Sadullah Özcan
NATO’nun geleceği ve Türkiye
NATO dediğinizde, ABD’nin Truva atı akla gelir. ABD’nin dünya hakimiyeti için kullandığı önemli araçlardan biridir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası aynı safta yer almalarına rağmen suni olarak oluşturulan ve ideolojik akımların cepheleşmesine yarayan dünya düzenin iki kutbu ABD ve SSCB oldu. Adeta dünya bu iki güce parsel edildi. Savaşın hemen sonrasında sadece coğrafyalar değil toplumların zihniyetleri, korkuları, beklentileri de pay edildi.
SSCB kapitalizm korkusu propagandası üzerine, ABD ve Batı komünizm korkusu propagandası üzerine stratejiler izledi. Dünya bu korkular üzerinden 30 yıldan fazla bloklaştırılarak yönetildi. Bugün dönüp bakıldığında bütün toplumlarda çok ciddi bir algı yönetimleri oluşturulup dünyanın öylelikle yönetildiğini görüyoruz.
O günlerde hangi ideolojiyi neden savunduğunu bilen yoktu. Bu ideolojilerin kaynaklarını araştırmak, sorgulamak kimsenin aklına gelmezdi. Savunanlar neyi savunduğunu, karşı çıkanlar niye karşı çıktığını bilmezdi. Tek korku ya komünizm gelirse ya faşizm gelirse ye takılı kalıyordu.
Gelinen noktada bu ideolojilere takılan nesil geri dönüp gülüp geçiyor artık. Aslında şimdilerde insanlığın nasıl olup ta bu algı seline kapıldığını psikologlar, sosyologlar, sosyal, kültürel ve toplum bilimcileri tarafından incelenmesi gerekir. Aynı durum dini akımlar içinde geçerlidir.
İkinci Dünya Savaşı galiplerinin dünyayı sadece coğrafi, ideolojik değil güvenlik açısından da paylaştığını görüyoruz. Bir taraftan NATO’nun çıkışı, bir taraftan Varşova Paktı’nın kuruluşu bu paylaşımdan başka bir şey değildir.
Ülkelerin bu güvenlik şemsiyeleri açısından da paylaşıldığını görüyoruz. Türkiye’ye NATO düşer. Resmiyet kazanmadan önce ise devletin resmi korku ideolojisi komünizmdir. Bunun körüklenmesi için Komünizmle Mücadele dernekleri kurulur. Peşinden NATO üyeliği gelir. İşte bu noktada enteresan bazı tespitlere yer vermek gerekir. Gerçekten Türkiye için komünizm tehlikesi hangi derecededir? SSCB’nin Türkiye’yi işgali söz konusu muydu? Türkiye NATO’ya neden hızlı bir şekilde üye olmak istedi?
Devlet yapısından ve uluslar arası ilişkilerden çok iyi anlayanlar derler ki “Türkiye’nin en iyi hamlelerinden biri kuşkusuz NATO üyeliğidir.” Bu sözün komünizm tehlikesi veya SSCB’nin işgal niyetlerine karşı bir önlemle hiçbir ilgisi yoktur. Herkes NATO’ya girişimizi bu tehlikelere karşı bir önlem sanır. Oysa tam tersi NATO’ya üyeliğimiz NATO’nun işgaline karşı bir tedbirdir.
Türkiye üye olduğundan bu yana NATO’da bulunmasaydı her türlü bahane ile şu ana kadar işgal girişimleri ile karşı karşıya kalırdı. NATO içinde yer almamız ister istemez dengede etkinliğimizi artırmıştır. Buna rağmen yaşanan bütün darbeler NATO kaynaklı yaşanmıştır.
Gelinen noktada artık NATO’nun bizi işgali tehlikesi geçmiştir. Türkiye’nin NATO’ya ihtiyacı kalmamıştır. Bu saatten sonra NATO’yu Truva atı olarak kullananların Türkiye’ye ihtiyacı vardır.
NATO’nun geleceği Türkiye’nin elindedir. Türkiye’nin NATO içinde tutulması için önümüzdeki dönemlerde çok farklı hamleler gelecektir. Türkiye’nin NATO içinde tutulması için Genel Sekreterlik teklif edilirse şaşırmayın. .
Aynı durumda BM içinde geçerlidir. BM’nin yapısı tartışılmaktadır. Bunun sözcülüğünü de Türkiye yapmaktadır. Bu yapının devamı halinde BM’nin devamı tartışması başlarsa şaşırmayın. Bu tartışmaya Türkiye’nin öncülük etmesini engellemek için BM Genel Sekreterliği önerisi de gelebilir.
Şimdi bu teklifler hangi şartlarda ve kimler üzerinden geleceğini bekleyip göreceğiz. Batı bir taş ile iki kuş vurma peşine düşerek Türkiye’de siyasetin değişimini sağlamak için de kullanmaya kalkarsa şaşırmam.
Sonuç itibarı ile NATO’nun geleceği Türkiye’nin elindedir. Bu gücümüzün farkında olalım. Bu gücü bize lütuf olarak sunmaya kalkanlara itibar etmeyelim.
Cuma’nın hayrı üzerinize olsun