Kılıçdaroğlu, AKP'nin çizgi filmini yorumladı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’nin CHP için hazırladığı animasyon için “Gülümseyerek izledim" dedi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’nin CHP için hazırladığı animasyon için “Gülümseyerek izledim. Arkadaşlara ‘AK Parti’nin yayına koyduğuna emin misiniz?’ dedim. AK Parti artık Türkiye’yi yönetemiyor. Bir şeyler yapmak istiyor ama beceremiyor. Bizi eleştirmek istiyor ama eleştiremiyor. Her söylediğimiz doğru. Yanlış bir şey olsa üzerimize gelirler. Sözde ‘128 milyar dolar nerede?’ sorusunu tiye alacaklardı ama onlar da gayet iyi biliyorlar ki bu sorunun cevabını veremediler. Soru hala yanıt bekliyor” dedi.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, T24’ün youtube yayınında Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu’nun verdiği yanıtlar ve yaptığı değerlendirmelerden öne çıkanlar şöyle:
“ANİMASYONU GÜLÜMSEYEREK İZLEDİM: (AKP’nin CHP için hazırladığı animasyon) Gerçekten animasyonu ilk izlediğimde gülümseyerek izledim. Arkadaşlara ‘AK Parti’nin yayına koyduğuna emin misiniz’ dedim. ‘Evet’ dediler. ‘O zaman biz kendi sitemizde yayınlayalım.’ Samimi düşüncemi ifade etmek gerekirse, AK Parti artık Türkiye’yi yönetemiyor. Bir şeyler yapmak istiyor ama beceremiyor, bizi eleştirmek istiyor ama eleştiremiyor. Beni asıl üzen ise trolleri çok zor durumda bırakmaları. Her söylediğimiz doğru. Yanlış bir şey olsa üzerimize gelirler. 128 milyar dolar meselesi doğru. Ülkeyi yönetemiyorlar, yönetemediklerinin de farkındalar, sözde ‘128 milyar dolar nerede?’ sorusunu tiye alacaklardı ama onlar da gayet iyi biliyorlar ki bu sorunun cevabını veremediler. Soru hala yanıt bekliyor.
BU OLAY ESPRİ İLE GEÇİŞTİRİLECEK BİR OLAY DEĞİL: (CHP’nin astığı ‘128 milyar dolar nerede’ pankartlarının indirilmesi) Bunlar artık ülkeyi yönetemiyorlar, yönetme kapasiteleri neredeyse sıfırlanmış vaziyette. Bilançoları analiz eden kişiler var, onlar da daha önce gündeme getirdiler. Bir türlü yanıt alamayınca dedik ki ‘pankart yapalım, soralım bu soruyu.’ Hakaret yok, küfür yok, vatandaş adına soruyoruz, devleti yönetenlerin çıkıp yanıtlaması gerekiyor. Çünkü önce sorduğumuzda her kafadan ses çıktı. Kim, hangi kur üzerinden, ne zaman, niçin sattınız; hala bilmiyoruz. Bu olay espri ile geçiştirilecek bir olay değil. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti savaşa girse, bir senti bile yok. Eksi 46 milyar dolarlık bir rezerv var. Geçmişte Merkez Bankası döviz sattı, internet sitesine koyuyordu, merak eden analistler, iktisatçılar, maliyeciler dövizi kaça sattığını görüyordu ama böyle bir tabloyu görmedik. Çünkü o tabloyu Merkez Bankası bilinçli olarak koymadı. Çünkü kendisi satıcı değildi. Aslında yanıtlaması gereken, Hazine ve Maliye Bakanı; ‘Merkez Bankası’nın yanıt vermesi lazım’ diyor, iyi de Merkez Bankası satmadı ki Hazine ve Maliye Bakanı satışı yaptı. Bunun peşini bırakmayacağız. Devleti bu kadar pespaye yöneten iktidara bu soruları sormak zorundasınız.
