İki erkek kardeşten biri çalışacak diğerini okutacaktı…Okuyan o kardeş, Öztürk Yılmaz'dı…. ÖZTÜRK YILMAZ GÖZYAŞLARINI TUTAMADI
Yenilik Partisi Genel Başkanı Öztürk Yılmaz, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ofisinde Nuray Başaran ile Kim nasıl yönetiyor? Programında N Gazete İmtiyaz Sahibi Nuray Başaran’ın sorularını cevapladı.
Öztürk Yılmaz ile 1 saatlik sohbetten çok çarpıcı o başlıklar:
KOZMİK ODAYI AÇMAYA GELENLERİ VURURDUM
MUSUL’DA ARŞİVİ YAKMAK İÇİN İSTEDİĞİM İZİN TALEBİNE ANKARA’DAN 3.5 GÜN CEVAP GELMEDİ. İNSİYATİF KULLANDIM
CHP BLA BLA PARTİSİ… SADECE KONUŞUYORLAR
BEN BUNLARI 2023’TE YIKACAĞIM
ERDOĞAN’A KARŞI BİR ALERJİ VAR
N Gazete İmtiyaz Sahibi Nuray Başaran, Nuray Başaran ile Kim nasıl yönetiyor? Programında Yenilik Partisi Genel Başkanı Öztürk Yılmaz ile gündeme dair sorularını yöneltti.
N Gazete İmtiyaz Sahibi Nuray Başaran, “Bizim programımızın özelliği kişilerin aynı zamanda bilinmeyen yönleri ile tanımak. Ben biliyorum ki sizin de çok özel bir hikâyeniz var. 19 Eylül 1970’de Ardahan’ın Açıkyazı köyünde fakir bir ailenin 6 çocuğundan biri olarak dünyaya geldiniz. Hayatınız Cumhuriyetin getirdiği parasız yatılılar sistemi ile birden değişti. 6 çocuklu ailenin 3. Çocuğu olarak parasız yatılı sınavlarını kazanmanız sizin hayatınızı değiştirdi. Sizi bugünlere getirdi. Önce buradan başlamak isterim. Sonra diğer gelişmeleri ve bugünü konuşmak istiyorum.
AİLEM ÇOK ZOR ŞARTLARDA BENİ OKUTTU
Yenilik Partisi Genel Başkanı Öztürk Yılmaz’ın cevabı şöyle:
“Ardahan çok küçük bir ilimiz. Ben ailemin 6 çocuğundan erkeklerin en büyüğüm. Benden büyük 2 tane ablam var. Diğer kardeşlerim ise benden küçük. Ardahan’da ailemizde de ülkemizde de bu zamanda olduğu gibi o zamanda da fakirlik çok fazlaydı. Ben de o zamanda yaşadım. Yazın köyde olurduk, mayıs ayında da yaylalara çıkardık. Çünkü ot bitiyor köyde bu yüzden yaylalarda hayvanların otlatılması gerekiyor. Benim okula başlamam 8 yaşındayken oldu. Sebebi de şu; okul olayını unutmuşuz. Okulun varlığını bile unutmuşuz. Rahmetli teyzem geldi; seni okula götürüyorum diye hemen beni harmandan aldılar okula gittik. Ve o zaman köyde elektrik yoktu, kandille çalışırdık. Kandilde yağ lazım ve çok pahalı şimdi benzin ve mazotun pahalı olması gibi. Ve 1, 1-5 saat çalışıp uyurduk. İlkokul bittikten sonra benim ortaokula başlayacağız. Ortaokula başlayacağız ama köyde ortaokul yok. Bizde de imkân yok, 8 km yol gitmemiz lazım. Günde bir defa servis gidiyor o da köylüleri taşıyor. Ona binmek için de para lazım ama para da yok. Her gün git gel yapamayız, çocuğuz, kış