KÜRESEL LİKİDİTE KASIRGASI


Küresel ekonomideki gidişat,  önce Akdeniz, sonra Pasifik ve son olarak da Atlantik üstünde en güçlü hale gelecek bir kasırga oluşturmaya başladı sanki. 

“Yüksek basınç” altındaki gelişmekte olan ülkelerden gelen gergin hava, kendini “Alçak basınç” altında zanneden ABD ve diğer gelişmiş ülkeleri de vurmak üzere ciddi bir kasırgaya dönüşme emareleri gösteriyor. 

Amerika’ya şu sıralar yaklaşan kasırgaya,  İtalya’nın ünlü şehri “Florence” denmesi tesadüf mü bilemem ama bahsettiğim ekonomik kasırganın ilk vuracağı gelişmiş ülke da “İtalya” olacak gibi görünüyor.

İtalya’nın taşıdığı riskler daha da belirginleşmeye başladı. Kurulması uzun süren hükümetin , kamu maliye politikasında AB kriterlerinin karşılanamıyor olması, göç sorunu ve borç sorunu.

Pasifik’te ise ilk çatırdama emareleri Endonezya’da başladı. Çin’deki üretim sektörünün gümrük savaşları sonucu nasıl bir kırılganlık göstereceğini de herkes merakla izliyor.

Şu anda Başkan Trump’ın penceresinden,  ABD ekonomisindeki hava günlük güneşlik görünse de, teknik göstergeler havanın fena bozacağına işaret ediyor. 

Zamanını kestirmek konusunda değişik ekonomistlerin tahminleri var. 2008 Krizini bilen Dr.Roubini, ABD ve dünyayı sarsacak likidite krizi için,  2020 yılını işaret ediyor. Bazı diğer ekonomistler birazcık daha ileri tarih verirken, politik-ekonomi üzerine kafa yoranlar Dr.Roubini kadar bile iyimser değiller. 

Görünüme bakınca, aslında çift kıskaçlı bir  kasırga geliyor gibi. Bir tarafta FED’in faiz artışlarıyla tetiklenen, Amerikan doları likiditesinin daralması, gelişmekte olan ülkeleri vururken, diğer tarafta çok kutuplu dünyaya geçişin politik sancıları yaşanıyor.

2008 krizi sonrası FED’in parasal genişleme ile çözüm arayışı, bir bakıma, daha önce uygulanmamış bir krizle mücadele yöntemi olduğu için, aslında bir deneydi. 

FED’in yaptığı faiz artışlarının yol açtığı devalüasyon dalgası,  dünya genelinde likidite ihtiyacını gittikçe tırmandırmaya başladı. Bazı gelişmekte olan ülkelerde, likidite ihtiyacı içindeki bankaların Dolar’a verdiği faiz %7’yi devirmiş durumda. 

ABD dolarına verilen faizin, başka yerlerde bu denli hızla yükselişe geçmesi,  FED’in bu deneyde en korktuğu yan etkilerden biriydi. 

ABD’deki istihdam, ücret artışları ve enflasyon verilerine dayanarak, adım adım yükseltilmesi planlanan Dolar faizinin  başka ülkelerde kontrolsüzce artması,  Amerikan ekonomisi için de ciddi riskler ortaya çıkartır. 

ABD doları faizlerinin kontrolden çıkması,  kendi iç piyasalarında bir likidite kıtlığına dönüşmesi ihtimalini güçlendirir. Bu durum hem hisse piyasalarını,  hem de emlak piyasalarını vuracaktır. Nakit ihtiyacının kızışması, borçluların menkul varlıklarını ve gayrimenkullerini hızla nakite dönüştürerek , olası bir krize karşı pozisyon almaya itecektir.

Kontrol dışı faiz artışı,  ABD doları gibi rezerv bir para biriminde sermaye maliyetini arttırması nedeniyle reel sektörde fiyat artışlarına da yol açar. Yani enflasyonun tetiklenmesi sonucunu doğurabilir. Özellikle gümrük vergilerinin artması, ithal ürünlerin daha ucuza iç tüketime girişini engelleyen bir sarmala doğru ABD’deki enflasyonu yukarı doğru sürükleyebilir.

Bu ortamda,  bir de üstüne dünyadaki çözülemeyen ve büyük güçlerin rekabet ettiği Suriye gibi politik gerginliklerin eklenmesi veya Başkan Trump’ın görevden alınma sürecine girilmesi,  kasırgayı daha da güçlendirecektir.

Bu şartlarda şu soru akla geliyor:

 

Dünyanın süper gücü ABD bunları öngöremiyor mu? 

Sanki FED ayrı, ABD’nin şu anki güvenlikçi yönetimi ayrı tellerden çalıyor gibiler. Bir uyumsuzluk olduğu hissediliyor.

Ayrıca ABD’nin güvenlikçi yönetimi,  çok kutuplu güçlerin arasındaki politik mücadele bir savaşa dönüşmeden,  “acaba ekonomik baskılama ile şartlarımızı kabul ettirebilir miyiz?” deneyi de yapıyor. Bu çok tehlikeli bir deney!. Çin, Rusya veya AB’nin bu tür bir ekonomik baskılamaya tepkileri sert olabilir. Onlar da ABD’yi ekonomik açıdan zora sokacak sert hamleler yapabilirler.

Akdeniz doğalgazı, Amerikan kayagazı, Rusya, İran doğalgaz ve petrolü bu güç mücadelesi denklemindeki her ülke için,  doların kısa vadeli artışı veya düşmesinden çok daha uzun vadeli ve belki de gelecek beş neslin zenginliğini ve refahını etkileyecek düzeyde anlam taşıyor.

Kahin ekonomistler,  mevcut göstergeler ve geçmiş trendler üzerinden küresel likidite krizini 2 veya 3 yıl sonrasına tahmin ederken, uluslararası ilişkiler açısından konuyu değerlendirenler için kasırganın her an ivme kazanacağı ihtimali belirmiştir. 

Yazarın Notu: Burada yazmış olduklarım kendi fikirlerim olup, çalıştığım kurum veya kuruluşları bağlamaz. Ekonomik analizler yatırım tavsiyesi değildir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.