ERDOĞAN 128 MİLYAR DOLARLA İLGİLİ NEDEN DOĞRULARI SÖYLEMİYOR: (2001 krizinde 5 milyar dolarlık para satılması ve dava konusu olması) Erdoğan; bütçeyi sunarken, yanlış hatırlamıyorsam 2003 bütçesini sunarken, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kurulmuştu, ben de o komisyondaydım, bu konu gündeme gelmişti. Merkez Bankası’nın 4 milyar 900 milyon dolarlık satışı var ve dönemin Merkez Bankası Başkanı kendine döviz endeksli bir hesap açmış, bu konu gündeme geldi ve Erdoğan çok sert bir şekilde oldukça ateşli bir konuşma yaptı. Şimdi 128 milyar dolar, üstelik yasalara aykırı protokolle Hazine ve Maliye Bakanlığı’na yetki devrediliyor ve veriliyor. Acaba beşli çete buradan ne kadar aldı? Vatandaşa soruyorum, ‘128 milyar dolardan 1 dolar aldın mı’, alan yok kim aldı bu parayı? ‘Bütün yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gideceğim’ diyen Erdoğan, neden 128 milyar dolarla ilgili doğruları söylemiyor.
ÜLKEYİ YÖNETMEKTEN TAMAMEN KOPMUŞLAR: (Tam kapanma sürecinde marketlerde satılacak ürünler hakkında çıkan genelgeler ve alkol satışı) ‘Bunlar devleti yönetemiyorlar’ diye söylemiştim. Karar alıyorlar, o kararın sonuçlarını bilmiyorlar. Kendilerine göre karar veriyorlar, tepki gelince tekrar genelge çıkarıyorlar, çıkardıkları genelge başka soruna yol açıyor. Bir karar aldığı zaman o kararı test etmeleri lazım. Covid, ilk gündeme geldiğinde ilk çağrım şu olmuştu. ‘Lütfen Ekonomik Sosyal Konseyi toplayın, sorunu yaşayanı dinleyin, çözüm üretin.’ Sorunu yaşayanı hiç dinlemiyorlar. Ülkeyi yönetmekten tamamen kopmuşlar. Sarayın bir ekosistemi var, herkes mutlu, sorun yok, bağırtı geldiği zaman çözüm getiriyorlar ama o çözüm başka bağırtılara yol açıyor. Kişilerin özel yaşamına müdahalesi, başka şeyler. Devleti sağlıklı yönetme gücünü kaybettiğiniz zaman aldığınız her karar devlette yeni sorun doğmasına yol açar.
CEZA KANUNU MUSUNUZ?: (Ekrem İmamoğlu hakkında inceleme başlatılması ve Bakan Soylu’nun ‘bana göre suç’ demesi) Akıl dışı bir tanımlama. Normal yaşamla bağdaşmayan bir tanımlama. Siz kimsiniz? Ceza Kanunu musunuz? Nereden alıyorsunuz böyle bir yetkiyi. Bunu söyleyen de devletin güvenlik güçlerini yöneten kişi. Size göre suç olduğu andan itibaren o zaman herkes beğenmediği kişiyi suçlayabilir. İçişleri Bakanı bu gücü nereden alıyor? Erdoğan’dan alıyor. Erdoğan, soğan patates üreticilerini bile terörist ilan etmedi mi? Balık baştan kokar. En üstteki kişi istediği kişiyi en ağır şekliyle suçlayabiliyor, e Süleyman Soylu da bunu yapar. Suçmuş da soruşturma için izin vermeyecekmiş. Eğer suç konusunda soruşturma izni vermiyorsan o zaman sen suçlusun. Yukarıya yaranmak için böyle bir söylem geliştirmiş.
İÇİŞLERİ BAKANI TARTIŞMALARA SADECE SEYİRCİ: (Sedat Peker’in yurt dışından çektiği videolardaki ağır ithamlar) Devleti yönetememe. Bazı çevrelere teslim olma. Değişik mafya örgütleri var Türkiye’de, bunlar zaman zaman bir araya geliyorlar, zaman zaman da çatışma içindeler. Sedat Peker, yurt dışına giderken bunlar ne kadar suçlu olup olmadığını bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı. Pasaport verildi mi? Verildi. Gönderildi mi? Gönderildi. Bir başka mafya lideri, bir ülkenin siyasal partisinin lideri olan bir kişi tarafından hapishanede ziyaret edildi mi? Edildi. Serbest bırakıldı mı? Bırakıldı? Onunla ilgili özel düzenleme yapıldı mı? Yapıldı. Eski bir İçişleri Bakanı bunlarla beraber bir fotoğraf verdi mi? Verdi. Şimdi kendi aralarında kavga var ve devlet seyirci. Garip olanı bu. İçişleri Bakanı, bu tartışmalara sadece seyirci.”
RUHSAR PEKCAN POTANSİYEL BÜYÜKELÇİ ADAYIMIZ: (Ruhsar Pekcan’ın kendi şirketinden bakanlığına mal satması) Dünyadaki bütün ülkelerin tarihine bakın. Rüşvet alan kişi bir başka ülkeye büyükelçi atanır mı? Rüşvet aldığı belli, iki tane büyükelçimiz rüşvet alan kişiler ve bunlar Türkiye Cumhuriyeti bayrağını taşıyorlar. Bunlar böyle yaparsa Ticaret Bakanı da böyle yapar. ‘Bu da yolsuzluk sayılır’ diyor. Bunu Erdoğan diyor. Açık söylemiyor ama içinden, yüreğinden ‘burada yolsuzluk yoktur’ diyor. Yolsuzluğu meşrulaştırdığınız andan itibaren yolsuzlukla mücadele edemezsiniz. Tehdit edildiğine dair sesini çıkamıyor. ‘Benim mal varlığımı araştırmazsanız namertsiniz’ diyemiyor. Ruhsar Pekcan’ı bakanlıktan aldılar, büyükelçi atarlar. Potansiyel büyükelçi adayımız Ruhsar Pekcan.
İKTİDAR OLDUĞUMUZDA O YABANCI ÜLKE İLE MESAFE KOYACAĞIZ: (İklim krizi, çevre katliamları, Rize İkizdere’de maden ocağı ve Kanal İstanbul projesi) Devleti soyulacak bir organizasyon olarak görüp, yarattığınız rantları da kendinizin hakkı gibi düşünürseniz Kanal İstanbul da olur başka kanallar da olur. İstanbul’da gökdelenleri dikip, vicdanını dinledikten sonra ‘ihanet ettik’ diyen kişiden her şey beklenir. O havzayı gezdim, çok güzel, orayı yok edeceksiniz. İster ihale etsinler ister etmesinler, kime verirlerse versinler, iktidar olduğumuzda o yabancı ülke ile mesafe koyacağız. Paralarını kesinlikle ödemeyeceğiz, Türkiye soyulacak bir ülke değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti size rant sağlamak zorunda değil, rant varsa o İstanbullularındır. Onu yapacağınıza Harran Ovası bekliyor, gidin sulayın. Ben bunun gerçekleşeceğini sanmıyorum, hiçbir ülkenin şirketinin bu projeye gireceğini düşünmüyorum, artı bankaların finans kaynağı ayıracağını da düşünmüyorum. Eğer bizden bir banka buraya kredi verirse, gün geldiğinde o da görür. Bu ülke talan ülkesi değil.
AK PARTİ YOKSULLUĞU OY OLARAK GÖRDÜ: (Yoksulluğu çözmek için yollar) Yoksullukla mücadele ve yoksulluğu gerçekten Türkiye sathında yok etmenin yolu, ILO’nun kabul ettiği sosyal güvenliğin bütün hükümlerini uygulamak. Bütün ailelere Aile Destekleri Sigortası’ndan katkı yapılacak. Özellikle AK Parti yoksulluğu sonlandırmak değil; yoksulluğu, devşirerek oy politikası olarak gördü. Şu da bir gerçek, kaynak nerede? Sağlıklı ve tutarlı bir vergi politikası ile bu sağlanabilir. Devlette olağanüstü israf var bu engellenebilir. Çünkü Türkiye çok dinamik bir ülke aslında. Pandeminin özellikle gelir dağılımında büyük bozulmalara yol açtığını biliyoruz. Asgari ücret dediğimiz bir rakam var, 10 milyon üzerinde işsiz var, bütün bunlarla mücadele etmek gerekiyor. Güçlü bir sosyal devlet inşa etmek zorundayız. Şu anda her şey para politikası ile çözülmek isteniyor. Bu konuda bizim çalışmalarımız var. Proje üzerinde çalışıyoruz. Önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşacağız. Bunların hepsini yapacağız.
BİR BAKAN BU KADAR HABERSİZ OLABİLİR: (Zehra Zümrüt Selçuk’un Kardemir’e atanması) Eski Aile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk ‘yoksulluk Türkiye için sorun olmaktan kalktı’ diye açıklama yaptı. Bir bakan bu kadar habersiz olabilir, intiharlardan bile haberi yok. 39 bin 425 lira aylıkla, asgari ücret de 2 bin 825 lira. Oraya bakan maaşı alacak ardından gidip 38 bin 425 lira maaş alacak, şimdi baktığı zaman yoksulluk var mı? Yoksulluk yok.