oluyor ve kurtlar saldırıyor köye. Böyle bir ortamda kara kara düşünmeye başladık. Annem babam o arada nasıl yapacağız, nasıl okutacağız diye düşünürken bir gün babama kahvehanede otururken, burada bir yatılı bir okul var ve oranın sınavları olacak, müracaat ederseniz, sınavı da kazanırsa burada kalabilir diye haber gelmiş. Babam bir heyecanla geldi ve “Oğlum buldum” dedi. Ben de büyük bir heyecanla, “Nerde buldun? Ne oldu?” diye sordum. Hemen babam anlattı sonra biz gittik müracaatımızı yaptık. Sınav Erzurum’da oluyor. İlk defa Ardahan’da daha büyük bir şehre Erzurum’a gittik. Orası da çok hoşuma gitti. Sınavı başarı ile kazandım ve geldim orada başladım. Kalacak yer sorunumuzu halledince ben çok huzurlu oldum. Gerçekten çok başarılı bir öğrenciydim. Bu hengamenin olduğu dönemde ortaokul bitti ve ilerleyen süreçte çok zorlandım. Acaba kalacak mıyım, geçebilecek miyim dersleri? Diye kendimi sorguladım. Ve derslerin ilk dönem iyi gitmemesine rağmen ikinci dönem derslerimin hepsini düzelttim. Daha sonra lise 2’ye geldiğimde aynı sınıfta olduğum eşim Özay hanım ile arkadaşlığımız başladı. O her gün sabah okula 2 km yol yürüyerek geliyor. Ardahan çok soğuk bir yerdi ve bunu bazen -17’de -25 derecede yapıyordu. Ben de hafta sonları köyüme gidiyorum. Yurt ortamında bir de parasız olunca daha güçlü olanlar güçsüzleri eziyor.
-Parasız yatılı okul okuduğunuz için öyle psikolojik sıkıntılar mı yaşadınız ?
Tabi, lise sonda okuyanlar fiziki olarak güçlü ise bizi adam yerine koymayıp çömez diyorlardı. Aynı yerde yatıp kalkıyorsunuz. Nöbetler yazılıyor mesela 3-4 nöbeti. Daha orta 2. Sınıftayız ve gece o saatte kalkıp nöbet tutuyoruz.
Lise 2. Sınıfta ailem benim Bursa’ya taşındı. Köyü bıraktık.
-Bursa’ya niçin taşındınız?
Fakirlikten. Ben okuyorum, derslerim çok iyi. Takdirle geçiyorum. Annem babam düşünmüşler, “Biz bu çocuğu nasıl okutacağız böyle?” diye. Burada kalırsak okutamayız, paramız da yok. Hayvan satarak bunu yapamayız. Bari büyük bir şehre gidelim. Orada bir iş buluruz ve okuturuz. Çünkü okuyacak. O zamanda derslerim çok iyi ve okulun prestijli bir öğrencisiyim. Fakiriz ama prestijliyiz. Derslerim çok iyi ve arkadaşlarımla çok iyi bir uyumum vardı. Yani Öztürk Yılmaz’ın ismi; onunla arkadaşlık yapmak gayet böyle prestijli bir konuydu. Çok iyi kendime bakardım, kesinlikle duş almadan saçımı yıkamadan dışarı çıkmazdım. İyi giyinmeye özen gösterirdim. O zor şartlarda bile pantolonum ütülü olsun diye ranzamın altında dümdüz yapar ve düzeltirdim.
AİLEM BURSA’YA GÖÇ ETMEK ZORUNDA KALDI
-Peki, Bursa’da babanız ne iş yapıyordu?
