ONUR AKBAŞ YAZDI: BİR OYUN BOZAN; BİR ARİF OZAN
Bizim de hayatımızda bakışımızda bir şeyler değişti. Duygular değişti. Zaman çok şeyler süpürdü gönül muhitimizden…
Ama biz dün hangi nedenlerle olursa olsun, dert sindirdiğimiz sineleri hiç değilse öldüğü gün satmadık. Görmezlikten duymazlıktan gelmedik…
Seksenlerin gölgesinin yavaş yavaş üzerimizden dağılmaya başladığı ve bizim doksanların kapısında adını sadece “Hayat Bilgisi” kitaplarından duymaya başladığımız “ergenlik çağı” yahut “buluğ çağı”nı henüz üzerimize adlaşmış sıfat olarak tontoşça kondurulmayan “ergen” olarak değil ama “delikanlı” olmaya aday şekilde idrak ediyorduk. Dünyamız küçük lakin hayal ve arayışlarımız ceplerimize hapsolmayacak kadar büyüktü. Son yıllarda adını FETÖ olarak andığımız kırk senelik hazırlanmış (uydurulmuş dinlerden en öne çıkanı) yeşil fitne henüz semtimize ve ruhumuza girmemişti. Şiddetli kış günlerinde soba kenarında bedenimizi ısıtırken ödünç aldığımız yıllanmış sayfalardan “Bozkurtlar”ı, “Vatan Yahut Silistre”leri, “Başbuğ Veliler”i, “Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak” ve “Türkçülüğün Esasları”nı okuyarak gençlik heyecanını en yüksek idealler ve rüyalara eviriyorduk. Kafamızda ne ucuz siyasi hesaplar ne ayak oyunları vardı. Sanmayın ki sevmeyi bilmiyorduk. Hem de ilkokul sıraları kadar temiz ve ezilmiş yüreklerimizle sevgimizi söyleyemediğimiz sevgililerin betondan binalar içindeki gölgesini görmek için, her sabah bir çıkışımız vardı ki bizi gören soluğu Turan ellerinde alacak sanırdı. Oturuşumuz kalkışımız idealimiz kadar yalın, riyasız ve bir o kadar gür ve keskinceydi.
Yaşıtlarımız karanlık ve duman altı mekânlarda arabesk denilen mız mızlığı yudumlayadursun, sonradan görmüşlerin günübirlik tamtamları babalarından aşırdıkları arabaları inletirken bizim ruhumuza Ozan Arif'ten başkası seslenemezdi. Şimdi geriden bakıp birtakım aydınımsı gargara yapanlar, bizim yaşadığımız ve geldiğimiz yerlerdeki ezilmişliğimizi, mahcubiyetimizi, Karakoç'un tabiriyle “daha doğar doğmaz kundak içinde hoyrat bakışlarla” yorulmuşluğumuzu anlamadan sözüm ona sosyal gerçekçilik analizi yapmasın. Babamızın verdiği harçlıkları böle böle bir sevdanın türküsüne yatırdığımız paralarla öğrendik biz bölüşmeyi. Zira bu imanı uydurulmuş dinlerin ağabeylerinden değil geçmişimize ve ülkemize olan saf ve temiz duygulardan alıyorduk.
O yüzden “Gardaşım bu iman oldukça sende” diye başlayan destan başımızı kaldıracak elleri bırakın alemin bize dokunmaya ürktüğü yerde:
“Elem çekme, gam kasavet çekme sen
Kara kara bulutlara bakma sen”
Diyerek eğik başımızı kaldırıyor ve başı önüne eğilesiceleri bir bir önümüze atıyordu adeta:
“Türkiye'den gelen gördüm
Hoş beş için yanına vardım
Ne var ne yok diye sordum
Yılanlar var dedi bana”
Bugün hangi sosyal gerçekçi bu keskinlikte ve vurguda ifade eder şu gerçeği:
“Hiç bakmayıp şarta şurta
Ürüşveti yırta yırta
Hem de öyle ulu orta
Alanlar var dedi bana”
Ve şu satırları yazana faşist diyenin fikren faşistliğini size havale ediyorum:
“Ne Lenini kaldı ne de Hitleri
Yerle yeksan oldu saltanatları
Tek tek yıkılıyor çağın putları”
Mısralarını okuduktan sonra kızıl ve yeşil perdeden bol bol sallayanlar dönüp bir aynaya bakmalı diye düşünüyorum.Bugün sözüm ona yeşil-mavi yahut yeşil kızıl şaklabanlıkların gençliği getirdiği ponçikli, bunalımlı, bırakın melali, babasını bile anlamaktan aciz bir yığın olma hali kimin eseri acaba?
“Küresellik, globallik, tombulluk
Her şeye he demem yok öyle bolluk
Allah varken Allah, kuluna kulluk
Yapmadım yapmam da mümkün değildir.”
Ben siyasi bir anlayışın temsilcisini değil bir edebiyatçı olmam cihetiyle bir şairi ve onun etki alanını anlatmaya çalıştım. Zira siyasete göre dava/sevda güdenlere siyasetçi denir. Ozan Arif onlardan değildi. Söylediklerini kabul edersiniz ya da etmezsiniz. Seversiniz ya da sevmezsiniz. O sevdasına göre siyaset güttü.
“Başımı koyduğum mübarek yola
'Ters düştü' diyormuş bir kaç budala
Yaydıkları gibi paraya pula
Tapmadım tapmam da mümkün değildir.”
Nihayetin de o da bir insandı. Bugün duygu olarak aynı yerde olsam da teknik ve söylem itibariyle başka yerde olan biri olarak ifade etmeliyim ki Ozan Arif içinden çıktığı toplumun sesiydi. Bu yönüyle siyasetin her türlü gözbağcılığı yanından uzak durmakla kalmadı şiirleriyle oyunları bozdu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.