KÖPEKLERİN “MINORITY REPORT”U
Kerime Yıldız Yazdı..
Sokağınızdan başıboş bir köpek geçiyor. Şöyle bir bakıp şüpheleniyorsunuz ve karar veriyorsunuz.
“Bu köpek, ileride bana veya çocuğuma saldırabilir. O hâlde ölmeli!” Pardon uyutulmalı!
Köpeklerin uyutulması gündeme gelince Azınlık Raporu (Minority Report) filmi aklıma geldi. Uyutma fikrini iktidara tavsiye eden her kimse, bu filmden ilham almış olabilir mi diye merak ediyorum. Philip K. Dick'in bilim-kurgu öyküsünden Steven Spielberg tarafından sinemaya uyarlanan hikâye, 2054'te Washington DC'de geçiyor. Kâhinler ve bâzı teknolojik aygıtlar sâyesinde cinâyetleri işlenmeden önce fark edip suçluları yakalayan ve uyutan özel bir polis biriminin şefi olan John Anderton, kendisinin müstakbel suçlu olduğunu öğrenince her şey tersine dönüyor. Anderton'ın kusursuz işlediğine inandığı sistemin polisleri, şefin peşine düşüyorlar.
Kaçmayı başaran Anderton, sistemin mûcidi olan Dr. İris Hineman’a giderek işin aslını öğrenir. Sistem, kusursuz değildir. Suçsuz insanlar, yanlış öngörüyle yakalanıp uyutulmuş ve gelecekleri yok edilmiştir. Anderton, adâlet bakanının bu açığı bile bile örtbas ettiğini de öğrenir. Doktor, Anderton’a yol gösterir ve heyecanlı koşuşturma başlar.
Sürücüsüz otomobiller, giyilebilir teknolojilerle ilgili ilk işâretleri veren filmin yapım tasarımcısı Alex McDowel’a göre bunlar, bilinçli tahminlermiş ve bu yaratıcı çıkarımlar, 100’den fazla patentin çıkmasına sebep olmuş. Bu yüzden uyutma fikrine de ilham verdiğinden şüphe ediyorum.
Filmi ve hakkında yazılanları devletlülere tavsiye etmemin bir anlamı var mı bilmiyorum. Güvenlik tabusunu bahâne ederek toplumu kontrol eden ve yasaklar koyan iktidar eleştirisi, elbette hoşlarına gitmez. Seyredip de yanlış yapıyoruz diye vazgeçeceklerini zannetmiyorum. Benim derdim, samîmiyetle bu işe kafa yoranlarla fikir alışverişi yapmak. Şuna kuvvetle inanıyorum ki bu köpek uyutma meselesi doğruysa iktidarın elinde patlayacak. Çok pişman olacaklar. Dolaylı katliama destek veren yazarlar, badigard gibiler. Sorgulamadan koşulsuz destek veriyorlar. Eğer iktidar tersine bir karar alsaydı şu an onu savunacaklardı.
Vaktiyle 1910 yılında İttihatçılar da tâlihsiz bir karar aldılar. İstanbul’un köpeklerini toplayıp bir adaya koyunca öldürmemiş oldular. Zavallı köpekler, birbirlerini parçalayarak öldüler. Sonuçta köpekler yok oldu ama İstanbul’da üst üste felâketler yaşandı. İstanbul halkı, köpeklerin âhının tuttuğuna inandı.
Bir arkadaşım aradı. “O dönemde katliamın sorumlusu belediye başkanının sonu kötü olmuş öyle mi?” diye sordu. “Niye belediye başkanına takılıyorsun? Emri verenlere baksana! Bunun sorumlusu İttihatçı zihniyettir. Sâdece köpekleri değil, ülkeyi de mahvettiler. Bedelini, sâdece kendileri değil, halk da ödedi.” dedim.
O zamanki köpek katliamına halk, rızâ göstermedi. İşsiz güçsüz uğursuz takımının belediye memurlarıyla birlikte sokaklardan eziyet ederek köpekleri topladıkları rivâyet ediliyor. Bunu yazarken Arınma Gecesi filmi aklıma geldi. Köpekleri katletmeye izin veriyorsunuz. Câniler, ortaya dökülüyor. Çünkü kısa bir süre için canilik, kânûnen serbest.
Aynı film tekrar edecek maalesef. Târih boyunca hep etti. Güvenlik kaygısı, insanları ve iktidarları saldırgan yaptığı zaman âdil olmak mümkün değildir. Filmde Anderton ile Dr. Haneman görüşmesinde önemli bir sahne var. Doktor, eline aldığı bitkiyi sıkınca bitki, elini yaralıyor. Haneman, bütün canlıların aynı olduğunu, bastırılınca saldırdığını söylüyor.
Suç işlememiş insanlar, güvenlik veya bekâ korkusuyla potansiyel suçlu kabul edilerek cezalandırılabiliyorsa ve diğer insanlar, “Sıra bana gelmesin” diye korkarak bunu seyrediyorsa köpekler de bu adâletsizlikten nasibini alır elbet. Sâhipsiz insanlar kolayca suçlanırken, onlarla aynı geçmişe sâhip olanlar, hattâ geçmişte suçlu olanlar, sırf yeni efendileri tarafından sâhiplenildikleri için aklanabiliyorlarsa hayvanlar niye bundan beri oksun ki?
