Onur Akbaş yazdı: MUSTAFA ÖZTÜRK TERTİBİ VE BAĞA DESTURSUZ GİRENLER
Ngazete yazarı Onur Akbaş'ın yeni yazısı...
. Beni tanıyanların iyi bildiği gibi: üzerine okuma yapmadığım hiçbir konuda fikir beyan etmem. Bir de yereli ve ulusalı ile on üç yaşımdan beri gazete köşelerinde yazarım. Bu cv linçci çomarlara yetmez bunu iyi bilirim. Zira onlara rüya lazım, Hızırla oturmuşluk, mehdi-mesih yalağından su içmişlik gerek. Bende onlar yok. Ama şunlar var…
Bulunduğu iklime bağlam gözetmeksizin söz makamında bodoslama dalma ahlakı bizde Orta Asya göçebe kültüründen gelen bir şey olsa gerektir. Eğitilmemiş zihin ve ruhlar, kodlarının en iptidai hali ile davranır. Birkaç gün evvel konvensiyonel medyada her konuda fikir danışılan zevattan mütevellit büyük dayımın bir sözünü paylaştım. “Her şeyi bilen hiçbir şeyi bilmez.” Yollu. Yukarıda tarif ettiğim tiplerden profilinde çakma Ozan Arif tipli resmi olan biri (Ozan Arif’teki yüreğin milyonda biri kendisinde yok.) bu paylaşımı zeka ve kültür seviyesinin gereği olarak siyasi algılamış. Zira bizde yarı aydınların bile böyle bir sorunu vardır. Bana güya benim de onlardan bir farkım olmadığını ifade etme makamında teolojik ve edebi paylaşımlarını göstermiş. O paylaşımlarla ilgili eğitim durumumu ve kitap listemi kendisine hatırlatınca beni engelleyip kaçma yoluna gitmiş. Bunu yapan Sosyal Bilimler Lisesi, Edebiyat bölümü mezunu ve profilinde “de” durum ekini bağlaç görevinde kullanan bir arkadaş. Birkaç gün sonra da ortanca dayımı corona operasyonuna kurban verdik. Tam o gün Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK hakkında malum kızılca kıyamet koparılmış. Bilindik FETÖ tertibi. Ayak takımından, gazeteci, prof ve doçent oldurulmuş ve konu hakkında zerre malumatı olmayandan, tekke ve zaviye ehli hocasının ve şeyhinin öğrettiği ile ufku sınırlı güruha kadar herkes konuşmuş. Peki ben kimim ve bu konuda ne konuşacağım?
Tarihselciliğin bir mezhep, din, siyasi görüş olmadığını bilecek kadar ahmaklıktan uzak olmakla beraber bu yaklaşımın yapısalcılık, post-yapısalcılık, yeni eleştiri yahut biçimcilik gibi bir yorumlama ve anlama metodu olduğunu bilecek düzeyde edebiyatta doktorantlık yapan biriyim. Beni tanıyanların iyi bildiği gibi üzerine okuma yapmadığım hiçbir konuda fikir beyan etmem. Bir de yereli ve ulusalı ile on üç yaşımdan beri gazete köşelerinde yazarım. Bu cv linççi çomarlara yetmez bunu iyi bilirim. Zira onlara rüya lazım, hızırla oturmuşluk, mehdi-mesih yalağından su içmişlik gerek. Bende o yok. Ama şu var: Öztürk’ün “Kur’anı Kendi Tarihin Okumak” kitabını ve Türkçe Kur’an mealini okudum; ellinin üzerinde görselini izledim. O kuşa döndürülmüş video ile siz ancak bir kitap kapağını bile okumaktan aciz 31 Mart artığı ayak takımını kandırırsınız. Kur’an kitap yüklü merkepten bahseder. Kurban olduğum Rabbim okuyandan geçtim de o merkeplere bile ne kadar muhtaç akademyamız. Değil ki Merkeplere olan hürmetim, vakıf, sendika, tarikat, cemaat ve loca gibi legal görünümlü örgütlerin himmetiyle akademyaya çökenlerden daha fazla… Bakın yukarıda zikrettiğim kitabın kapağından başlayabilir birileri:
“Kur'an'ı tarihselci bir perspektiften okumak, onu ölü bir belge olarak tarihe gömmek değil, vahiy edildiği tarihin kendine özgülüğü içinde okumak demektir. Bu anlam düzeyinde tarihselciliğin karşıtı evrenselcilik değil, tarihüstücülük veya daha doğru bir nitelemeyle tarih dışıcılıktır. Bu da tam olarak, tarihsel olay veya olguların gerçekte meydana geldikleri tarihsel dönem ve o döneme özgü koşulların dışında, değişik zaman dilimlerinde gerçekleşmiş olay ve olgularla birlikte düşünülmesini, bir başka deyişle, farklı dönemlerde meydana gelmiş olayların aynı aman diliminde vuku bulmuş gibi ele alınıp değerlendirilmesini ifade eden anakronizme (tarihi ıskalamak) denk düşer.” (KAPAKTAN)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.