanbul’u istemek budur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.