Kerime Yıldız yazdı: Ahmet Davutoğlu hepimizi kandırmış
Ngazete yazarı Kerime Yıldız'ın yeni yazısı...
Sağ olsun, Türkiye’nin en güvenilir cemaatinin en güvenilir gazetesinin en güvenilir köşe yazarlarından Fuat Uğur yazınca haberimiz oldu. Meğerse Ahmet Davutoğlu’nu, Tayyip Erdoğan adam etmiş. Bakan yapmış, sonra başbakan…
Doğruya doğru. Türkiye Cumhuriyeti’nin en tepedeki yöneticisi olarak Tayyip Erdoğan’ın, istediğini bakan veya başbakan yapma yetkisi var ve Ahmet Davutoğlu’nu başbakan yaptı.
Bizler o zaman basında yazılanlara inandık. Davutoğlu’nu İstanbul Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler mezunu sandık. Hele de profesör olduğu yalanı yok mu? Ona nasıl inandık bilemiyorum.
İşte kurucusu olduğu üniversitede ortada! Neyse ki kapatıldı da rahatladık. Bir de profesörlüğü iptal edilse çok süper olacak.
Liseyi dışarıdan bitirip Açık öğretime devam eden Davutoğlu’nun, kendisini önce bakan sonra başbakan yapan büyüğüne vefasız olması affedilir şey değil. Belki de şimdi sokaklarda kâğıt toplayacaktı. Belki de Karagümrük de minibüs şoförüydü. İnsan biraz geldiği yerin ne olduğunu bilmeli değil mi?
Komik mi?
O zaman sizi, biraz daha güldüreyim.
Fatma Sibel Yüksek adında hükûmete son derece kızgın bir yazar var. 04.08.2013 tarihinde Ariel Şaron'un ölümü üzerine kaleme aldığı yazısında, kendisinin de muhabir olarak katıldığı, Erdoğan’ın 2005 yılındaki İsrail ziyaretini anlatıyordu. Şu ifadeye bakar mısınız?
"O dönem Başbakan'ın dış politika danışmanları, yabancı dil bilmeyen imam-hatip mezunu Ömer Çelik ile Ahmet Davutoğlu'ydu. İkisi de heyette idi ve de birbirleri ile öne geçme yarışı içindeydiler."
Davutoğlu ve Çelik, imam-hatipli değiller ve yabancı dil biliyorlar.
Bir zamanlar Ak Parti bürokratlarını karalamak için yalan yazmaktan çekinmeyen iktidar karşıtı ulusalcı yazarların yerini, şimdi iktidara yakın yazarlar aldı.
Allahtan korkmasalar, kuldan utanmasalar demeyeceğim, zira ne Allahtan korkuyorlar ne kuldan utanıyorlar. Yeter ki attıklarını, havada kapanlar olsun.
Maalesef attıklarını, havada kapanlar var. Bugün kalksa bir pelikancık, “Davutoğlu, hepimizi kandırmış. Liseyi dışarıdan vermiş. Newport adında uyduruk bir üniversitede okuyormuş.” diye bir tweet atsa dalga dalga yayılır.
Ama ben tutsam, “Türkçesi yerlerde sürünen, hâl hareketleri Meclis’e yakışmayan, lise mezunu olduğu bile şüpheli AK Parti İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın Milli Eğitim Komisyonu’nda ne işi var?” diye sorsam meyveli ağacı taşlamış olurum.
Evet mühür, Erdoğan’ın elinde. İstediğini, başbakan yapar; istediğini, başbakanlıktan alır. İsterse şoförünü, milletvekili yapar. Hatta isterse şoförünü, başbakan bile yapar.
Ama….
Sultan 1. Mahmud, Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa’ya kızınca, “Paşa Paşa! İstersem şimdi seni alır; yerine, hamallar kahyası Ali’yi sadrazam yaparım!” demiş. Paşa, gayet kendinden emin bir şekilde cevap vermiş:
“Beli Sultanım, yaparsınız. Kudret sizdedir. Amma o vakit sadrazamınıza Hekimoğlu Ali Paşa değil, Hamal Ali Paşa derler.”
“SÂDIK ÂBİ’NİN OĞLU”
Bir doktordan dinlemiştim. Bir mafya babası, ameliyat masasında kalmış. Adamları, ameliyathaneyi basmış; sağa sola saldırmışlar. İçlerinden biri, hızını alamamış, ölenin dalağını alıp göğsüne vura vura ağlamış:
“Abimin dalağı! Abimin dalağı!”
Berat Albayrak’ın istifasının kabul edilmesiyle şaşkına dönüp, “Sadık abimizin oğlu!” diye feryat eden yazarları, bu mafyaya benzettim.
Ya arkadaş bu bakanın bir adı, bir kimliği var. İki de bir, “Sadık abinin oğlu” demeniz onu yok saymanızdır. Adam, okumuş dokumuş, kırkını geçmiş. Bakan olmuş, kendi iradesiyle de istifa etmiş.
Ama işte bütün mesele bu! Berat Albayrak, Sadık Albayrak’ın oğlu, Tayyip Erdoğan’ın damadı olarak kaldı. Oysa başarılı bir bakan olsaydı Sadık Albayrak, “Berat’ın babası”; Tayyip Erdoğan, “Berat’ın kayınpederi” olurdu.
Ne yapalım, olmayınca olmuyor.
Daha niye, “abimizin oğlu” diye sızlanıp duruyorsunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.