Babam sendikada işçi olarak başladı. Tabi ben Ardahan’da kaldım. Taşınmamız çok enteresan oldu. Hafta sonu köye gittim ve baktım ki bizimkiler yok. Köpeğimiz vardı ve beni görür görmez üstüme sıçradı. Çok büyük bir özlem duymuşçasına ön ayaklarını göğsüme yasladı ve sarıldı. Ben onunla hep oynardım. Onu alıp tarlaya bahçeye giderdim. Sarılıp beni düşürdü ve yüzümü yalamaya başladı. O kadar büyük bir özlem ki o zaman hissettiklerimi şuanda kelimelerle tarif edemem. Meğer bizimkiler 3 gün önce apar topar eşyaları toplayıp taşınmışlar ve amcalara bana söylemeleri için haber bırakmışlar. Ve ben o köpekle bir yıl boyunca yaşadım. Benim arkadaşım, sırdaşım oldu.
ODTÜ’YÜ DERECE İLE KAZANAN TEK KİŞİYDİM
-Sonra Liseyi bitirdiniz ve çok iyi bir okulu kazandınız. Neler hissettiniz?
O zaman Ardahan’da ODTÜ’yü dereceyle kazanan tek kişi bendim. Tabi o arada ODTÜ’yü kazanmadan önce sözlendim sonra nişanlandım. Biz oradan taşınınca Özay Hanım ile konuştum ve dedim ki, “Ben seninle eveleneceğim ama bir süre kendimi toparlamam lazım.”
-Özay Hanım nereyi kazandı?
Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Üniversitesini kazandı. Ama benim Ankara’da okuyup okuyamayacağım da riskli. Çünkü ailem yeni gitmiş Bursa’ya. Tam işler oturmamış, parasal sıkıntılarımız var.
ÖZTÜRK YILMAZ’IN 14 YAŞINDAKİ KARDEŞİ İLE DUYGUSAL ANI
-14 Yaşında sizin küçük bir kardeşiniz vardı. İki kardeşten biri okuyup diğeri çalışarak onu okutacaktı. Kuyumcu atölyesinde çalışan. Onunla birlikte o kararı nasıl aldınız? Onu anlatabilir misiniz?
Ailemin Bursa’ya gitmesinden sonra ben okula kaydoldum. O arada da kardeşim Bursa kapalı çarşıda da kuyumcu atölyesinde iş bulmuş. Kardeşimin o çarşıda şuanda dükkanı var. Şimdi daha bir gururla gidiyorum oraya. Çünkü ben onun o zamanda gününü de gördüm bugününü de gördüm. Şükürler olsun. Gittiğimizde kardeşim 14 yaşında çalışmaktan elleri nasır tutmuş ve dedi ki, “Abi ben okuyamayacağım, çalışacağım ama sen okuyacaksın” ve bana üniversite okurken yardımları çok oldu. Sonra okulu da derece ile bitirdim ve okul bittikten sonra koalisyon hükümetlerin dönemi var ve iş yok. Okulu derece ile bitirmişim ama çalışacak iş yok. Koalisyon hükümeti Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere tüm sınavları kapatmış.
ODTÜ’YÜ BİTİRDİKTEN SONRA ANTALYA’DA OTELDE ÇALIŞTIM
Ben ODTÜ’yü bitirdiğimde çok güzel bir hocamız vardı dedi ki, “Ben sana bir iş buldum. Antalya’da 5 yıldızlı bir otel var. Orada resepsiyonda çalışacaksın. Bu dönemde sınavlar açılmaz. Açıldığı zamanda da en azından paran pulun olur ve gider müracaat edersin. Şimdi sen boşuna uğraşma” ben de hocamın söylediği gibi yaptım ve Antalya’da çalışmaya başladım. Daha sonra ise babam telefon açtı, “Müjde! Sınavlar açılmış” dedi. Ben hemen sınav müracaatlarımı yaptım ve Ankara’da zorlu bir süreçten geçerek sınavı başarı ile kazandım. Böylelikle dışişleri bakanlığında işe başlamış oldum.
-Dışişlerinde yaptığınız görevlerin sonrasında Musul’da sizi tüm dünya tanıdı. 43 personel ile Musul’da 101 gün boyunca esir alındınız. O süreçte neler yaşadınız?
