Onlar Varken Ne Koç'un Ne de Sabancı'nın Adı Biliniyordu

Onlar Varken Ne Koç'un Ne de Sabancı'nın Adı Biliniyordu

Günümüzde Türkiye'nin en büyük şirketler topluluğu Koç Holding ve Sabancı Holding olarak biliniyor olsa da, Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkenin en zenginleri İpar ailesi olarak bilinmekteydi.

Günümüzde Türkiye'nin en büyük şirketler topluluğu Koç Holding ve Sabancı Holding olarak biliniyor olsa da, Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkenin en zenginleri İpar ailesi olarak bilinmekteydi. Sayısız köşk ve İstanbul'un en değerli arazilerini elinde bulunduran aile, kısa süre içerisinde tüm varlıklarını beklenmedik şekilde kaybetti.

Türkiye'nin en zengin insanları her zaman ilgi konusu olurken, 1960'lı yıllardan bu yana söz konusu liste pek fazla değişikliğe uğramadı.

Onlarca yıldır Türkiye'nin en varlıklı toplulukları denildiğinde akıllara ilk gelen cevap Koç ailesi ve Sabancı ailesi olmakta. Ancak Cumhuriyetin erken döneminde bu soruya tereddütsüz verilebilecek tek yanıt, İpar ailesi olmaktaydı. Günümüzde çok az insanın bildiği bu aileyi felakete götüren süreç ise 1960 darbesi ile başladı.

CUMHURİYETİN İLK 'BÜYÜK' ZENGİNİ

1886 yılında Mudanya'da dünyaya gelen Mehmet Hayri Bey, Kurtuluş Savaşı'na katılmasının ardından Cumhuriyetin ilanı ile birlikte askerlikten emekli oldu ve ticarete atıldı. Temelleri 1925 yılında atılan Alpullu Şeker Fabrikası'nın 3 kurucusundan biri olan Mehmet Hayri Bey, buradan elde ettiği servetle kısa sürede 'şeker kralı' lakabıyla anılmaya başladı.

1934 yılında çıkarılan Soyadı Kanunu ile birlikte İpar soyadını alan ünlü iş insanı, kendisini rüya gibi bir zenginliğe ve dramatik bir ölüme götürecek yolculuğa bu yıllarda adım attı. Dönemin en hızlı değerlenen arazilerinden Bebek'te 80 dönümlük İpar Korusu'nun sahibi olan aile, ayrıca Cemil Topuzlu Köşkü, Teşvikiye'deki Park Apartmanı, Galatasaray'daki Mısır Apartmanı ve sayısız gayrimenkulün de tapusunu elinde bulundurmaktaydı.

İpar, daha sonrasında Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın yapıldığı evi satın almış ve 1936 yılında müze haline getirmiştir. Bu durumun sebebi, anlaşmanın imzalandığı evde daha önceki yıllarda İpar ailesinin oturmuş olması ve Mehmet Hayri İpar'ın da bu evde dünyaya gelmesiydi.

Bursalı olmalarına karşın sahip oldukları servet nedeniyle hızlıca İstanbul'un jet sosyetesi arasına karışan aile, verdikleri pahalı davetler ve balolar ile Türkiye'nin ilgi odağı olmuştu.

SAVAŞ KORKUSUYLA AMERİKA'YA TAŞINDI

1939 yılında 2. Dünya Savaşı'nın başlaması, ailenin hayatındaki ilk büyük kırılma oldu. Türkiye'nin de savaşa girebileceğini düşünen ve servetini kaybedeceğinden korkan Hayri İpar, ailesiyle birlikte ABD'ye taşınma kararı aldı. Amerika Birleşik Devletleri'nde ultra zenginlerin oturduğu Baverly Hills'te bir malikane satın alan İpar, bu süreçte Hollywood'un en ünlü isimleriyle yakın arkadaşlıklar kurdu.

2. Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle birlikte İpar ailesi 1945 yılında yeniden Türkiye'ye döndü. Ancak oğulları Ali ve Mehmet, ABD'de kalmaya devam etti.