DEVLETİ YÖNETEN BAKAN HANGİ GEREKÇEYLE YALAN SÖYLER: Parti sözcümüz çok güzel bir belge açıkladı. Sayın Sağlık Bakanı ‘Biz Çin ile doğrudan sözleşme yaptık. Aracı yok’ dedi. Birinci gerçek, doğruyu söylemiyor arada aracı var. Devleti yöneten bir bakan hangi gerekçeyle yalan söyler? Seçtikleri firma DMO ile yaptığı sözleşme doğrultusunda teminat vermek zorunda, teminatı veremiyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, aşı gibi yaşamsal alanda sözleşme yapıyor ama sözleşmeyi yaptığı şirket DMO’ya parayı verebilecek parayı bulamıyor. Dünyada böyle zavallı duruma düşen bir hükümet gördünüz mü? ‘50 milyon doz aşı şubat sonunda Türkiye’de olacak.’ ‘25 milyon insan aşı olacak.’ Olmadı. 50 milyon doz aşı gelmediği için teminat mektubu paraya çevrildi mi çevrilmedi mi? Bu sorunun da yanıtı verilmiş değil. 50 milyon doz aşı hangi gerekçeyle gelmedi?
ORTAK SÖYLEM VAR: (Seçim anketleri ve ittifakların genişlemesi) Şu anda Millet İttifakı dediğimiz ittifakımız var. Daha sonra DEVA, Gelecek Partisi kuruldu. Başka partiler kurulur mu kurulmaz mı önümüzdeki süreçte göreceğiz.Var olan sistemden ya da rejimden rahatsız olan bütün partilerin ortak geliştirdikleri bir söylem var. ‘Güçlendirilmiş parlamenter siteme yeniden dönelim.’ Güçlendirilmiş parlamenter siteme dönelim derken eskiye dönelim değil. Eskinin hatalarını tümüyle telafi ederek, darbe hukukunun bozduğu bütün o anlayışları tümüyle değiştirerek, çağdaş, uygar yeni bir anayasayı oluşturalım ve güçlendirilmiş parlamenter sitem olsun. Bakanlar, Başbakan, parlamento içinden çıksın. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı tarafsız olsun. Cumhurbaşkanı böyle her gün, her saat konuşmasın. Belli günlerde, belli aralıklarla, belli zaman dilimlerinde konuşsun. Konuştuğu zaman her partiden vatandaş rahatlıkla Cumhurbaşkanı’nı dinlesin. Böyle bir tablo istiyoruz biz. Ödenen vergilerin hesabının mutlaka verilmesi lazım. Yani devlet yönetiminin şeffaf olması lazım. Devlette liyakat olması lazım. Her önüne gelenin belli yerlere atanmaması lazım. Bu çerçevede bir çalışma var. Millet İttifakı’nın bileşenleri olarak güçlendirilmiş parlamenter sistemden ne anlıyoruz, bizim bunu da vatandaşın önüne koymamız lazım. Biz bir çalışma yapıyoruz. Sayın Davutoğlu bir çalışma yaptı ve çalışmayı bize ve diğer partilere sundu. Sayın Babacan bir çalışma yapıyor. Biz bir çalışma yapıyoruz. Çalışmamızı bitirdik, Merkez Yönetim Kurulu’na sunduk. Daha sonra bunu ilkeler haline getirmemiz lazım. O ilkeleri belirledikten sonra da herhalde oturulup, Millet İttifakı’nı oluşturan partiler bir araya gelip bir karar vereceklerdir.”
PARLAMENTODAKİ TÜM PARTİLERİN DESTEĞİNİ İSTERSİNİZ: (HDP ne olacak) Bizim Millet İttifakı’nın içinde HDP yok. Ama HDP’nin yöneticileri de zaman zaman güçlendirilmiş parlamenter sistemden söz ediyorlar. Onların da hakkını yememek lazım. Dolayısıyla, bu düzenleme bir anayasal değişikliği gerektiriyor. Dolayısıyla, anayasal bir değişiklik olduğu zaman, parlamentoda bütün partilerin destek vereceği bir düzenlemeyi istersiniz. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçerken, Cumhur İttifakı’nı oluşturan pek çok milletvekili, var olan sistemin hatalarını gördüler, bunun Türkiye için bir felaket olduğunu gördüler, bir derebeylik anlayışının Türkiye’ye egemen olduğunu gördüler. Dolasıyla, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmeyi onlar da kabul edeceklerdir diye düşünüyorum. HDP’yi de bu bağlamda düşünmemiz lazım. HDP, elbette ki siyasal yaşamımız açısından, siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. HDP de bu unsurlardan birisi zaten.”