BİZİM İÇİN ALIKONDU DİYEN VATAN HAİNDİR!
Bu gerizekalılar bizim için alıkondu diyorlardı. Sanki misafirsin ve seni alıkoyuyor. Bunlar insanların içine çıksalar ağız dolusu tüküreceğim insanlar. Alıkondu kim diyorsa vatan hainidir.
-Musul’da teröristlerin eline geçmesin diye daha önce devletin gizli evraklarını yakarken ellerinizin yandığını biliyorum. O olayı anlatır mısınız?
Burada kozmik odayı açmışlardı hatırlıyorsunuz. Genel Kurmay başkanı da bir açıklama yapmıştı. Ben de onun üzerine bu açıklamayı yapmıştım. Ankara’da kozmik oda açılıyor. Ve orada yabancı servislerin eline Türkiye’de yarın Allah muhafaza bir saldırı olması ve sistemin çökmesi halinde onlara karşı mücadele edecek insanların ve silahların yerlerini gösteren bütün belgeler bunların eline geçiyordu. Ben de Musul yabancı bir ülkede sivilim ve askerde değilim. Orada IŞİD’in işgalinden önce teröristlerin eline geçmesin diye devletin gizli evraklarını imha ettim.
3,5 GÜN CEVAP BEKLEDİM, GELMEDİ!
-Onu nasıl imha ettiniz? Elleriniz nasıl yandı? Ve o dönem Genel Kurmay başkanları başbakan istedi mazeretiyle kozmik odaları açarken bunu nasıl yaptınız?
Ben yazı gönderdim, arşivi yakalım mı diye? Üç buçuk gün bana hiçbir cevap gelmedi. Düşünseniz üç buçuk gün de siz bir orduyu yenersiniz ve bir ülkeyi işgal edersiniz. Yazı gelmesini bekledim, yazı gelmeyince kendim yaktım. Tahliyeyle ilgili, arşivle ilgili hiçbir şey gelmedi. Yalan söylüyorlar.
MUSUL’DA ARŞİVİ 6 ARKADAŞ İLE BİRLİKTE YAKTIK
-Nereden aklınıza geldi arşivi yakmak?
10 yıllık bir arşivden bahsediyoruz ve orada başkonsolosluk vatandaşın işinden ziyade siyasi işler yapıyor. Türkmenler, Araplarla, Kürtlerle ilişkiler var. Musul Kerkük’ün geleceği ile ilgili statüsü hakkında işler var. Bu konular da sadece benim yaptığım sayısız görüşmeler var. Ben orada devlet gibiydim. Baktım ki Musul’da işgal başladı ve giderek sarılıyoruz. Çember daraldığı süreçte Ankara’dan da bir haber gelmeyince bir ekip oluşturdum. Arşiv çok büyük. Bir de sürekli havanla vuruyorlar. Ben mermilerin havada uçuştuğu bir ortamda talimat verdim. 2 diplomat, 1 aşçı ve 2 sözleşmeli personel ve ben 6 kişi olmak üzere biz önce kripto sistemini imha ettik. Ondan sonra istihbaratçının sisteminin imha edilmediğini gördük ve onu da biz imha ettik. Baskından bir hafta önce adam izine gitmiş. Düşünebiliyor musunuz?
BEN BUNLARI YIKACAĞIM!
-Tesadüf mü?
Bilmiyorum artık ne olduğunu. Önce tüm belgeleri kıydırdım sonra da yakma emrini verdim. Yakmak çok zor. Ateş veriyorsunuz ve 2 dakika sonra sönüyor. Ateş gökyüzüne çıkınca diyorlar ki, “Burada bir şey var” ve vurmaya çalışıyorlar. Yakma işlemi bitip tüm arkadaşlarla aynanın karşısına geçtiğimiz anda kendimizden korktuk. Gizli belgeleri yakarken simsiyah kömür gibi olmuşuz ve gözlerimiz görülmüyor. Bir buçuk günde tüm belgeleri yaktık. Bir tane evrakım ne IŞİD’in ne Irak hükümetinin ne ABD’nin eline geçmemiştir. Ayrıca orada devletin parası vardı. 6-7 kişi bir araya geldik. Affedersiniz, o şerefsizlere bu parayı vermeyelim belki bizi bırakırlar diye çocuk bezlerine sararak sakladık. Çocuk bezleri ile paraların üstünü kapattık ve teröristleri kadınlardan uzaklaştırarak paramızı saklayıp kurtardık. Biz bu hassasiyeti gösterirken Süleyman Soylu’nun izin verip televizyonlara çıkartıp konuşturduğu IŞİD destekçisi polis var ya o ne dedi? “Ben IŞİD’e karşı rezil oldum.” Dedi. Bize karşı değil de IŞİD’e karşı rezil olmuş. Biz niye ona orada IŞİD’in eline geçmesin diye sakladığımız parayı IŞİD 50 defa sormuş biz de yok öyle bir şey dediğimiz için IŞİD’e karşı rezil olmuş. O adam hakkında soruşturma açmadılar. Çünkü bunlar onları destekliyordu. Bunun hesaplaşmasını 2023’de yapacağız. Beni öldürsünler ama ben bunları yıkacağım.
MUHASEBECİ KENAN DEDİLER VE YALAN ATTILAR!
Esir altındayken bazen bana, “Efendim, yapmayın. Biz canımı kurtaramayacağız. Devlet bizi düşünmüyor. Devlet bizi sattı burada. Sizin devletin parasına da mı sahip çıkıyorsunuz? Lanet olsun, belki de yakacaklar bizi.” Diyenler oldu. Ama o polis bilmiyordu. O güya Arapça biliyor diye 1 gün önce gelip İŞİD’e kapıları açandır. Bunlar bana “Muhasebeci Kenan” dediler ve yalan attılar. Bunu Süleyman Soylu çıkarttı ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile tezgah kurdular. Bu bir tezgahtı. Düşünebiliyor musunuz? Bir polis izin almadan kamera karşısına çıkabilir mi? Açıklama yapabilir mi? Peki yalan söylüyorsa ben kendimi nasıl savunacağım? Ne iddiası o polis resmen onlara çalışıyordu. 46 kişi var ve hepsi biliyor. IŞİD’çilere çalışıyordu o polis. 1 gün önce geldi oraya ve kule nöbetine yazılıyor. Ve İŞİD dibimize yanaşıyor bu adam görmüyor. Sonra ben diyorum ki çatışın. Talimat veriyorum, emir veriyorum çatışın diyorum. Öleceksek ölelim. Ve Ankara’dan Erdoğan’dan talimat geliyor bakanlıktan, hükümetten, “ÇATIŞMAYIN” diye. Peki, ne oluyor? O İŞİD’çi polis kapıyı açıyor ve bizi İŞİD’e teslim ediyor. Silahları topluyor ve IŞID, “Ben sizi rehin aldım” diyor. Bu konuşulmayacak da ne konuşulacak?
BAŞKA ÜLKEDE OLSAYDIM BANA TARİHİN EN BÜYÜK ÖDÜLÜ VERİLİRDİ
-Peki, bu polis konuştuktan sonra siz hukuki bir süreç başlattınız mı?
Hiçbir şey yapamazsınız. Biliyor musunuz? Bunu konuşturan bu hükümet. Hukuk onların elinde, adalet onların elinde. Yargı onların ellerinde. Ben başka bir ülkenin diplomatı olsaydım bana tarihin en büyük ödülünü verirlerdi. Bu ülkede olduğum için ve bu hükümet başta olduğu için ve bu hükümet İŞİD’çilerle EL-Nusra’cılarla radikal gruplarla yakın olduğu için ben düşman oldum.
-Siz Türkiye’ye geldikten sonra bakanlıktan cevap gelmediğini raporladınız mı?
Ben devleti dinledim, bakanlığı dinledim ve baktım ki biz kurban edilmişiz. Bizi İŞİD’çilerin elinde Allah korumuş. Bakın Talibanlara laf ettirmiyorlar değil mi? Geçen Taliban heyeti geldi ve dışişlerinde karşılandı değil mi? Bu adamların burada ne işi var dediğiniz mi Allah aşkına? Kadına tecavüz eden, insan yerine koymayan, recm uygulayan, demokrasiye inanmayan ve çağdaş dışı rejimin temsilcileri Ankara’da ağırlanıyor. Şimdi çıkın Taliban’a bir laf edin. Sizi Taliban ile vurmazlar çünkü öyle yapsalar Talibancı oldukları ortaya çıkar. Hiç alakalı olmayan bir konu üzerinden size saldırırlar.
DEVLETİN KOZMİK ODASININ AÇILMASI
-Talibancı olup olmadıklarını bilmiyorum ama yarın PKK bir devlet kurduğunda ne yapacağız? Diye bir yazı yazdım. Peki dönemin Genel Kurmay başkanın kozmik odasını açmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İki konu var. Bu hükümet kendi mahremine FETÖ’cüleri ve ABD’yi sokmuştur.
-Talimat geldiğinde Genel Kurmay başkanı ne yapmalıydı? Kozmik odayı açmak yerine?
Vurdururdum ben onları. Hepsini devirirdim. Gidin başbakanınızı çağırın gelsin girsin derim. Sen o kadar orduya hakimsin, gerçekten vurdururdum. Kurşuna dizdirirdim. Musul’da öyle yaptım. Baktım ki girecekler, el koyacaklar benim kozmik odama ve hepsini yaktım. Talimat yoktu. Kimse bana soru sorabiliyor mu? Neden yaktın? Diye. Diyemezler çünkü yakmasaydın İŞİD’in eline geçecekti. İŞİD’in eline mi geçseydi?
BEN HAYATINI MAĞDURİYET ÜZERİNE KURMADIM
-Siyasete neden girdiniz? CHP’den neden istifa ettiniz?
Yaşadıklarımı siyasete girmemizde etkili oldu dersek abartmış oluruz. Biz köy çocuğuyuz, yoklukla gelmişiz, her türlü eziyeti çekmişiz. Biz öyle ufak şeyler etkileyemez. Bakın esarette bile başkası olsa kitaplar yazar, onun satışını yapar. Dikkat ederseniz ben, hiç sorulmadığı zaman girmiyorum bile. Ben mağduriyetleri pek seven adam değilim. Ben hayatımı mağduriyet üzerine kurmuş insan değilim ama soranız bu Türkiye Cumhuriyeti’nde en büyük mağdur kim oldu? Ben oldum. Terör örgütüne 101 gün esir olup 2 yıl iç savaş yaşayıp sayısız mermi yiyip 2 defa bombalanan ve suikasta uğrayan tavanı havaya uçurulan ve taranan başka adam var mı bu ülkede?
GAZİLİK UNVANINI ALMIYORUM!
-Aslında size gazilik unvanı verilebilir?
Bunların elinden gazilik unvanı almam ben. Şehide sahip çıkmayan bunlar gaziye mi sahip çıkacak? Şehide kelle diyen adamdan mı ben gazilik unvanı alacağım. Kanunen benim hakkım ama ben almayacağım. Ben geldikten sonra dışişlerine bir yazı yazdım. 2 tane yazım var benim biri eşime vasiyetim. Ben ölürsem benim mezarımı çok sevdiğim rahmetli dedemin mezarının ayakucuna koysunlar ve kesinlikle dışişleri bakanlığı önüne benim tabutumu götürmeyin. Diçbir devlet yetkilisini almayın cenazeme. İkinci konu şu, bazı arkadaşlar döndükten sonra tazminat peşine düştüler. Dışişleri bakanlığı personel daire başkanlığına bir yazı gönderdim. Eğer bir tazminat verilirse ben o tazminatı almıyorum. Gazilik unvanı talebinde bulunmuyorum ve bana verilecek bir tazminat var ise onu gazi, şehit çocuklarına bağışlıyorum.
Ben gerçeği görmüşüm ve onun için siyasette meydan okuyorum. Biz yeni bir dünya kurmak zorundayız. İnsanlar büyük bir fanusun içinde hayal aleminde yaşıyor. Vatan, millet, Sakarya edebiyatı yapanların aslında ne olduğunu bilmiyorlar. Ve bu insanların vatan hainliği yapıp bizleri vatan haini gibi gösterdiklerini bilmiyorlar. Benim kimseden korkumda yok, eyvallahım da yok. Gidip mahkemeye versinler. Ben bütün korkuları yenip gelmişim. Ben yaşamak için bir tercihte bulunmuyorum. Türkiye’de bu hükümeti değiştirmek için tüm legal yollarla her şeyi yapacağım.
HESABINI SORACAĞIM
O dönemin yazılarını topluyorum. O zaman kim aleyhimde ne yazmış, kim yazmış onları tek tek topluyorum. Bunun hesabını soracağım. Bu vatan hainliğinin, terbiyesizliğinin hesabını soracağım. Sen bir kahramana geliyorsun, korkak diyorsun öyle mi? Ben senin o bıyıklarını kopartacağım ve yerinden sökeceğim. Sen hak ettiğin yerde Allah’ın belasını bulacaksın.
-Musul ile ilgili Cihat Yaycı’nın bir açıklaması oldu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bugünün taşları o günlerden mi örülmeye başlandı?
Ben çok kripto yazdım. Musul ve Kerkük konusunda çok çalıştım. Kritik bir noktaya kadar da geldim. Eğer o gün orada bir referandum yapılsaydı bizim çalışmalarımız sayesinde belki de şuanda Musul Türkiye’ye katılmıştı.
CHP BLA BLA PARTİSİ OLDU
-CHP’de Genel Başkan yardımcılığı görevi yaptınız. Daha sonra ise CHP’den neden ayrıldınız?
3 yıla kadar Dışişleri’nden sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevi yaptım ve çok hareketli bir dönem yaşadım. Üç tane madde var; ilk olarak CHP, AKP’nin yedek lastiği olarak hareket ediyor. İktidar motivasyonu hiç yok. Bol bol konuşma partisi olmuş. İngilizlerin de dediği gibi bla bla partisi olmuş CHP. Çok konuşuyorlar ama hiçbir icraatları yok. İkinci konu şu; FETÖ ile çatışmadan sonra FETÖ AKP’den bir kısmı rezervini alıyor zaten AKP ile birlikteydiler bir kısmını da CHP’ye yığınak yaptı. Özellikle darbe sürecinde Enver Altaylı’nın raporunda 1240 defa CHP’de Kılıçdaroğlu’nun özel danışmanının Rasim Börücek ile görüşmesi. İnsan iğreniyor böyle şeylerden. Biz ne ile uğraşıyoruz o zaman? Kime hizmet ediyoruz biz? Ve ben bunları sorgulamaya başladım. Bu parti gerçekten Atatürk’ün partisi mi? Yoksa Atatürk’ün partisi gitmiş Baykal’ın partisi mi Kılıçdaroğlu’nun partisi mi? diye sorguladım. Eğer Atatürk’ün partisi ise bunlar olmaz.
CHP ULUSAL ÇİZGİDEN ÇIKTI
-CHP Kemalist çizgiden uzaklaştı mı?
Ulusal çizgiden uzaklaştı. Hiç alakası yok. Tamamen bölücü, mezhepçi işte Sorosçu ve diğer alt grupların oluşturduğu bileşene dönüştü.
BİNALİ YILDIRIM’IN KARŞISINA KARA TAŞ KOYSAYDINIZ KAZANIRDI!
50 yaşımdayım ve her seçim döneminde bu defa iktidara geliyoruz diye duydum. Seçim oldu 3 gün kayboldular ortalıktan 4. Gün geldiler ve hiçbir şey olmamış gibi pişkin pişkin devam ettiler. Siz Erzurum’dan insan değil bir kara taş getirip de Binali Yıldırım değil kara taş getirseydiniz o kazanacaktı.
-Nasıl yani?
Çünkü Erdoğan’a karşı bir alerji var. Onun adaylarına karşı da bir alerji var. Binali Yıldırım’ı Ak Sakallı yaptılar. Peki, Binali Yıldırım Ak Sakallı makamını hak edecek birisi mi? Hakkında uyuşturucu ile ilgili oğlu ile ilgili rüşvet ve yolsuzlukla ilgili dışarıya para sevkiyatı ile ilgili iddialar yok mu? Bunlarla ilgili bir aklama oldu mu? Bu toplum vicdanını kaybetmiş bir toplum. Adalet duygusu sıfır. Siz böyle bir adam karşısına Erzurum’dan bir kara taşı getirip koyun kazanır. O Erdoğan’a olan alerji ile CHP İstanbul ve diğer büyükşehirleri kazandı. Bu seçimlerle de böyle olacak. Çünkü artık insanlar Erdoğan’ı ve adaylarını istemiyor.
ANKET ŞİRKETLERİNİN YARISI AKP’NİN YARISI CHP’NİN
Bir de anket şirketleri var. Bu anket şirketlerinin yarısı AKP’ye diğer yarısı ise CHP’ye çalışıyor. Bu anket şirketlerine bu anketleri yapmaları için kim veriyor bu parayı? AKP veya CHP veriyor. Peki, bunlar bizim gibi insanlara adil davranabilir mi?
Beni kanallarında kötü bile olsa göstermiyorlar ki reklam yapmış oluruz diye. Ve bu adamlar utanmadan demokrasi istemekten bahsediyorlar. Kendileri demokrasinin her türlü ilkesine karşılar ama demokrasi istiyorlar. Dolayısı ile ben bunların yayınladıkları anketlere, sözlerine inanmıyorum.
ŞEHİT YAKININA SKANDAL KÜFÜR!
Geçtiğimiz gün İYİ Partili Lütfü Türkkan şehit yakınına ağıza alınmayacak şekilde küfretti. Peki, siz hiç CHP’li bir yetkiliden, “Bu yanlış olmuştur, bunu ihraç edin partiden. Biz buna katlanamayız. Biz Atatürk’ün kurduğu partiyiz.” Diye bir cümle duydunuz mu?
TOPLUMDA CANI YANANLARIN YANINDAYIZ
Erdoğan kelle diyor bu da milletin bacısına küfrediyor. Bunlar ayıp, pespaye insanlar. Yenilik Partisi bu adamlara karşı kuruldu. Toplumda canı yanan, lanet olsun bunlara. Allah kahretsin, biz bunları hak etmiyoruz diyen ve ne kadar itiraz eden insan varsa onlarla yol yürümek için ben bu partiyi kurdum.
BEN KİMSENİN ADAMI DEĞİLİM!
-Sloganınızda “HEPİMİZ BURADAYIZ” diyorsunuz. Bu hepimiz kim?
Teröre bulaşmamış, Atatürk’e hakaret etmeyen, ulusal birliğimiz konusunda aykırı bir düşünceye sahip olmayan, dinimize, milli ve manevi değerlerimize açık bir şekilde hakarette bulunmayan yani biz hepimiz Anadolu insanıyız. Biz cenazede ağlarız, düğünde oynarız.
Ne sağcı, ne solcu ben sadece devlet adamı oldum, devletimin adamı oldum. ABD’nin değil, İsrail’in değil ve lobilerin değil. Biz bu düşünceler üzerine inşa ettik her şeyimizi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.