Hollywood sinemasından çok etkilenen Ali İpar, aynı zamanda senaryo yazmaya başladı. ABD'de arkadaşı olan yönetmen William Rowland'ın çektiği Woman in the Night filminin senaryo ekibinde yer aldı. Bu filmin çekimleri esnasında tanıştığı ünlü oyuncu Virginia Bruce ile aşk yaşamaya başladı. Ailesinin tüm itirazlarına rağmen kendisinden 11 yaş büyük ve 2 çocuklu Virginia Bruce ile evlenmeye karar veren Ali İpar, babasının çabaları sonucunda Türkiye'ye dönmeye ikna oldu.

ABD'deki hayatını bırakarak Hollywood yıldızı Bruce ile İstanbul'a dönen İpar, birlikteliği nedeniyle dünya basınının ilgi odağı haline gelmişti. Ancak İstanbul'daki hayatını bir türlü adapte olamayan Bruce, eşinin askere alınmasının ardından Türkiye'yi terk etti ve Ali İpar'dan boşandı.

Ailenin bir diğer erkek çocuğu olan Ali İpar, 1950 yılında intihar ederek hayatına son verdi. Bu süreçte ailenin işleri çok daha büyümüş ve dönemin en büyük şirketlerinden Otosan'ın ortağı haline gelmişlerdi. Hayri İpar ise yaşının ilerlediğini ve artık dinlenmek istediğini söyleyerek Şeker Fabrikaları, Genel Sigorta ve çok sayıda şirketi oğlu Ali İpar'ın yönetimine bıraktı.

1960 DARBESİ VE YIKIM

Oldukça başarılı bir iş insanı olan Ali İpar, dönemin Demokrat Parti siyasetçileri ile kurduğu ilişkiler sayesinde işleri daha da büyütmüş ve Türkiye'nin en zengin insanı haline gelmişti. Dönemin başbakanı Adnan Menderes ile de yakın arkadaş olan İpar, armatörlük işine de başlayarak şirketin faaliyetlerine yeni bir alan ekledi.

Yurt dışından alınacak gemiler için yüklü miktarda döviz ihtiyacı vardı ancak Türkiye'deki döviz krizi, Ali İpar'ın hareket alanını kısıtlamaktaydı. Yurt dışına döviz çıkarmanın yasak olduğu dönemde, Adnan Menderes'in özel izni ile bu işlemi gerçekleştirebilen İpar, 1950'li yılların sonunda Türkiye'ye giriş yapan 5 büyük gemiden 3 tanesini teslim alabildi.

En büyük olan gemiye, 1952 yılında yeniden evlendiği eşi Virginia adını verdi. Diğer iki geminin de teslim alınması beklenirken, Türkiye'de tarihi bir kırılma noktası yaratacak 27 Mayıs 1960 darbesi meydana geldi.

SONUN BAŞLANGICI

İpar ailesi için sonun başlangıcı olan bu olayın ardından Hayri İpar, oğlunu ısrarla uyararak, bu dönemde çok fazla ticari faaliyetlerde bulunmamasını tavsiye etti. Buna karşın Hayri İpar, geri kalan 2 gemiyi de teslim alarak darbe yıllarında da ticareti faaliyetlerine hız kesmeden devam etti. Yeni kurulan İpar Transport'u görkemli bir tören ile tanıtan Ali İpar hakkında bu sırada askeri yönetim tarafından 'döviz kaçakçılığı' gerekçesiyle bir soruşturma başlatıldı.



Basın toplantısından kısa süre sonra gözaltına alınan Ali İpar, bu suç nedeniyle Yassıada'da Adnan Menderes ve dönemin bakanları ile birlikte yargılandı. 6 aydan fazla süre tutuklu kaldı ve tüm mal varlıklarına el konuldu.

Yaşananlar nedeniyle hastalanan eşi Virginia Bruce, Ali İpar'ı kurtarmak için dönemin ABD Başkan Yardımcısı olan Richard Nixon'a mektup yazdı. Dava sonucunda Ali İpar, Adnan Menderes ile birlikte suçlu bulundu ve 2 yıl hapis ile ömür boyu ticaretten men cezası aldı. İpar Transport şirketine ise el konuldu.

Fakat bu karardan kısa süre sonra bir gece ansızın cezaevinden salındı ve ülkeyi terk etti. Hiç denize çıkmamış olan dev gemiler Haliç'te çürümeye terk edilirken, yaşananlar Cumhuriyetin ilk döneminin en zengin ailesinin çöküşünü ibretlik bir hikaye haline getiriyordu.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler