[N GAZETE ÖZEL] Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN: İKİNCİ ULUSLAŞMA PROJESİNE İHTİYAÇ VAR
[N GAZETE ÖZEL] Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN: İKİNCİ ULUSLAŞMA PROJESİNE İHTİYAÇ VAR YENİ SEVR ÇALIŞMALARINI GÖRÜYORUZ.
N GAZETE ÖZEL
ANIL ÇEÇEN: İKİNCİ ULUSLAŞMA PROJESİNE İHTİYAÇ VAR, YENİ SEVR ÇALIŞMALARINI GÖRÜYORUZ
ANKA Enstitüsü’nin, ‘Ankara Düşünseli’ adı altında aylık olarak düzenlenecek olan panellerinin ilki gerçekleşti. Küreselleşme, Çatışmalar ve Aktörler konulu panelde konuşan N Gazete Yayın Kurulu Üyesi Prof. DR. Anıl Çeçen Türkiye’nin gündemine ait çok çarpıcı tespitlerde bulundu.
Türkiye’nin ulus devlet olarak ayakta kalabilmesi için yarım kalan uluslaşma sürecin tamamlaması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Anıl Çeçen, küreselleşmenin ve küresel devletlerin buna değişik argüman ve enstrümanlar ile engel olma gayretinde olduğunu örneklerle açıklarken, son olarak Avrupa’yı saran ‘Sarı yelekliler’ hareketinin de bunların son örneği olduğunu belirttti. Avrupa’dan başlayan bu rüzgarın Türkiye’ye de etkileri olabileceğini belirten Çeçen, bu konuda alınacak tedbirlerin acilen alınmasının altını çizdi.
‘Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden başlayarak Sevr Haritası doğrultusunda, Ege ve Akdeniz kıyılarında , Trakya Bölgesi’nde ve Karadeniz Bölgesi’nde yeni, farklı devlet modellerinin gündeme geldiğini ve bu devlet modelleri doğrultusunda da alt kimliklerin öne çıkarıldığını görüyoruz. ‘diyen Çeçen, bu konuda acil tedbirlere ihitiyaç olduğunu vurguladı.
İşte Prof. Dr. Anıl Çeçen’in uluslaşma projesine dair tespitleri, küreselleşmenin Türkiye’de çıkarabileceği olası tehditlere karşı çözüm önerilerini de içeren o konuşmanın satır başları:
‘’Türkiye'nin ulus devlet olarak ayakta kalabilmesi için yarım kalan uluslaşma sürecini tamamlaması gerekiyor. Atatürk döneminde başlayan uluslaşma süreci millet mektepleriyle başlamış, halk evleriyle yaygınlık kazanmış, köy enstitüleri gibi bir üretim örgütlenmesiyle de toplumsal taban kazandırılmıştır. Fakat daha sonraki süreçler, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında bölgeleye gelen Amerikan gücünün, Türkiye’nin Sovyetler Birliği’nin yanında yer alan konumunu problem yaparak böyle bir durumu devre dışı bırakmak üzere halk evlerini ve köy enstitülerini kapatma noktasına gittiğini biliyoruz.
ALT KİMLİKLER ÖNE ÇIKARILARAK FARKLI DEVLET MODELLERİ DENEMESİ YAPILIYOR
Şimdi geldiğimiz noktada; Türkiye’nin ulus devlet olarak yola devam etme noktasında, AB sürecinden gelen etnik kimliklerin insan hakları görünümüyle öne çıkartılması ve toplumsal taban kazandırılması noktasında, Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi’ nden başlayarak Sevr Haritası doğrultusunda, Ege ve Akdeniz kıyılarında , Trakya Bölgesi’nde ve Karadeniz Bölgesi’nde yeni, farklı devlet modellerinin gündeme geldiğini ve bu devlet modelleri doğrultusunda da alt kimliklerin öne çıkarıldığını görüyoruz.
İşte alt kimliklerin böyle bir süreç içinde öne çıkartılması da, Türkiye’nin ulus devlet olmaktan çıkıp, eyaletlerin yer aldığı bir federasyon olmasına doğru sürüklenmesini beraberinde getirmektedir.
EYALETLEŞME ULUS DEVLET İLE YOLA DEVAM ETMEYİ ORTADAN KALDIRIR
Türkiye şu aşamada eğer Sevr haritası doğrultusunda gündeme getirilecek böylesine bir federasyon planıyla karşı karşıya kalırsa ve coğrafi bölgelerini giderek merkezden kopan, eyaletleşmeye doğru kayan çizgide farklı bir yapılanmanın dış destekle dayatılması gibi bir olayla karşı karşıya kalırsa, o zaman Türkiye’nin ulus devleti olarak yola devam edemeyeceği ortaya çıkmaktadır.
