Mülteci Sorunu!!!

Mülteci sorunu, dünya genelinde önemli bir insani kriz olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok insan, çatışmalar, zulüm, doğal afetler veya ekonomik sıkıntılar gibi nedenlerle kendi ülkelerini terk etmek zorunda kalmaktadır. Bu durum, mülteciler için zorlu bir yolculuk ve yerleşim sürecini beraberinde getirirken, aynı zamanda ev sahibi ülkelerin de büyük bir yük altına girmesine neden olmaktadır.

Mülteci sorunu, insani bir boyutta ele alınması gereken bir konudur. Bu insanlar, temel insan haklarına saygı gösterilerek ve onlara yardım eli uzatılarak desteklenmelidir. Uluslararası toplum, işbirliği ve dayanışma içinde hareket ederek mültecilere güvenli barınma, eğitim, sağlık hizmetleri ve istihdam imkânları gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak ortamlar sağlamalıdır.

Ayrıca, mülteci sorununun çözümünde kök nedenlerin ele alınması da önemlidir. Savaşlar, çatışmalar ve zulüm gibi faktörlerle mücadele ederek barışı sağlamak, insanların kendi ülkelerinde güvenli bir şekilde yaşamalarını sağlamak için çabaların yoğunlaştırılması gerekmektedir. Ekonomik fırsatların ve kalkınmanın sağlanması da mülteci sorununun azalmasına yardımcı olabilir.

Sonuç olarak, mülteci sorunu karmaşık ve acil bir küresel meseledir. Bu soruna adil, insan merkezli ve sürdürülebilir çözümler bulmak için uluslararası işbirliği ve çaba gerekmektedir. Mültecilere yardım etmek, insani değerlere sahip çıkmak ve gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakma sorumluluğumuzun bir parçasıdır.

Eğer mülteci sorunu hakkında bir yorum isteseler benden kendi fikrimce akademik anlamda sadece bunları söyleyebilirdim. Ama maalesef durum böyle değil. Aganistan'da Taliban'ın yönetimi ele geçirmesinden sonra binlerce kişi bu ülkeyi terk etti. Bugün, Türkiye, Pakistan, İran'ın aralarında olduğu çok sayıda ülke Afganlara ev sahipliği yapıyor. Peki hangi ülkede kaç Afgan mülteci var? Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) rakamlarına göre, 2020'nin sonunda iltica sürecine girmemiş veya bu süreci tamamlamamış yaklaşık 2,6 milyon Afgan mülteci vardı. Afgan mültecilerin yüzde 85'i Afganistan'ın komşu ülkeleri İran ve Pakistan'da bulunuyor.

Şimdi biz bu sorunu demografik yapımız bozuluyor diyerek dillendiriyoruz. Ki bu doğru ve tehlikeli ama bir de Afganistan neden boşaltılıyor diye bakabilir miyiz? İnsanlar yüzyıllardır yaşadıkları topraklarından neden ayrılıyor? Dilini, dinini, kültürünü bilmediği, kendisine ait bir karış toprağı bile olmayan ülkelere, en az birkaç kuşak boyunca 1. Sınıf insan muamelesi göremeyeceği yerlere neden gidiyorlar? Tabi ben örnek olarak Afganistan dedim, Pakistan, İran, Suriye ve belki de bilmediğim başka yerlerden. Bunlara gurbetçi demek yanlış çünkü istihdam vaat edilmedi bu insanlara. Zaten tam olarak nereye gittiklerini onlar da bilmiyorlar.

Bakın Coğrafi stratejist Sayın Dr. Yüksel HOŞ hocamız "Göçte Kaynak ve Hedef Ülke Olgusu ve Güzergâh Ülkeler" adlı makalesinde durumu özetlemiş.

