ONUR AKBAŞ YAZDI... OKUMAK: ARAMAKTIR

ONUR AKBAŞ YAZDI... OKUMAK: ARAMAKTIR

İnsanoğlu dünyaya geldiği andan itibaren arayışa programlı bir varlıktır.

Bu arayışların diyalektik, teorik ya da pratik tarafı büyük çoğunlukla zihinsel zemininde gelişirken hissi tarafı, bir nesnenin, eylemin ya da varlığın duvara yansıyan gölgeleri gibidir. Hepsi belli belirsiz arayışın sebebi ve neticesi itibariyle nesnel gerçekliğin deforme olmuş haliyle somut (eskiler bun müşahhas derdi) sonuçlar ya da semptomlara sebep olabilecek belli belirsiz devinimlerle varlıklarını hissettirmekle birlikte daha kalıcıdırlar. 

   Diğer sosyal bilimlere nazaran Edebiyat zihinsel olmakla birlikte hissi bir eylemdir. Her ne kadar piyasa edebiyatçıları, kendilerine edebiyatçı payesi veren popülist yazarlar bu sanatı sadece hislerden ibaret görse de edebiyat bağlamında ortaya konulan gerçek anlamda hiçbir eser zihinden azade değildir. Öyle olduğu içindir ki bu tarz kalemlerin ortaya koyduğu metinler tatlı su tasavvufunun icra malzemesi, ergen mızmızlığını anımsatan romantizmin sayıklaması yahut mahalle kabadayılığının modern/post modern söyleminin sözüm ona gerçeküstü sarhoşluğu o değilse de bir ideolojinin güdümlü çığırtkanı olmaktan öteye varamamıştır zira varamaz da. 

       Siz sadece bulunduğunuz mekandan aldığınız duyguyla bir metni şekillendirirseniz dünyanız ve diliniz şeklen bir avuç yarı aydın kültünün “gel birlikte ağlayalım dostum” sızlanışından başka bir şey ifade etmez. Neticede bu piyasa baktığınızda allı pembeli morlu şeker jelatinleri tadında çıkıp unutuluveren kitaplardan gerek günümüzün gerekse geçmişin klasiği olabilmiş ya da olabilecek eserlere ulaşamayan bir nesille karşı karşıyayız. Melali anlamayan nesle alışkın olmayan Ahmet Haşim gibi kitabın peşinde koşmayan, kitabın heyecanını, anlık tüketimin kuyularından kurtularak, hissetmenin zirvesinde duyacak neslin de özlemini çektiğimiz gün artık gerçekten “oturup bitlikte ağlama”nın zamanı gelmiştir. 

          Bulunduğunuz mekan demiştim. Arayışlarınız ve hisleriniz mekana göre değil içinde yaşadığınız zamanın –Tanpınar’ın tabiriyle- üstüne sindiği anılarınızla yoğunlaşıp şekil alabiliyorsa ortaya koyduğunuz metin geleceğe mazinin anıtını dikecek bir metin olmaya adaydır. 

       Bunu söylerken Sefiller’i Paris’te ya da onu andıracak herhangi bir kentte değil; Ruh Adam’ı öyle rahatça bir çekyat üzerinde değil; Türkçülüğün Esaslarını üniversite kürsüsünde değil; Aziz İstanbul’u boğaza karşı bir “cafe”de değil, son bahar yağmurlarının çamur yatağına döndürdüğü yollarda, ilk çocukluğumun en coşkun tarafının tüttüğü toprak damlı evin bacasının altından çıkıp ilçe kütüphanesine gide gele bitiren birisi olarak karşınızda bulunuyorum.  

     Şimdi çocukluk aşkının bakmaya çekindiği yüzündeki her çizgiden daha fazla ezbere bilirim o yolların his topolojisini. Ama şunu da bilirim beni kuramsal okumalara, zihinsel mukayeselere götüren o yolların çamur kokusu ile karışık kağıt kokusudur. 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler