NATO MADRİD-22 ZİRVESİ; TÜRKİYE’DEN TERS KÖŞE!

Günlerdir konuşulan NATO zirvesi başladı ve en çok merak edilen konu Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya üyeliği için alacağı tavır ilk gün üç ülke arasında yapılan mutabakat ile sona erdi. Öncelikle mutabakatı kısaca özetleyelim.

-Finlandiya ve İsveç PYD/YPG ve Türkiye’de FETÖ olarak bilinen terör örgütlerine bundan sonra hiçbir şekilde destek sağlamayacaklarını,

-Finlandiya ve İsveç PKK’nın bir terör örgütü olduğunu kabul edecek ve faaliyetlerini engelleyeceklerini, taahhüt etmektedir,

-Her iki ülke de terör suçlarına karşı yasal düzenlemeler yapacağını ülkelerinde PKK’nın finansal faaliyetlerini dahil her türlü faaliyetlerini engelleyeceğini, Avrupa İade anlaşması kapsamında bu örgütler ile iltisaklı olduğu Türkiye tarafından belirlenen kişilerin Türkiye’ye iadesini sağlamayı taahhüt etmektedir,

-Bununla birlikte Finlandiya ile İsveç AB PESCO (Permanent Structured Cooperation -Daimi Yapısal Savunma İşbirliği Anlaşması) ve Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikaları kapsamında Türkiye’ye destek verecek ve birlikte hareket edecek, birbirlerine yardımcı olacaklardır.

-Ayrıca her üç ülke aralarındaki milli silah ambargolarını kaldıracağını ve birbirlerinin milli politikalarını tehlikeye sokan tehditlere karşı ortak hareket etmeyi NATO Anlaşması ve ittifak değerleri kapsamında kabul etmektedirler.

Uzun zamandır kamuoyunu meşgul eden bu olay sonlandığında başka bir tartışmaya yol açtı. Acaba bu bir diplomatik zafer mi? Yoksa başarısızlık mı? Öncelikle bunun için mutabakat metninin içeriğine bakmak gerekir. Mutabakat metninin içerisinde yazılanlar yıllardır Türkiye’nin özellikle İsveç’ten beklediği, ancak bir türlü alamadığı tüm taleplerikarşılayan bir metin olarak görülebilir. Çünkü bu mutabakat ile İsveç ve Finlandiya PKK’nın her türlü faaliyetlerini engelleyecek, YPG/PYD ve FETÖ örgütlerini de desteklemeyeceklerini taahhüt etmektedir. Belki burada aynı PKK mensupları için olduğu gibi bu örgütlerin faaliyetlerinin engellenmesi ve iadesi metinde yer alabilirdi. Ama bu durumda bile PYD/YPG ve FETÖ terör örgütleri ilk olarak uluslararası hukukta yeri olan mutabakatta yer almıştır. Yani genel anlamda baktığımızda mutabakatın Türkiye’nin isteklerini karşılayan bir metin olduğu söylenebilir.

Akla gelen diğer bir soru ise bu mutabakatın bir NATO belgesi olup, olmadığı, NATO’nun diğer üyelerini bağlama durumudur. Metnin içerisinde Türkiye’nin diğer NATO üyelerine karşı ileride politik olarak kullanabileceği bazı ifadeler bulunmaktadır. Buna örnek olarak giriş maddesindeki “her üç ülkenin NATO Genel Sekreteri himayesinde aşağıda belirtilen maddelerde anlaşmaya vardığı” ifadeleri belirtilebilir. Ama NATO’nun çalışma usul ve prensipleri bakımından bakıldığında buna bir NATO belgesi veya dokümanı diyemeyiz. Çünkü her ne kadar NATO Genel Sekreteri’nin himayesi ve arbuluculuğu ile yapılsa da üç ülke arasında imzalanan uluslarrası bir belgedir. Diğer NATO üyelerinin imzası yoktur. Ancak ileride özellikle NATO veya üyelerinin terör konusunda takınacakları tavırlarda bir referans dokümanı olarak politika geliştirmede kullanılabilir.

Yapılan mutabakat ile ilgili diğer bir konu ise mytabakatta belirtilen hususların nasıl uygulanacak olmasıdır. Diğer bir konu ise mutabakatta anlaşma maddelerinin yerine getirilmediği takdirde ne gibi yaptırımlar olacağı ile ilgilidir. Uluslararası Hukukta belgelerin devletleri bağlama konusunda bazı kuvvetli yönleri vardır. Mutabakatı uluslararası hukuk kapsamında incelediğimizde bu konu daha iyi anlaşılmaktadır. Mutabakat belgeleri, imzalayan devletleri uluslararası anlaşma kadar bağlamamakktadır. Zaten mutabakatın doğasında bu vardır. Hatta bazı yabancı kaynaklarda bu metin “iyi niyet mutabakatı” olarak dahi belirtilmektedir. Bir de Finalandiye ve İsveç’deki iç politik durum da bu mutabakatın hayata geçirilmesinde önemli bir etken olacaktır. Özellikle İsveç’teki politik durum, yıllardır PKK terör örgütüne verilen destek, bu örgütün İsveç’in politik yaşamındaki yeri göz önünde bulundurulduğunda, mutabakatta belirtilen bazı konuların hemen hayata geçirilmesi zor gibi durmaktadır. Ancak bu tür anlaşmalar imza tarihinden çok önce bürokrat ve teknograflar tarafından görüşülmekte, konuşulmakta üzerinde taraflarca her konuda anlaşma sağlandıktan sonra liderler tarafından imzalanmaktadır. Dolayısıyla Türk tarafının, mutabakatın hayata geçirilmesi konusunda her iki ülkede yapılacaklar konusunda ikna olduğunu ve bu nedenle anlaşmanın imzalandığını değerlendiriyoruz.