AK PARTİ DE MEMNUN DEĞİL: (MHP’nin anayasa çalışması) Tümüyle gündem değiştirmeye yönelik bir uygulama. AK Parti milletvekillerini pek çoğu var olan sistemden memnun değil. Devletin bütün yetkileri bir kişiye bağlanamaz. Bir koltukta bir karpuz olur, biz yüzlerce karpuz vermişiz. Dolayısıyla bu mümkün değil, bu anlayışla devlet yönetilemez. Bize yakışan tablo, parlamenter sistemin güçlenmesi lazım. Eksiklikler vardı, telafi etmek mümkün, dostlarımızla birlikte.
TEMEL BEY’E GÜVENMİYORLAR MI: (Başörtüsü gibi mevzularda yeniden dışlanma olur mu) Devlet, kinle, intikam duygusuyla, öfkeyle yönetilmez. Dolayısıyla hani böyle, ‘devri sabık yaratacağız, çıkaracağız mahkemeye’, bunlar doğru değil. Bu anlayış doğru değil. Devletin ciddiyetine ve vakarına yakışmaz. Bu anlayış, darbeler döneminde olan bir anlayıştır. İntikam üzerine mahkemeler kurulur, mahkemeler bağımsız ve tarafsız değildir. O mahkemelerin verdiği kararlar belli bir zaman diliminden sonra toplum vicdanında sorgulanır ve yapılan yanlışlıklar nedeniyle idam ettiğimiz, astığımız kişiler adına, üniversiteler kurarız, yollar yaparız, havaalanları yaparız, yaptığımız hataları telafi etmek için. Bu defteri tümüyle kapatmamız lazım, böyle bir şey olmaz. Devleti bilgiyle, birikimle, adaletle, ahlakla yönetmek zorundasınız. Bunu yaptığınız takdirde zaten vatandaş size güvenir. Karşılıklı güveni sağlamak zorundasınız. ‘CHP iktidara geldiğinde başörtüsü, şu, bu elde ettiğimiz kazanımlar elimizden alınır mı?’ diye bir kaygı pompalanmak isteniyor. Dostlarımızla birlikte iktidar olduğumuzda orada Temel Bey de (SP lideri Temel Karamollaoğlu) da olacak. Temel Bey’e başörtüsü konusunda güvenmiyorlar mı? İyi Parti orada olacak. Öteden beri söylediğin bir söz var; hiç kimsenin inancını, hiç kimsenin kimliğini, hiç kimsenin yaşam tarzını kısır siyasete alet etmeyeceğiz. Artık Türkiye bunları aşmak zorundadır.”
HAVLU ATMAK ZORUNDALAR: (Erken seçim) Havlu atmak zorundalar bir süre sonra ve seçime gitmek zorundalar. Tabi bunun tarihini belirleyecek olanlar Erdoğan ve Bahçeli.
CHP’YE OY VERİN ÖZGÜRCE ELEŞTİRİN: (Türkiye nasıl bayram olur) Türkiye’de hayatı bayramı çevirmek çok kolay. Herkese saygı duyacaksınız, kimsenin yaşam tarzına, kimliğine müdahale etmeyeceksiniz, herkesin düşüncesini özgürce ifade edecek bir Türkiye olacak. CHP’ye oy verin, özgürce eleştireceksiniz, ben de hatam varsa gidermeye çalışacağım. Artı herkese iş imkanı sağlamak, saydam olmak, israfı engellemek, öğrenciyken kredi alanlar var, bütün bunların tamamını bir hafta içinde çözeceğiz. Çiftçisi ve esnaf faizinin nasıl silindiğini görecek. Öğrenciler faizlerin nasıl silindiğini görecek. 27 buçuk yılını devlete veren kişi olarak rahatlıkla söyleyebilirim, vatandaş gibi yaşayacaksınız, vatandaşın sorunlarına kulak vereceksiniz."
Kılıçdaroğlu'ndan Kanal İstanbul İçin Flaş Yorum!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.