Burada bir parantez açıp Mor Beyin meselesini hatırlatmak istiyorum. Bylock kullandığı iddâsıyla gözaltına alınan binlerce insanın mâsum olduğu ortaya çıktığında fetö avcılığı yapanların sessizliği ne kadar hazindi. “Sistem asla şaşmaz.” diyorlardı ama şaştı. Eğer işinin ehli hukukçuların gayreti olmasaydı binlerce insan, suçsuz yere hapis yatacaktı. O zaman kayıtsız şartsız saldıran tipler, şimdi de sokak köpeklerini potansiyel suçlu görüyorlar. Sâhiplenildiler ya hayat, onlara güzel.
Eğer çoğunluk ortadaki yanlışa taraf oluyorsa yanlışı görenin kaydı, azınlık raporudur ve eninde sonunda ortaya çıkar. Çünkü “azınlık raporu” dediğimiz merhametli vicdanlı ses, kalplerimize emânettir. Filmde de farklı gören kâhinin içinde saklanıyor.
Azınlık Raporu, determinizm-özgür irâde, gözetim-denetim gibi kavramları tartışma konusu yapıyor. İnsanın seçim yapabileceğine, kendi geleceğini belirleyebileceğine dolayısıyla özgür irâdenin varlığına damga vuruyor. Köpeklerin özgür irâdesi yoktur. Onların geleceğine insanlar karar verecek.
AK Parti Grup Başkan Vekili Bahadır Yenişehirlioğlu, geçtiğimiz günlerde konu hakkında bir açıklama yaptı. Nihâî bir taslak üzerinde karar kılınmadığını; tüm kesimleri dinleyerek geniş kapsamlı bir taslak hazırlamak istediklerini ifâde etti.
Buradan aynı zamanda hukukçu olan Bahadır Yenişehirlioğlu’na sormak istiyorum:
Köpekleri uyutarak işleyecekleri suçları engellediğinizde geleceği değiştirmiş olacaksınız. Değiştirmenin de bir kader olduğunu, yâni köpeklerin suç işlemesine engel olmanın kader olduğunu varsayalım. Bu durumda işlemedikleri bir suçtan cezâ almış olan köpeklerin mahkûmiyetleri tartışmalı hâle gelmiyor mu? Uyutma kararı çıkarsa bir hukukçu olarak buna karşı çıkmanız lâzım değil mi?
Filmin çok ama çok önemli bir mesajı daha var. Âdil olmayan sisteme, bize dokununca itiraz ediyoruz. Yoksa hizmet ediyoruz veya seyrediyoruz. Suç öncesi biriminin şefi olan polis, bu adâletsiz cezâlandırma sistemi içinde kendisi suçlu olarak bulduğunda isyan ediyor. Film hakkında okuduğum bir makâlede şöyle diyor:
“Foucault, nerede iktidar varsa orada direnme olduğunu belirterek iktidar ilişkilerinin var olmalarının bir direnme noktaları çoğulluğuna dayandırır. İktidar, aynı zamanda özneler üretir. Başka bir deyişle iktidar hem yaratır, hem bastırır, ama bastırmadan önce yaratır; çünkü bastırdığı nesneler-bireyler büyük ölçüde kendisinin ürünleridir.” (Azınlık Raporu-Hüseyin KAYA)
Tamam da yarattığı/ürettiği suçluları ve zanlıları hapishânelere tıkan veya serbest bırakıp besleyen sistem, suç ve cezânın ne olduğunu bilmeyen köpekleri yok ederek mi âleme nizam verecek?
“DEVÂSA GELİR FIRSATI”
4 Kasım 2022’de tvittırda sokak köpekleriyle ilgili bir iddiâ dolaşıma girdi. İddiayâ göre Çin ile Türkiye arasında sokak köpekleri için anlaşma imzâlanmıştı. AA Teyit Hattı, yetkililere sorarak bu iddiâyı yalanladı. Konu kapandı. Kapandı ama benim hâfızamda kaldı. “Acaba?” diyerek biraz internette dolandım.
3 Ağustos 2023 târihinde dikgazete.com yazarı Ömür Çelikdönmez, sokak köpeklerinin Avrupa’ya ihraç edilmesini teklif etmiş. İsviçre gibi köpek eti seven ülkelere yapılacak satışlardan elde edilecek geliri de hesaplayan yazar, “haram” diyecekler için fetvâ da vermiş. Zarûret hâlinde haram nesne helâl olurmuş.
“Teklif var, ısrar yok” diyen Ömer Çelikdönmez’in teklifini, hangi haber sitesi alıntı yapmış dersiniz? Haber7. “Günahtır haramdır” dediğini zannediyorsanız yanılıyorsunuz. “Kritik öneri, devâsa gelir fırsatı” başlığını atarak haber yapmış. Sosyal medyadan tepkiler olmuş ama Muhammed Özkılınç isimli, aslen imam-hatip olan bir yazar, referansonline isimli sitede bu fikri desteklemiş.
1 Ocak 2024’de İstiklâl gazetesinde Prof. Dr. Ömer Akdağ, köşe yazısında “Sokak köpeklerini, köpek eti yiyen ülkelere ihraç edelim, parasıyla öğrencilere burs verelim.” demiş.
Geldik 2024’ün mayıs ayına. Acaba bu fikre destek veren başka hocalar var mı diye bakındım. Var var! İktidara göz kırpmaya başlamışlar. İş ciddileşirse “Gâvura köpek satmak helâldir” fetvâsı yola çıkmış bence. İnşallah yanılırım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.