"Karşılıklı ortaklık ve çıkar bağı tek taraflı olduğunda göçün güzergâhı da özelliği de yapısı ve etkileri de değişir. Karşılıklı antlaşmaya dayalı bir içgöçü ya da işgücü göçü antlaşmasının her iki taraf için de olumlu sonuçları varken, ayrıca milletlerin birbirleri ile yakınlaşması, birbirini tanıması ve etkileşim kurması artar ve her iki devlet de bundan ekonomik çıkar sağlar. Örneğin Yugoslavya ve Türkiye arasında mutabık kalınarak başlatılan ―Serbest Göç ile Türkiye‘ye gelen ―Türk göçmenler, Türkiye için artı bir faktör olmuş, önemli bilim adamları, fikir adamları ve iş adamları bu toplumun içerisinden çıkmış ve toplumda katma kültürel ve ekonomik değer yanında kültürel çeşitlilik ortamı da sağlamışlardır. 1923'te Yunanistan ve Türkiye arasındaki nüfus mübadelesi ile de Türkiye Cumhuriyeti, Rum nüfusu göndererek ―Türk Ülkesini daha fazla homojenleştirirken sosyoekonomik açıdan göreceli olarak daha gelişkin bir Rumeli Türk nüfusunu ülkeye getirerek yeni Cumhuriyetin kadrolarında istifade edilecek önemli bir kitleyi de kazanmış oluyordu. Bu da karşılıklı olarak mutabık kalınan olumlu bir göçtür. Böylece elde edilen ikamet, çalışma ve ailevi eğitim, sağlık olanakları ve işsizlik ödeneği gibi sosyal haklar, iki ülkenin istekliliğinin birer sonucudur. Ne var ki, istek ve hukuk dışı, serbest ve kontrolsüz göçlerde tek taraflı bir hareket mevcuttur ve bu göçler sıklıkla ülkelerin sinir uçlarına dokunur. Kimi zaman milli birer meseleye bile dönüşür ya da dönüştürülebilir ki, 2020 yılında Yunanistan‘ın Meriç Nehri etrafında asker konuşlandırmaya ek olarak sivil halkı medya ve siyaset üzerinden güdüleyip, çiftçi birliklerini traktörlerle mültecileri durdurmaya yönlendirmesi, buna birer örnektir. Göçün iki ana noktası ve yönü vardır. Bunlar, Kaynak ve Hedef ülkelerdir. Ülkelerin hiçbirisinin kendilerinin hedef ya da güzergâh olup olmadıklarına yönelik ne bir kesin bilgisi olabilir ne de göç eden kitlelerin buna dair bir garantisi. Ayrıca göçmenler hedef ülkeye kabul edilmedikleri durumda bu ara ülkelerde sıkışıp kalabilmektedir ve bu da aradaki ülkelere bir sorumluluk yüklemektedir. Çoğu kez güzergâh ülkeler, göçün istenmeyen hedefi olagelmekte ve göç, ana hedefe varamadan bu güzergâhta kalmaktadır. Yine buna benzer şekilde Türkiye‘ye gelen Suriyeli mültecilerin de önemli bir kısmı, Avrupa ülkelerine gitmek istemelerine rağmen Türkiye hudutlarında kalmışlardır. Kalan nüfusun çoğunun evine dönme eğilimi olsa da aralarındaki gitme eğilimi olanlar da kayda değer oranlardadır ve bu kimselerin oranı, ilk beş senelik eşik aşıldığında düşmektedir."

Ülkemizin bulunduğu konum açısından yaşanan durum tam da budur. Sıkışmışlık. Gelenler kaynak ülkelere gidemiyor ülkemizde kalış süresi arttıkça da ülkelerine dönme isteği azalmaktadır. Aştırmalar da gösteriyor ki temel amaç Türkiye’ nin demografik yapısını bozmak değil, gittikleri her yerin demografik yapısını bozmak. İşte bu nedenle önce sınır güvenliği ile başlanılıp bir an önce kontrollü geri gönderme yapılmalıdır. Ülkemizin sırtında hem ekonomik kambur, hem de sosyal değişim ve yozlaşmaya sebep olan bu durumdan kurtulup, kendi evlatlarımızın yurt dışına sadece gezi ve eğitim amaçlı gitmesine ön ayak olmalıyız. Türkiye bir doktor, mühendis, avukat vb. benzeri kaybedip Avrupa’nın sıradan bir ülkesinin garson kazanmasını hazmedemiyor ama gidenleri de çok iyi anlıyorum.

Batıya karşı tek gücümüz sopa gibi kullanılan göçmenler olmamalı, katma değer üreten bir ülke olarak sanayisiyle, turizmiyle, eğitim ve sağlık hizmetleriyle parlayan bir cazibe merkezi haline gelmeliyiz.

ANIL AKIN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.