Önümüzdeki dönemde küreselleşmenin buraya gelmiş olduğu aşamada; küresel şirketlerle ulusal devletler arasında bir çekişmenin yaşanacağı ve böyle bir noktada da Avrupa'da olduğu gibi, Katalanya’yı İskoçya'yı destekledikleri gibi İskoçya’nın desteklenmesiyle İngiliz Birliği’nin, Katalanya’nın desteklenmesiyle İspanyol Birliği’nin, Korsika’nın desteklenmesiyle Fransa Birliği’nin ortadan kaldırılmak istendiğini görüyoruz.
Avrupa merkezli ulus devletler öylesine bir tehdit sürecinden geçerken , eğer alt kimlikli bu küçük yapılar büyük ulus devletlerden kopma noktasına gelirse benzeri bir süreç Avrupa’nın yanı başında yer alan Türkiye’de de Güneydoğu’dan başlayarak ülkenin çeşitli bölgelerinde merkezden kopma hareketlerini alt kimlikler üzerinden daha küçük ulus devletler ya da etnik devletler yapılanmalarına dönüştürebilir.
Bunu görmemiz lazım. Bu süreç içerisinde Türkiye Avrupa’nın yanı başında Avrupa’daki bu tür gelişmelerden etkilenmemek üzere, merkezi gücünü arttırmak ve merkezdeki yeni yapılanma noktasında; ikinci bir uluslaşma projesini devreye sokmalıdır.
KİLİT BAKANLIK KÜLTÜR BAKANLIĞI
İşte bu noktada kilit bakanlık Kültür Bakanlığı olacaktır. çünkü şu an var olan bakanlıklar içerisinde Savunma Bakanlığı’mız Milli Savunma, Eğitim Bakanlığı’mız Milli Eğitim Bakanlığı’dır ama Kültür Bakanlığı’mız Milli Kültür Bakanlığı değildir. Bu nedenle Kültür Bakanlığı’nın bir an önce uluslararası ilişkilerin ağırlık kazandığı Turizm Bakanlığı’ndan ayrılarak, eskiden olduğu gibi Milli Kültür Bakanlığı’na dönüşmesi öncelikli olarak atılacak adımdır. Böylece Türk Dünyası’nı dikkate alan ve Türk Dünyası’yla Türkiye ilişkilerini daha yakınlaştırma ve belli bir uyuma kavuşturma noktasında ikinci uluslaşma programının uygulanması gündeme getirilebilir.
Kültür Bakanlığı’nın örgütlenmesi bu noktada yeniden düzenlenebilir ve özellikle sanat dallarının ayrı ayrı kamu kurumlarına dönüşmesi sağlanabilir. Bu çerçevede milli kültür bakanlığı’nın sanat dallarının kurumlaşması sürecinde bir milli merkez olarak koordinatör konumunda geleceğe dönük kültür dünyasının daha güçlü bir şekilde pekişmesi sağlanabilir.
MİLLET MEKTEPLERİ
Uluslaşmanın ilk adımı olarak daha önce kurulmuş olan millet mektepleri yeniden canlandırılabilir, dil ve tarih araştırmaları yeniden geliştirilebilir. Uluslararası alandaki gelişmeler dikkate alınarak, Türk Dünyası’nın çeşitli bölgelerinde yer alan, Türk kültürünü destekleyen bazı kültürel yapıların onarılması ve Türk Dünyası’na kazandırılması ve bunların anlamlarının yeni yayınlarla gençliğe aktarılması sağlanabilir.
Kısaca bir kültürel kalkınma için devlet öncülüğünde bir reform programı Milli Kültür Bakanlığı üzerinden devreye sokulabilir. Bu doğrultuda da Türkiye’nin Dünya’nın jeopolitik merkezinde güçlü bir ulus devlet olması, devletler dış saldırılarla dağılırken, devlet yapısının desteklenmesi ve bundan yararlanarak Türkiye’nin ulus devlet gücünün arttırılması gibi bir amaç doğrultusunda toplumsal taban yaratılabilir.
Anadolu’da Türkler ile birlikte yaşayan başka etnik grupların Türk toplumu içinde yer alması, onların bu uluslaşma süreci içerisinde Türklükle uyumunun yeniden gözden geçirilmesi, baskıcı ya da asimilasyoncu yaklaşımların reddedilerek dayanışmacı ve entegrasyonlu bir yaklaşımla konunun geleceğe dönük yeniden yapılanması sağlanabilir.
Misak-ı Milli sınırları içerisinde yaşayan herkesin yeni uluslaşma süreci içerisinde gündeme gelen kültür reformu içerisinde, Türk toplumuyla daha fazla entegre olan Türk Kültürü’nün zenginliğini öne çıkaran ve o doğrultuda bütün etnik grupları eşit yaklaşımla ele alıp değerlendiren bir yeni program adımı Türkiye’de iç çatışma çıkartmak isteyen emperyal güçlerin de önünü kesecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.