Çidem Ayözger Ergüvenç
Konuşma
Konuşma ne büyük bir iletişim aracıdır; gözlerle konuşulur, mimiklerle konuşulur, vücut diliyle konuşulur. Tüm canlılar arasında yaygın olarak kullanılır. Evinizdeki saksı çiçekleriyle konuşursunuz, büyüyüp serpildiklerini gözlersiniz, işte onların yanıt verme biçimi. Kediniz ya da köpeğiniz ya da evinizde beslemekte olduğunuz yerden ta bir kuşla konuşursunuz, mutlak bir yanıt alırsınız. Sokak köpeğine rastlarsınız gel kuçu dersiniz gelir; saldırgansa yerden taş alır gibi yaparsınız koşarak uzaklaşır çünkü ne demen istediğinizi anlamıştır. Evrene seslenirsiniz, bir yanıt geleceğine inanırsınız.
Güzel ve yerinde konuşma bir sanattır, ayrıca bir bilim dalıdır; “Belâgat bilimi – Belâgat sanatı” olarak adlandırılır. Herkes konuşabilir ama güzel konuşmak bir yetenek olduğu kadar dikkat ve özen meselesidir.
Sözcüklerle karşılıklı konuşabilme belki de dünyanın en kutsal iletişim aracıdır ve bu yeteneğin yalnızca insanlara armağan edilmiş olması aslında bağışlanan bir lütuftur ama ne yazık ki her zaman hak ettiği özenle değerlendirilmez. İnsanların birbirini incitme aracı olarak da kullanılır.
“Dil mi güzel, dilber mi güzel”, “tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır”, “ağzından bal damlıyor” gibi deyimler insanları karşılarındakilerle kırıcı olmadan konuşmaya yönlendirirse de “öfke baldan tatlıdır” deyişinde anlatıldığı gibi öfkesine yenilen insanlar rahatlıkla her çeşit iletişim araçlarını olumsuz biçimde kullanabilir.
Öfke kontrolü çok önemlidir. Özellikle lider ya da yönetici konumunda olanlar bu konuda çok titiz olmalıdır. Öfkesine yenilen insan özdenetimini kaybeder, hırçınlaşır, vücut diliyle, bakışlarıyla ve kullandığı dille içinde sakladığı saldırganlığı dışa vurur, ilkelleşir.
Yalan söyleyenlerin de çok dikkatli olmaları gerekir çünkü bu konuda becerikli olmayanlar vücut dilleriyle ne kadar sözlerini desteklemeğe çalışırlarsa çalışsınlar yüz ifadeleri ile kendilerini ele verebilir. Yalan söyleyen genellikle karşındakinin gözlerine bakamaz. Ne var ki bazı insanlar bunun da kolayını bulup televizyona çıkarak kameraya bakarlar; sanki sizin gözünüze bakıyordur. Bu tür insanların dillerinden yalan düşmez ama kolayını bulmuşlardır. Bir süre sonra aynı pişkinlikle yalanlarını yatsıma özelliği taşır. Yalan söylerken dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da bellek meselesidir. Yalanı söylersiniz ama bir süre sonra Allah muhafaza yalanınızı unutup doğruyu söylerseniz yandı gülüm keten helva.
Yalan söyleyen bazen üslubuna saldırganlığı da ekler. Galiz ifadelerle karşısındakine yalanlarla saldırır. Hem öfkeli hem mütecaviz insan tablosu çizer. Elinde tüm toplumun birçok sorununu çözme olanağı varken lafazanlıkla göz boyamaya çalışır. Yoksullukla boğuşan milyonlarca insan arasından birini seçer, örneğin bir ev bağışlar ve bunu topluma lanse ederken ihsan dağıtan bir yüce gönüllü imajı yarattığını zanneder. Böylelerine ilk olanakta gereken tokadı atmalıyız.
Konuşurken ses tonumuz çok önemlidir. Vücut dilimizle ve mimiklerimizle anlatmak istediğimiz konuyu daha rahat vurgulayabiliriz. Ne var ki bunları yaparken fazla abartmamak gerekir. Çok fazla yapılan el hareketleri karşımızdakinin dikkatini dağıtır. Söylenen sözü duymaz, hareketlere takılabiliriz. Ses tonumuz kuyudan su çeker gibi biteviye (tek düze) olmamalı yerine göre iniş çıkışlar göstermelidir.
Konuşurken karşımızdakinin ya da karşımızdakilerin gözlerine bakmalıyız. Bu, konuştuğumuz insanlarla daha sıcak bir iletişim kurmamızı sağlar. Sürekli gözlerini kaçıran insanlar ya yalan söylüyordur ya da özgüvenleri eksiktir.
Uzun bir konuşma yapıyorsak araya renk katan birkaç sözcük ya da yerine göre espriler katarsak konuşmamızı daha çekici kılabilirsiniz.
Çok ve her zaman konuşan birini tanıyorum. Hiç espri yeteneği yok. Kendisi uzun yıllardır karşımda. Bırakın espri yapmayı alaycı olmayan bir gülümsemesine bile rastlamadım. Kahkaha atmak? Yok canım. Esasen bu anlattıklarımı yapmak zekâ ve hoşgörü gerektirir ama ne çare ağam nerede, ben neredeyim!
“Söz gümüşse sükût altındır” diye bir söz vardır. Ben pek katılmam. Güzel ve yerinde söylenen söz bence altın değerindedir. Sessiz kalmak ise insanı edilgin kılar, haklarını korumasına, kendini savunmasına, düşüncelerini açığa vurmasına engel olur. İnsan suskunluğu seçerse giderek konuşmaktan çekinir, hata yapmaktan korkar. Ne var ki çok konuşmak, konuşmaya başladıktan sonra daldan dala atlayarak asıl anlatmak istediği konudan uzaklaşıp çok uzun yollardan geçerek sonunda asıl konuya gelmek karşısındakini esir almak anlamına gelir.
Her ne olursa olsun konuşmak güzeldir. İyi ki insanız hem konuşabiliyoruz hem de sözcüklerimizi kâğıda dökebiliyoruz. Okuyup yazabilmek de nisanlara has bir özelliktir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.