NATO zirvesinde imzalanan mutabakat uluslararası çevrelerde Türkiye’nin zaferi olarak belirtilse de özellikle Türk kamuoyunda ise adeta “hezimet” olarak nitelendirilmektedir.Aslında iç kamuoyunda meydana gelen bu hezeyanıntamamen iç politikada yapılan algıdan kaynaklandığı öngörülmektedir. Türkiye tarafından iç kamuoyunda Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girmesi ile ilgili vetonun kullanılacağı algısı ve bununla ilgili yapılan açıklamalar, Türk kamuoyunda böyle bir durumu yaratmıştır. Belki yüksek perdeden yapılan konuşmalar, açıklamalar Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’e karşı kararlılığını göstermesi açısından bir etkisi olmuş olabilir. Ama bu yaratılan algının çok daha fazlasını iç kamuoyunu negatif olarak etkilediği muhakkaktır. Tabi mu mutabakatın perde arkasında ülkelerin birbirlerine bazı taahhütleri de olabilir. Türkiye olarak İsveç ile Milli Muharip Uçağı (MMU) konusunda da bazı işbirliği gelişmelerinin yaşanabileceği öngörülmektedir. Çünkü İsveç havacılık teknolojisine SAAB JAS-39 Gripen uçaklarıyla sahip bir ülkedir.

Bir de bu gelişmenin uluslararası politikaya etkisini değerlendirelim, öncelikle NATO’nun bu genişlemesinin Ukrayna Rusya savaşından çok Kuzey Arktik bölgesinde ABD-Rusya mücadelesi için önemli olduğu öngörülmektedir. Çünkü iklim değişikliği ile birlikte Kuzey Kutup bölgesinde eriyen büyük buz kütleleri yeni deniz yollarının ve deniz altında da yeni enerji kaynakları, değerli madenlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dolayısıyla Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliklerinin alınmasıyla ABD bu bölgede Rusya’ya karşı tüm NATO üyelerinin de desteğini sağlamış olacaktır. Yani bu bölgede ABD, Kanada ve İngiltere’nin eli daha da güçlenecektir. Tabi bu karar ile ilgili Rusya’nın daha önce yapmış olduğu açıklamalar vardı. Rusya Finlandiye ve İsvaç’in NATO’ya üyeliklerini kırmızı çizgisi olarak belirtmiş ve nükleer hazırlık seviyesini artıracağını açıklamıştı. Dolayısıyla şimdi nükleer silahlar alanında da bazı gelişmeler olabilir.

Dün Madrid’te başlayan zirve belki de NATO’nun en önemli kararların alındığı zirvelerden birisi olacaktır. Bunda özellikle NATO-2030 Stratejik konseptinin kabul edilmesiyle ABD ve Rusya-Çin arasındaki mücadelede yeni bir safha açılmış olacaktır. Bu nedenle zirvede alınan kararlar önümüzdeki on yıla damgasını vuracaktır. Alınan bu kararların NATO’nun askeri yapısında da değişikliğe yol açabilecektir. Zirve öncesinde NATO Ani Müdahale Kuvveti’nin 50K’den 3000K’e çıkarılması ile ilgili bazı haberler basında yer almıştı.

Sonuç olarak; Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişi ile ilgili mutabakat metni Türkiye lehine başarılı olarak değerlendirilebilir. Ancak daha önceleri yapıldığı gibi bu konu yine iç politikaya yönelik yapılan algı nedeniyle, iç kamuoyunda “başarısızlık” olarak algılanmıştır. Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’e karşı veto hakkını kullanıp, kullanmama durumu ise ayrı bir tartışma konusudur. Büyük olasılıkla bu tartışma yıllarca sürebilir. Ama unutulmaması gereken bir konu ise Türkiye’nin şu anki kırılgan ekonomik durumu dış politikada değişik hamleler yapmasını, fırsatları kullanmasını büyük oranda engellemektedir. engellemektedir.

Yrd.Doç.Dr. M. Sadık Akyar

Girne Amerikan Üniversitesi Genel Sekreteri ve

Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim üyesi

Girne/K.K.T.C.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.